Suya erişim hakkı

28 Mart 2012 21:01 / 1764 kez okundu!

 


22 Mart günü yine Dünya Su Günü'nü kutladık (!). 'Su'yla ilgili herkes bir şeyler söyledi, 'Su' görevlileri de büyük büyük laflar ettiler. Söylenenlerin hepsi suyu koruyan ya da suya erişim hakkını sağlayacak sözler değildi. Herkes kendi meşrebince 'su'dan laflar etti.

Madem ki, dünyanın günü olarak 'su günü' var, biz de biraz 'su'dan bir yazı yazalım dedik.

Herkesin kabul edeceğinden başlayalım, su olmadan yaşam olmaz. O yüzden canlı yaşamının sürmesi için, canlıların suya ulaşması gerekiyor.

Canlıların suya ulaşma hakkı, 'suya erişim hakkı' olarak tanımlanıyor. Suya erişim hakkı, yaşama hakkının gerçekleştirilmesinin önkoşulu. Sağlıklı yaşamın sürdürülmesi için en başta suya erişim hakkının güvence altına alınması gerekiyor.

Tartışma suya erişimin parayla ilişkisinde çıkıyor. Tartışmaya bir yerinden katılalım. Yaşama hakkının ön koşulu olması nedeniyle suyun ekonomik bir bedeli olmamalı, yaşamı sürdürmek için gereksinim olan suya koşulsuz, bedelsiz ulaşılmalıdır.

Kent yaşamını ele alalım. Günümüzde kent yaşamında suya erişimi sağlayacak su hizmetleri ücretsiz sağlanmıyor. Bu gerçeklik karşısında, hiç olmazsa suya ekonomik erişilebilirliğin sağlanması, yani yoksulların da suya erişebilmesi gerekmez mi? Bu kapsamda su tarifelerinin belirlenmesindeki esaslar ve miktarlar önem kazanıyor.

Ülkemizdeki düzenlemelere ve uygulamalara baktığımızda yoksulların suya erişiminin kolay olmadığını görüyoruz.

Kentlerde yaşayan insanların suya erişim hakkı belediyeler tarafından karşılanmaktadır. Anayasa’ya göre, Belediyeler, halkın yerel müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş kamu kurumlarıdır. Bu durumda suya erişim hakkının da kamu hizmeti olarak sunulması gerekir. Bu anayasal düzenlemeye karşın, suya erişim hakkını sınırlayan, su hizmetlerinin kamu hizmeti olarak yürütülmesini zorlaştıran yasalarımız ve uygulamalar mevcuttur.

Suyun ücretlendirilmesinde karın esas alınması

Büyükşehirlerde uygulanan 2560 Sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un “Tarife Tespit Esasları” başlıklı 23. maddesine göre; “…tarifelerin tespitinde, yönetim ve işletme giderleri ile, amortismanları doğrudan gider yazılan (aktifleştirilmeyen) yenileme, ıslah ve tevsi masrafları ve % 10'dan aşağı olmayacak nispetinde bir kâr oranı esas alınır…” Yasanın bu düzenlemesine uygun olarak sular idaresinin yönetmeliklerinde de benzer düzenlemeler bulunmaktadır. Yani büyük kentlerde suyun bedelinin belirlenmesinde karlılık esas alınmaktadır. Yasanın bu düzenlemesi ile kamu hizmeti, karlılığı esas alan ticari işletmeciliğe dönüşüyor. Uygulamada, pek çok belediyede yönetim ve İşletme giderleri altında kiralar, haberleşme giderleri, temsil giderleri, kamyon ve diğer araçların bakım giderleri, inşaat ve tesislerin çimento bedelleri gibi zorunlu olmayan ve kamuyu ilgilendirmeyen harcamalar ve giderler de yurttaşın yaşamak için tükettiği suyun bedeline yansıtılmaktadır.

Görülen bir davada bu yasal düzenleme itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi önüne götürüldü. Anayasa Mahkemesi 26 Ocak 2012 tarihinde verdiği kararla (2011/6) “…%10’dan aşağı olmayacak nispetinde…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, “…bir kâr oranı esas alınır” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE karar verdi. (Kararın gerekçesi henüz yayımlanmadı kısa karar; http://www.anayasa.gov.tr/index.php?l=gundem&id=351).

Kararın özeti; Anayasa Mahkemesi de tarife belirlemede karın esas alınmasının önüne geçemedi yalnızca kar oranının %10’dan aşağı olmasını sağlayacak cımbızlama yaptı.

Diğer yandan su tarifesine yansıtılan girdilere ilişkin olarak yeni bir mahkeme kararı çıktı. İzmir 1.İdare Mahkemesi 2011/167 Esas sayılı dosyasından 9 Aralık 2011 tarihinde verdiği kararda, ‘KAMYON vb taşıtların alımı, bakımı, tesis ve binaların yapımında kullanılan çimento fiyatlarının su tarifesinin belirlenmesinde esas alınmasını hukuka aykırı’ bulmuştur. Karar henüz kesinleşmedi.

Ticari İşletmecilikle Kamu Hizmeti olur mu?

Ülkemizdeki bir diğer sorun, kamu hizmetlerinin de ücretlendirilmesine yönelik politikalardır. Bu politikaların ürünü olarak kamu hizmetlerini ücretlendiren yasalar çıkartılmıştır. En çarpıcı olanı 4736 Sayılı Kamu Kurum Ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal Ve Hizmet Tarifeleri İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’dur. Yasanın 1. maddesinde; “….kamu kurum ve kuruluşlarınca üretilen mal ve hizmet bedellerinde işletmecilik gereği yapılması gereken ticari indirimler hariç herhangi bir kişi veya kuruma ücretsiz veya indirimli tarife uygulanmaz…” kuralı getirilmiş, bunun istisnalarını belirleme yetkisi Bakanlar Kuruluna bırakılmıştır.

Yasanın gerekçesinde, amacının “uluslararası mali kuruluşlarca da desteklenen güçlü ekonomiye geçiş programını uygulamak” olduğu belirtiliyor. Yani, yasa İMF ve Dünya Bankası tarafından öngörülen ekonomik programın uygulanması için çıkartılmıştır. DSP-MHP-ANAVATAN Koalisyonu döneminde kabul edilen ve 19 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren yasanın amacının “kamu kurumlarını ticari işletmeye dönüştürme, tüm hizmetleri paralı hale getirmek” olduğunu söylemek abartı olmaz.

Yasayla su hizmetlerinin de içinde yer aldığı kamu hizmetleri, ticari işletmeciliğe dönüştürülmüş, belediyelerin su tarifelerini belirleme yetkilerinin tartışılması başka bir boyut almış, ceza davalarının konusunu oluşturmuştur. Suya erişim hakkını engelleyen yasal düzenlemeler, suyu gelir sağlama alanı olarak gören ve ticari işletmecilik mantığı ile yürütülen belediye uygulamalarını da yaygınlaştırmıştır. Buna karşın, suya erişim hakkını sağlayan güzel örnekler de bulunmaktadır.

Burada DİKİLİ örneğini anımsatmak istiyorum. 10 tona kadar sudan ücret almadığı için Belediye Başkanı Osman Özgüven, Meclis Üyeleri ve Belediye çalışanları yargılandılar. Yaklaşık iki yıl süren davanın “tüm sanıkların BERAATİNE” karar verildi. Bu karar biraz nefes aldırsa da yasa halen su hakkından yana olan belediyeler üzerinden demoklesin kılıcı gibi sallanıyor.

Gerçek Dünya Su Günleri için

Herkesin, eşit, adil, yeterli suya erişim hakkı sağlanmalıdır. Dünyada canlı yaşamının sürmesi için, yaşamın vazgeçilmezi suyun korunması zorunludur. Devlet yurttaşlarına sağlıklı yaşamlarına uygun yeterli suyu sunmak zorundadır. Piyasacı yaklaşımlarla, canlı yaşamını tehlikeye atan sürekli kalkınma politikalarından vazgeçilmediği sürece suyun korunması mümkün değildir. Suya erişim hakkının sağlanması devletin en başta görevlerinden birisi olmalı ve kamu hizmeti olarak verilmelidir. Suya erişim hakkını kısıtlayan yasal düzenlemeler değiştirilmelidir. Sağlıklı yaşam için gereken suyu ücretsiz sağlayan belediyecilik modelleri yaratılmalıdır. Olumsuz yasal düzenlemelerin yasama organı tarafından değiştirilmesi yerel yönetimlerin suya erişim hakkını sağlama konusunda ellerini güçlendirecektir. Ekolojiyi, yaşamı koruyacak yeni politikalar geliştirmelidir. Politikaların ürettiği hukuk, suyu korumalı ve su hakkını güvence altına almalıdır. Su hizmetleri paranın geçmediği bir alan haline getirilmelidir. Suyun korunması ve suya erişim hakkının sağlanabilmesi için demokratik ve katılımcı su yönetimi oluşturulmalıdır.

Su gibi aziz olun…


Arif Ali CANGI

28.03.2012

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.