Siz kim, Bono kim…

10 Eylül 2010 23:22 / 2516 kez okundu!

 


Sonunda bu da oldu. Elbet bütün memleket, içine hapsedildiğimiz cenderenin kabuklarının çatlamasıyla birlikte çok farklı tepkilerin olabileceğine hazırlıklıydık ama bu kadarına değil.

Evet, kabuktaki her yeni çatlama biz nefesi kesilmişlere oksijen taşırken, saltanata küfür edip saltanatın alasını yaşayanlar bugüne kadar sakladıkları pisliklerin ortaya saçılmasının telaşına düşecekti.

O yüzden de basit bir referandum sürecini bile sert kutuplaşmaların, tahammülsüzlüklerin hatta fiziki saldırıların meydanına çevirmeleri sürpriz olmadı çoğumuza.

Miadı dolmuş nasyonalist fikirleri beynin üzerine serpiştirilmiş çimento gibi düşünmek gerek.

Gün gelir de damdan demokrasi suyu damlamaya başladığında her kıvrımına çöreklenmiş çimento aniden bütünüyle donduruverir beyinleri.

Betonlaşan fikirlerin işgaline uğramışlarda görünen ilk arıza ise örneklerini bolca gördüğümüz demokrasiden nasiplenmemişlik halleridir genelde.

Farklı düşüneni aforoz etmek, linç etmek, yerinden yurdundan etmek, ‘haddini bil’ ya da ‘akıllı ol’ ile tehdit etmek hatta tahammül edemeyip ensesine bir kurşun sıkıp geride kalanlara ölü güvercinlerin hüznünü yaşatmak, donmuşluğun sertliğine göre değişen tepkilerden.

Bedeni ile akılları arasında 100 yıllık zaman farkı olanlar, artık kendi adlarına ne kadar sevinseler azdır.

Beyinlerinin donmuşluk oranı gayri onları uluslararası arenada rezil rüsva edecek seviyede, bravo onlara.

Kendi uydurdukları yalanlara inanmıyor diye onca zaman methiyeler düzdüğü aydınını ve sanatçısını bir çırpıda terk edebilen ve üstüne sözlü hakaretlerle, fiziki saldırılarla aşağılamaya çalışan şizofrenler, epeydir zıvanadan çıkmıştı zaten.

Beklendiği gibi rezillik bir boy daha ileri sıçradı.

Yıllardır insan hakları ihlalleri nedeniyle bu ülkeye gelmeyi protesto eden Bono’yu bu ülkede verdiği ilk konserinde ıslıklayıp, yuhaladılar.

Bono gibi uluslararası bir figürü dahi yuhalayacak kadar yoldan çıkanlar, görevlerini yaptılar ve aslanlar gibi savundukları statükolarına bir kez daha toz kondurmadılar. Aferin hepsine, hayırlı olsun.

İnsan, Bono kim siz kim demeden kendini alamıyor.

Ülkelerinde yaşanan trajedileri dahi göremeyen, görmek istemeyen ya da resmi ideolojinin beyinlerine üflediği kadarıyla görebilmeyi tercih edenlere, Bono gibi bir evrensel bilgenin birkaç gömlek büyük geleceği belliydi zaten.

Kendi yaralı parmaklarından başkasına idrar dökmeyecek kadar cemaatleşmişler, insani sorumluluğunu evrenin sınırlarına ulaştırabilmiş Bono’nun bir teşekkür babında sözlerini bile yuhalamayı marifet biliyorlar.

Yazık… Olayın vahametini göstermek açısından fazlasıyla yetecek numune bir davranış bu.

Bu Allah’ın umutsuz vakalarına anımsatmak neye yarar bilemiyorum ama söylemeden de duramayacağım.

Ey kendini medeni sanan, sadece kendine demokratlar! Adam sizin ülkenizde misafir, adam 30 yılını sizinkiler gibi tekçi bakışlar olmasın diye mücadele ile geçirmiş tutarlı bir aktivist. Söylediğini kabul etmiyorsunuz diye yuh çekmek neyin nesi? Bu kadar mı hödükleştirdi yere göğe sığdıramadığınız düşünceler sizi?

Haydi demokrasiden bihabersizin, onu biliyoruz. E muasır medeniyetler düzeyine ulaştığınız teranelerinin kanıtları nerede?

Ne sandınız ki, 30 yıllık sanat hayatını yoksulluk, hastalık ve sosyal adaletsizliklerin ortadan kalkması için çabalarla harmanlayan Bono’yu?

Yıllarca uğruna mücadele ettiği demokrasinin sonunda kör topal da olsa Türkiye’de de ete kemiğe bürünmesini AKP iktidarda diye göz ardı mı etmeliydi o da sizin gibi? Ya da sizin demokratik haklara inatla Hayır demeniz gibi Bono da sonunda konserini hak edenlerle buluşmaya mı hayır demeliydi?

Bono’nun bütün şarkılarını ezbere biliyoruz diye ortalıkta dolanıyorsunuz ama onun gösterdiği insanlıktan bir dirhem nasiplenmişliğiniz yok.

Eminim ki siz Bono bu ülkeye neden onca yıl gelmedi, onun da farkında değilsiniz.

U2 bu ülkeye yıllardır darbeler, işkenceler, idamlar, faili meçhuller, kayıplar, fişlemeler, işten atmalar, köy yakmalar, yerden yurttan etmeler yüzünden gelmedi. Hani şu sizin yapılıyorsa bir nedeni var demeye getirdiğiniz ve görmemezlikten geldiğiniz insan hakları ihlallerinden dolayı yani.

Bugün U2 Türkiye’de konser vermeyi kabul etmişse, bilin ki sizin ısrarla ‘sivil vesayet geliyor’, ‘yargı siyasallaşıyor’, ‘İran olacağız’ korkularına heder ettiğiniz iyi şeylerin bu ülkede de olduğunu görebildiği içindir.

Ve o iyi gelişmelerde, ister beğenin ister beğenmeyin ama Bono’nun ağzında isimlerinin telaffuzuna bile tahammül edemediğiniz insanların az da olsa payı var.

Bono siz mi ki kafasını soktuğu kumdan yaptığı tahminlerle hayatı açıklamaya çalışsın…

Merak ediyorum, ıslıkladınız, yuhaladınız da Bono ne kaybetti büyüklüğünden?

Aksine istememiş de olsanız bir şeyler kazandırdınız her zaman olduğu gibi… Eminim, en azından bir memlekette nasıl onca insan haklarının olabildiğini ve neden demokrasinin kaplumbağa adımlarıyla o memlekete geldiğini çok iyi öğrettiniz ona.

Yoksa siz ıslıklasanız ne yazar, o sizin notunuzu verdi ve gitti.

İyiyi, güzeli körü körüne reddetmenin etik bir davranış olmayacağını bilerek devam edecek mücadelesine. Sizin ‘Yiğidim aslanım’ diye kendinizden geçtiğiniz yiğitlerin kim olurlarsa olsunlar bari ‘haklarının’ yenilmemesi gerektiğine inanmaya devam edecek. Çünkü hayata öyle bakabildiği için Bono bugün bütün dünyanın saygısını kazanmış bir sanatçı.

Demokrasinin tam anlamıyla yerleşemediği bir toplumun demokrasinin “D”sinden haberdar medeni görünümlü, tahammülsüz cahilleri, şarkılarıyla ayılıp bayıldığı Bono’yu yuhalayıp protesto etmişler.

Oh ne güzel, yakışmış her birine.

Dertleri de fikirlerinden ve duruşundan bihaber, sevdiklerini söyledikleri sanatçının, ülkelerine gelmesini sağlayanların isimlerini telaffuz etmesi.

İyi ki Bono iyi şeylerin olmasına karşın hala sürüp giden Kürt sorununa, savaş lobilerinin yıllardır sürdürdükleri kirli tezgâhlara değinmedi…

Ya da seçilmiş insanların karga tulumba tutuklanmalarına, memlekette hukuk adına sergilenen garabetliklere, başörtüsüne karşı uygulanan anti-demokratlığa…

Alevilere yapılan dinsel ayrımcılığa, aydınlara karşı yürütülen linç politikalarına, taş atan çocuklara, faili meçhullere, barış çabalarının baltalanmasına da pekâlâ vurgu yapabilirdi aslında.

Hatta Ergenekon türü örgütlenmelere karşı yürütülecek mücadelenin önemine, gayri Müslim vatandaşlarımızın yaşadığı haksızlılıklara, askerin kışlaya çekilmekte zorlanmasına vs değinebilirdi.

Acaba o zaman ne yapardı bizim medeni görünümlü ulusalcılarımız?

Ellerine ne geçirirlerse sahneye mi fırlatırlardı? ‘Susturun şu bölücüyü’ diye kendilerinden mi geçerlerdi? Yoksa bir iki çakma Serdar Ortaç sahneye atlayıp verdikleri gazla 10. yıl marşını mı söylerlerdi hep birlikte?

Sizi bilmem ama ben nedense Ahmet Kaya’ya yapılanın benzerinin küçük bir versiyonunu gördüm U2’nin konserinde.

Üstelik ıslık ve yuhalamaların ardından sahneye fırlayan biri bu konserde de var, Livaneli.

Bono’ya linç girişimi tekçi zihniyetin karanlığına kendini hapsetmişlerin yuhalamalarıyla başlayıp, Livaneli ile düet yapma işkencesiyle devam etmiş, baksanıza.

Bizim kimliksiz basına göre ise bu İstanbul konserinin en büyük sürpriziymiş.

Neden?

"Kayıp Anneleri’ (Mothers of The Disappeared) şarkısında Zülfü Livaneli Bono ile birlikte düet yapmış da ondan.

Bizim basın böyle bir şey işte… Kötü bir sürprizi bile büyük bir sürpriz diye yutturabiliyor bizlere. E, Ahmet Kaya linçini de ‘Şerefsize haddini bildirmek’ gibi bir şerefsizlik örneğiyle duyurmamışlar mıydı bizlere.

Bu türden davranışları görmek sürpriz olmadığı için ben onca ayıbı bırakıp, olduğu söylenen şu düete takıldım.

Adam düet yaptığı söylenen şarkının tek kelimesini bilmiyor ya! Bilmediği şarkıya nasıl düet yapar? Yapsa yapsa ancak dudaklarını oynatabilir diyeceğim ki kayıp Fehmi Tosun’un yiğit karısı Hanım Tosun’un gözlemlerine göre onu da yapmamış, sadece ‘ robot gibi’ durmuş.

Livaneli, bu şarkının sözleri kadar büyük olasılıkla Bono’nun, o parçayı anısı için okuduğu Fehmi Tosun'dan da, diğer kayıplardan da bihaberdir, siz bakmayın ertesi gün yaptığı açıklamaya.

Öyle olmasa dili kilitlenmiş halde neden saplanıp kalsın ki sahnenin orta yerine. Epeydir milli hissiyatlar kabardığında ilk akla gelen 10. yıl marşına dönen "Yiğidim, Aslanım" şarkısını söylemesi de bence Bono’ya haddini iyice bildirmek istemenin kurnazlığı. Üstelik, on binlerce kabarmış ulusalcı damara öyle bir şarkıyla girmek kaçırılmaz bir nimettir Livaneli gibi reklam severlere.

Bono, Livaneli’nin de UNICEF elçisi olmasından dolayı kendisi gibi çabalar içinde olabileceğini düşünmüş olmalı ki teklifi kabul etmiş. Livaneli’nin övünerek "Bütün stat söyler’ dediği şarkıyı da kendi ‘kayıp anneleri’ şarkısı gibi bir şey sanmıştır mutlaka.

Oysa oradaki protestocu binlerin Livaneli ile birlikte marazi bir coşkuyla söyledikleri ‘yiğidim aslanım şarkısındaki yiğit ve aslan ne Fehmi Tosun’du ne de diğer binlerce kayıptan biri. Eminim ki hepsi kalp gözlerini Anıtkabir’e dönmüş, coşkulu bir Atatürk şarkısı gibi söylediler o şarkıyı, bir de buradan hükümete laf soktuklarını düşünerek.

Bu çirkin şovun yaşanmasında biraz da olsa Bono da hatalı bence.

Gittiği her ülkeden bir sanatçı ile düet yapma âdetini konserden önce daha ciddi araştırıp planlanmalıydı.

Eğer planlanmış olsaydı yıllar sonra geldiği ülkenin demokratikleşmesine sanatçı duruşuyla katkıda bulunan bir Sezen Aksu’nun hem kendisi ile düete, hem de o görkemli konsere daha iyi yakışacağını bilebilirdi.

Epeydir sorumlu davranışlarıyla ulusalcıların hedefi olan Sezen’e de iyi bir destek olurdu o davranış.

Hele de şimdilerde referandumda Evet diyeceği için İzmir'de ilk gençlik yıllarını geçirdiği evin bulunduğu "Sezen Aksu Sokağı" adının değiştirilmesinin işgüzarlığına soyunan demokrasi fukaraları meydanlardayken. Anlamlı bir yanıt olurdu farklı düşüneni yok etmeyi adet edinenlere.

Bono, Türkiye deneyiminden sonra kendine yakışanı planlamayı yerel organizatörlere bırakmamayı öğrenmiştir umarım.

Çünkü sizin ‘Siz kim Bono kim’ diyebileceğiniz kapasitedeki medeni görünümlü kendine demokratlar anında ‘Bono da kim ya!’ diyebilecek egolarla kuşanmıştır bizim ki gibi memleketlerde.

Üstelik ‘söz konusu vatan ise gerisi teferruattır’ diyen cinsinden.

O yüzden Alimallah karşılarındakini Bono da olsa bir çırpıda teferruata çevirmeleri işten bile değil. Nicelerine yaptıklarını o kadar çok gördü ki gözlerimiz.


Baki Murat

10.09.2010





 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
14 Eylül 2010 22:43

emin yeginboy

Sevgili Baki Murat,

Güzel bir üslupla kaleme aldığınız yazınızı keyifle okudum. Hatta bir kaç kez. Aynı konseri izlemiş bir rock sever (bu durumun sizin yazınızın ruhuyla alakası yok siz biraz daha politik bir miting havası içinde izlemişsiniz) olarak bazı konularda görüşlerinize tam olarak katılamıyorum. Şahsen Bono'nun düet seçiminde Livaneli ile doğru bir seçim yaptığına inanıyorum. Livaneli politikacı olarak ne kadar başarısız olsa da müzisyen ve yazar olarak o kadar başarılı bulduğum bir sanatçıdır. Kendisi seksen sonrası yıllarını sürgünde İsveç'te geçirmiş darbe mağdurlarındadır. TRT'nin sansürlü yıllarında (bu durum hala sürüyor, ne yazık) kendisini ilk kez Viyana'da yayınlanan bir radyo programında tanıdım ve dinledim. Kendisi ile yapılmış röportajı dinledim. İnsan haklarına, bu konudaki mücadeleye o kadar değer veren Bono'nun Livaneli'nin geçmişinden haberdar olduğundan hiç bir şüphem yok. Bono'nun referanduma taraf olmak gibi bir niyeti olmadığına inanıyorum. Kendisi de bu konuda duyduğu rahatsızlığı sonradan gönderdiği ve Hürriyet gazetesinde yayımlanan mektubunda açıklıyordu. İktidar partisi mensupları ile olan randevularından "evet"'i destekler bir anlam çıkartılmasından rahatsız olmuştu. Haklı çünkü rock köken olarak muhalif bir müziktir, sisteme ve yerleşik değerlere karşı durur. Onlar da şüphesiz bu yollardan geçerek bu günkü olgun, yardım sever duruşlarına kavuşmuşlardır. İrlanda'daki kanlı pazarı anlatan veya Bosna Hersek dramını anlatan şarkıları onların vaz geçilmezleridir. Bazı şarkılar kitlelere mal olmuştur, hep bir ağızdan söylenir "'Yiğidim, Aslanım" da öyle bir şarkıdır. Samimiyetle söylemem gerekirse çok ta sevdiğim bir şarkı olmamasına karşın, hep bir ağızdan söylenmesi güzeldi. İnanıyorum ki orada olan bir çok seyirci üniversite yıllarını korku içinde geçirmiş, şimdiki jenerasyonlardan farklı heyecanlar ile yaşamış bireylerdi. Değiştik deyip her şeyi birden red etmeyen bireylerdi ve onlar çoşku ile eşlik ettiler. Ben "evet" diyeceğim diyen Sezen Aksu'nun seksenli yıllarda "küçük serçe" imajını cilalamakla meşgul geçirdiğini anımsıyorum. O yıllarda acı çeken sanatçı ile düet yapmaktan daha doğru ne olabilirdi. Her "'hayırcıyı" içi kof bir ulusalcı olarak değerlendirmek yeni bir trend olmaya doğru ilerliyor. Seksenleri yaşamış hiç bir kimse cunta taraftarı olamaz. Ama onlar padişahlara da karşı durur. Aynı rock müzik gibi. Yeri gelmişken Livaneli'yi bir de Theodarakis gibi yaşam boyu sanatçı ve politik bir figür olarak dimdik durmuş bir adama sorun. Muhalif olmak güzeldir, hayatı bu taraftan yaşamak güzel bir alışkanlıktır. Her şey insanın kendi penceresinden ne kadar doğru gözüküyor değil mi ? slm ve svgiler

14 Eylül 2010 13:59

m. ergen

Elinize/kalemize sağlık Baki Bey, özellikle de Livane'yle ilgili düştüğünüz notlar...
13 Eylül 2010 15:41

sultan

Sevgili Murat, Böylebir anlatımla; paralel hayatlar ve paralel çirkinlikler ve de paralel benzerlikler kurduğunuz için ve "bir konser" i her tür "görkemi" ile anlattığınız için size en derin saygılarımı ve hürmetlerimi sunarım. iyi ki bizlerlesiniz. İzmirizmir.net'e tekrar hoşgeldiniz. pervin
11 Eylül 2010 17:57

Muharrem İkitimur

U2 üzerine yazdığı yazısı için, Baki Murat arkadaşa çok, ama çok teşekkür ediyorum... U2 üzerinden, kirli politikalarına malzeme devşirmek isteyen derin odakların yüzlerini teşhir etmek bu kadar mı güzel anlatılır. Evet, anlatmış işte! Baki Murat arkadaşımız hiç lafı dolandırmadan, saydamlıkla meseleyi bir güzel özetlemiş. Kendisini kutluyorum.

Muharrem İKİTİMUR
11 Eylül 2010 02:43

padlock

Harika yazınız için teşekkürler. Düşüncelerimin çevirisi gibi.

Saygılar

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.