HARİÇTEN GAZEL: TÜRKİYE'NİN MERKEZİ ROLÜ
24 Şubat 2025 09:03 / 202 kez okundu!
Arab News'da yer alan yazı Türkiye'nin Avrupa'da artık nasıl algılandığına iyi bir örnek olmuş. Unutmayalım ki dünyada bundan böyle 4 ana güç odağı var: USA, RUSYA, ÇİN ve TÜRKİYE. Adem Kılıç'ın bu çevirisi bunun iyi bir ispatı sayılır.
***
HARİÇTEN GAZEL: TÜRKİYE'NİN MERKEZİ ROLÜ
AB, Türkiye'nin Avrupa güvenliğindeki rolünü ön plana çıkaran çeşitli faktörler nedeniyle artan bir güvensizlikle karşı karşıya.
Tarihsel olarak Türkiye'nin AB ile ilişkileri hem iç hem de uluslararası değişimlerden etkilendi. Soğuk Savaş'ın sona ermesi gibi uluslararası düzeydeki önemli gelişmeler veya bölgesel düzeydeki Suriye krizi gibi gelişmeler, AB'nin güvenliğini ve Türkiye ile ilişkilerini etkiledi.
Geçtiğimiz günlerde, Münih Güvenlik Konferansı çerçevesinde AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Marta Kos, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile bir araya geldi.
Görüşmenin ardından bir açıklama yayınlayan Kos;
“Türkiye aday bir ülke ve Güneydoğu Avrupa'nın yanı sıra Doğu komşuluk bölgesinde de stratejik bir ortaktır.”
ifadelerini kullandı.
Açıklamasının her bir unsuru büyük önem taşıyor.
Çünkü, Avrupa'nın artan kırılganlığıyla birlikte AB, Türkiye'nin stratejik öneminin her zamankinden daha fazla farkına varmaya başladı.
Brüksel'in Ankara'nın AB üyeliğinin değerini ve Türkiye'nin Avrupa'daki yerini en son vurgulamasının üzerinden yıllar geçti. Ancak Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in ikinci döneminin ilk yurtdışı ziyaretlerinden birini Aralık ayında Türkiye'ye yapması ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya gelmesi şaşırtıcı olmadı.
Türkiye-AB ilişkilerini takip eden analistler, AB ile Türkiye arasındaki yakınlaşmanın altını çiziyor ve Ankara'nın üyeliği yönünde ilerlemenin son yirmi yılda hiç olmadığı kadar muhtemel olduğu konusunda hemfikir.
Bu değişimin arkasındaki başlıca etkenler, başta Ukrayna'daki savaş olmak üzere Avrupa'daki mevcut jeopolitik dinamikler ile Gazze çatışması ve Suriye'deki durum da dahil olmak üzere Orta Doğu'dur.
Ancak en önemli faktör Washington'un Avrupa'ya yönelik yaklaşımıdır.
Bu gelişmeler AB'ye, NATO üyesi olan ve ittifak içindeki en büyük ikinci askeri güce sahip Türkiye'ye karşı yeni bir yaklaşım geliştirmekten başka seçenek bırakmamıştır.
AB'nin gözden geçirilmiş yaklaşımı, Türkiye ile daha yakın güvenlik işbirliği gerektiren bir savunma stratejisine odaklanmış görünüyor.
Avrupa için Türkiye'nin rolü uzun zamandır kendi güvenlik kaygılarına bağlıydı ve Avrupa şu anda askeri ve siyasi olarak Türkiye'ye her zamankinden daha fazla bağımlı. Türkiye'nin bu durumun farkında olduğu ve bu fırsatı kendi çıkarlarını ilerletmek için kullanacağı açıktır.
Türkiye'nin Avrupa ile ilişkilerinin tarihsel bağlamı da önemli. 9 Eylül 1979'da İstanbul'da düzenlenen bir konferansta Bernard Lewis, Mareşal Sir William Slim'in şu sözlerini aktarmıştır;
“Türkiye Orta Doğu'daki tek Avrupa ülkesidir ve Avrupa'daki tek Orta Doğu ülkesidir.”
Türkiye, Avrupa ve Rusya'nın çıkarlarının sık sık çatıştığı Orta Doğu, Doğu Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinde merkezi bir oyuncu olmaya devam ediyor.
AB, Türk-Yunan ilişkilerindeki iyileşme sayesinde gerilimin azaldığı Doğu Akdeniz söz konusu olduğunda da Türkiye ile çatıştı. Hatta Yunanistan ve Fransa gibi bazı AB üyesi ülkeler, Ukrayna'nın AB fonlarıyla Türkiye'den insansız hava aracı ve top mermisi satın alma talebini veto etti.
Türkiye, Batı'nın Rusya'ya yönelik yaptırımlarına katılmaktan kaçınmış olsa da, Ukrayna'nın güvenliğini sürekli olarak destekledi.
Geçtiğimiz on yılın büyük bölümünde bazı AB üyesi ülkeler Türkiye'yi bir ortaktan ziyade rakip olarak gördü ve Rusya'nın Avrupa'nın aleyhine gücünü arttırmaya devam ettiği bir dönemde Türkiye ile işbirliği yapma fırsatını kaçırdı.
Avrupa için Rusya en yakın ve büyük tehdit olmaya devam ediyor.
Buna ek olarak, Avrupa ve ABD'nin Rusya ve Ukrayna'ya yönelik politikalarında yakın zamanda ayrışabileceklerine dair endişeler de artıyor.
ABD'nin Rusya'ya yönelik dış politikasına yönelik artan şüphecilikle birlikte Avrupa, özellikle güneydoğu kanadında savunma kabiliyetlerini güçlendirmeye acil ihtiyaç duyuyor.
Bu şüphecilik, AB'yi kolektif savunmayı güçlendirmek ve göçü etkin bir şekilde yönetmek için Türkiye'yi güvenlik çerçevesine entegre etmeyi düşünmeye itiyor.
Ancak Türkiye, AB'nin oyununa her ihtiyaç duyulduğunda girebilecek “her an hazır” bir oyuncu değil.
Eğer yeni bir sayfa açılacaksa, her iki tarafın da stratejik çıkarlarının uyumlaştırılması ve iki taraf arasındaki mevcut çetrefilli meselelerin dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir.
Daha da önemlisi, Türkiye'nin üyeliği konusunda AB'den uzun süredir beklentileri var.
Türkiye 1987 yılında AB'ye üyelik başvurusunda bulunarak entegrasyon yolunda en önemli ve umut verici adımlardan birini atmıştır.
Katılım müzakereleri resmi olarak 2005 yılında başladı. Ancak başvuru defalarca ertelendi. Böylece, Türkiye ile AB arasında on yıllardır devam eden süreç “asla söz verilmeyen bir üyeliğe” dönüştü.
AB, Türkiye'ye adil ve gerçekçi bir katılım süreci sunmakta başarısız oldu.
Hatta Yunanistan ve Fransa gibi bazı AB üyesi ülkeler, Ukrayna'nın AB fonlarıyla Türkiye'den insansız hava aracı ve top mermisi satın alma talebini bile veto etti.
Diğer yandan ise, Türk eliti ve halkı da AB'ye katılma konusundaki heyecanını yitirmiş durumda.
Şimdi Türkiye'nin pozisyonu her zamankinden daha güçlü ve bu Fidan'ın;
“Türkiye'nin katılımıyla AB bölgede daha etkili bir güç haline gelebilir ve bu Avrupa'nın güvenliği için kritik bir fırsat”
şeklindeki açıklamasından da anlaşılabilir.
Evet, bu AB'nin Ankara'nın üyeliğine yönelik politikasını yeniden değerlendirmesi ve ülkeyi AB güvenlik mimarisine entegre etmeyi düşünmesi için bir fırsat.
AB, ABD'nin desteğinin yokluğunda, Ankara ile daha yakın işbirliği yapmadan Rusya'yı etkili bir şekilde caydıramaz.
Adem KILIÇ (Çev.)
- Arab News