Talan yasasının iptali
26 Ocak 2009 19:30 / 2193 kez okundu!
Anayasa Mahkemesi, Maden Yasası ve Çevre Yasası değişikliklerinin bir kısmının anayasaya aykırı olduğuna karar verdi. (Anayasa Mahkemesi) “Ne var bunda, Yasama Organının çıkardığı yasaların bir kısmı Anayasa Mahkemesi tarafından iptal ediliyor?” diyebilirsiniz...
Ama öyle değil, bu iptal kararları yaşam savunucuları tarafından dört buçuk yıldan bu yana beklenen, “neden bir türlü karar çıkmıyor?” itirazları yapılan, meslek odalarının ve yurttaşların çok sayıda dilekçeler verdiği davada verildi. Yüksek Mahkeme, yaşam savunucuları tarafından sayısı ve içeriği ezbere bilinen “5177 Sayılı, Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun” ile Maden Yasası ve Çevre Yasası’nda yapılan değişiklikleri iptal etti. Bu yasalar; “Orman, muhafaza ormanı, ağaçlandırma alanları, kara avcılığı alanları, özel koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı, tarım, mera, sit alanları, su havzaları, kıyı alanları ve sahil şeritleri, karasuları, turizm bölgeleri, alanları ve merkezleri ile kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri, askeri yasak bölgeler ve imar alanları ile mücavir alanları”nı, yani aklınıza gelebilecek her yeri, Bakanlar Kurulu’nun çıkarttığı yönetmelikle hiçbir sınırlama olmaksızın madenciliğe açmıştı, üstelik, “numune alımı, sondaj, yarma, galeri ve kuyu açma” gibi çevre kirlenmesine yol açan ve doğal yapıyı bozan maden arama faaliyetlerini Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) kapsamı dışına çıkarmıştı. Bu yasaların yapılış süreci ve uygulanması iptal edilmelerini daha bir önemli kılmaktadır.
YASA KİMİN İÇİN ÇIKARILDI, KİMLER HAZIRLADI?
Yasa değişikliğinin amacı, siyanür liçi yöntemiyle işletilen Bergama-Ovacık Altın Madeni’ne karşı yürütülen örnek toplumsal ve hukuksal direnci kırmak, elde edilen kazanımları etkisizleştirmek ve küresel sermayenin yaşama alanlarına saldırısını önlemeye yönelik benzer toplumsal dirençleri kırmaktı.
Pek çok kez yazdığım gibi, Bergama-Ovacık Altın Madenine karşı yürütülen toplumsal hareket, çevre kirlenmesinin önlenmesi ve canlı yaşamını korunmasını önceliğine alanlar için umut verici, canlı yaşamını riske atma pahasına doğal ve kültürel varlıklardan kar elde etmeyi hedefleyen çok uluslu şirketlerin ve onun yerli işbirlikçilerinin korkulu rüyası olmuştur. Bergama Köylü Hareketinin, sağlıklı çevrede yaşama hakkının, toprağın, suyun, havanın kısaca yaşamın savunulmasının da toplumsallaşmasına önemli katkıları oldu ve benzer pek çok toplumsal hareketin doğmasına yol açtı.
Yaşamı savunan hareketlere karşın, çevre sağlığı, canlı yaşamı kaygısı olamayan, tek amaçları toprağın altındaki ‘altın’ı almak olan Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ) de boş durmadılar, siyasi iktidarlarla birlikte bir yandan bu hareketleri kırmak için bin türlü yalanlar uydurdular, diğer yandan doğal ve kültürel varlıkların yasal güvencelerini ortadan kaldırmak için kolları sıvadılar. Toplumsal tepkiler, yaşam alanlarını koruyan mahkeme kararlarının çıkması üzerine, “bunlara olanak sağlayan mevzuatla madencilik yapılmaz, yabancı sermaye gelmez” yaygarasını kopardılar. İstedikleri yasal değişiklikler için siyasi iktidar ile çalışmalara başladılar. Newmont’un yöneticilerinden Gordon Nixon, “…Maden Yasası’nın Ankara’daki Newmont yetkilileri ile eşgüdüm içerisinde hazırlandığını…” açıklamaktan çekinmedi. ( Evrensel haberi). “Türkiye'de altın arama faaliyetinin, yasal düzenlemeler ve karşı kamuoyu nedeniyle engellerle karşılaştığını” belirten ve güvence isteyen sermaye temsilcilerine Başbakan Tayyip Erdoğan “Maden Kanunu Meclis'te, yabancı yatırımın önünü açan yasa da çıkarıldı sorunlarınız çözülecek” güvencesini verdi. (Radikal haberi)
Küresel sermayenin güvencesi olması için eşgüdümlü çalışma sonunda 5177 Sayılı Yasa çıktı ve Maden Yasası ile birlikte toplam onbir yasada önemli değişiklikler yapıldı. Yasa değişikliklerinin tek hedefi madenciliğin (madencilerin) önündeki toplumsal, çevresel engellerin tamamını kaldırmaktı. Yaşam savunucularının tüm uyarı ve tepkilerine rağmen, yaşam alanlarının kirlenmesine, doğal yapının altüst olmasına yol açacak yasa değişikliğini, alay edercesine 5 Haziran (2004) Dünya Çevre gününde Resmi Gazetede yayımlayarak yürürlüğe soktular. Yasanın yürürlüğe girmesinin ardından Bakanlar Kurulu tarafından, çıkartılan yasanın sınırlarını aşan ve yıkım yaratacak düzenlemeler içeren Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği çıkartıldı. Yine ilgili pek çok yönetmelikte değişikliğe gidildi. Anayasaya aykırı yasa ve ona dayanılarak çıkartılan yönetmeliklerle, küresel sermayenin istekleri yerine getirildi.
YASA NELER YARATTI?
Bergama-Ovacık’ta “kamu yararına aykırı” olduğuna dair verilen pek çok yargı kararı dinlenmedi, iptal edilen Çevresel Etki Değerlendirmesi yerine Çevresel Durum Değerlendirmesi yapıldı ve Çevre Bakanlığı tarafından izin verildi, ABD Büyükelçisi ricacı oldu, imar planları düzenlendi, imar planlarının da mahkemece iptal edilmesi üzerine bu kez imar planı olmadan açılma ruhsatı verildi. Son olarak Çevresel Durum Değerlendirme İzninin yürütmesi Danıştayca durduruldu, ama maden halen çalışıyor. ( Yeniden Bergama, her yer Bergama) Uşak-Kışladağ’da da Danıştay yürütmeyi durdurma kararı verdi, dinleyen olmadı, hukuk dışı çalışma izni verildi. ( Kışladağ altın madenine hukuk dışı açılış...) ÇED süreci işletilmeden Kaz Dağları, Kozak Yaylaları arama adı altında delik deşik edildi.
İzmir’in su havzası içinde yer alan Efemçukuru’nda, tüm İzmirlilerin karşı çıkmasına karşın su havzasını kirleteceği kesin olan altın madenine, AKP Hükümeti her türlü kolaylığı sağlıyor. Efemçukuru Köylüleri arazilerini altıncı şirkete satmamak için direndiler, bu kez Bakanlar Kurulu kararı ile arazileri “yurt savunması amaçlı” acele kamulaştırma yoluyla ellerinden alınmaya kalkışıldı. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun yürütmeyi durdurma kararı biraz nefes aldırdı, ( Yaşam için soluklanmalar) ama Danıştay kararına rağmen Efemçukuru Köylüleri kamulaştırmanın şer(r)hinden kurtulamadılar. Tapularında kamulaştırma şerhi kaldırılmadığı için gereksinimleri olan zirai krediyi çekemiyorlar. Sondaj çalışmalarını İzsu’nun denetleyemediği günlerde karar alamayan İzmir Büyükşehir Belediye Encümeni en sonunda kapatma kararını verdi, ama henüz tehlike geçmiş değil.
ŞİMDİ NE OLACAK?
Küreselleşen ve vahşileşen kapitalizm, gözünü ülkemizin yer altı varlıklarına dikti, ne yapıp edip alıp götürecekler, çevre sağlığı ve canlı yaşamının korunması gibi kaygıları yok, yollarında hiçbir engel ve zorlama görmek istemiyorlar. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı onlar için yeni bir engel oluşturacak türden.
Yasama organının yeni yasa yapması için, Anayasa Mahkemesi kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verdi. Bu kadar önemli bir kararının yürürlüğünü bir yıl sonraya ötelemesi, kirlenmenin, talanın bir yıl daha süreceği kaygısını yaratmaktadır. Ama ortada bir gerçek var, yasa anayasaya aykırı, anayasaya aykırı bu yasaya dayanılarak çıkartılan yönetmeliklerin hukuka aykırı olduğu tartışmasız. Hukuka aykırı yasa ve yönetmeliklere dayanılarak verilen izinler de hukuka aykırı, o zaman hepsinin iptal edilmesi gerekir.
Anayasa Mahkemesi kararı ile yaşamın savunulması konusunda önemli bir kazanım elde edilmiştir. Madencilik konusunda yeni bir dönem başlıyor. Nerede, hangi koşullarda madencilik yapılacağı, nerede yapılmayacağı tartışmaları yapılacaktır. Yaşamın korunması için mücadele edenler bu tartışmanın içinde yer alacaktır. Şimdi daha güçlüyüz ve daha çoğuz, dört buçuk yıldan bu yana beklediğimiz karardan sonra, yaşam alanlarının kirletilmesine, yaşam kaynaklarını yok edilmesine izin vermeyeceğiz.
Çocuklarımıza yaşanılası bir ülke, yaşanılası bir dünya bırakmak bizin elimizde.
Sesonline.net


