İzmir'in seçimi...

07 Nisan 2009 12:59 / 2830 kez okundu!

 


Tüm ülkede olduğu gibi İzmir’de de bir seçim yaşadık. Bu seçim sürecini, yalnızca seçmen olarak değil, aynı zamanda seçilmeye aday olarak da geçirdik. Seçim sonuçlarına ilişkin pek çok yorum yapılıyor, İzmir seçimleri için de yorumlar yapılıyor. Seçimden çıkıp, günlük ve olağan yaşantıma dönmeden önce İzmir’in seçimini ben de kendimce değerlendirmek istiyorum.

 

Nereden başlamalıyım bilemiyorum. İzmir’in seçimini bir kaç tümce ile değerlendirmem istense, ilk tümcem “İzmir korkuya yenik düştü” olurdu, ardından da “adil olmayan bir seçim” derim ve “sınıfta kalanlar”ı sayarım.

İZMİR'İN KORKULARI

Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın ve bazı bakanların "İzmir'i alacağız" sözleri üzerine, İzmirliler “aman AKP kazanacak” korkusuyla CHP'ye oylarını yığdı. İzmir'de seçimlere korku egemen oldu. Bu korku, tüm seçim kampanyası sürecinde ve oylama günü elle tutulur düzeyde yaşandı.

Seçim çalışmaları sırasında, ummadığım kişilerden, “bu seçimin başka anlamı var, AKP’ye İzmir’i kaptırmamak için Aziz Kocaoğlu’na oy vereceğim, seçimden sonra birlikte mücadele ederiz” sözlerini duydum, CHP ile AKP’nin ekonomik politikaları, kente dair politikaları arasında ne fark var, CHP gerçekten laik bir parti mi, AKP, CHP’nin seçenek olarak sunulduğu dönemlerde büyümedi mi? sözlerime “haklısın” yanıtını almışsam da kararı değiştiremedik. Seçim sürecinde yaşatılan korku hali, oylama günü seçim kurallarını yok sayan boyutlarda somut olarak da yaşandı. Seçim sandıklarının konduğu okulların bahçesinde, koridorlarda CHP, AKP ve kimi yerlerde MHP'nin baskısı hissediliyordu. Okulların bahçesinde, merdivenlerde, koridorlarda, yakasında (gözlemci kartı bahanesiyle) kocaman puntolarla CHP, AKP, MHP yazılı kartlar taşıyan adamlar dolaşıyordu. Oy kullanılan okulların bahçe girişinin tam karşısındaki apartmanın balkonunda kocaman Aziz Kocaoğlu'nun afişi sallanıyor, biraz daha ilerde halen kaldırılmamış AKP Bayrakları olduğu halde seçimler yapıldı. İlçe Seçim Kurullarına yapılan şikâyetler de hiçbir şeyi değiştirmedi.

Sonuç olarak Sayın Aziz Kocaoğlu, kendisini de şaşırtan bir oy oranı ile yeniden Büyükşehir belediye başkanı seçildi. Seçimden sonraki ilk değerlendirmesinde de “körfez altına tüp geçit” müjdesini(!) yineledi ve İzmir’i nasıl bir gelecek beklediğinin ipuçlarını da vermiş oldu.

ADİL OLMAYAN SEÇİM

Bu seçim de Hazineden yardım alan partiler/adaylar, sermaye gruplarından destek alan partiler/adaylar ile kendi kıt olanakları ile seçim çalışması yürüten partiler/adayların arasındaki adaletsizliği bir kez daha gözler önüne serdi. Buna iktidarı elinde bulunduranların kamu kaynaklarını kendileri için harcamalarını eklediğiniz zaman eşitsizlik isyan ettirici boyuta ulaştı.

Merkezi yönetimi elinde bulunduran AKP devlet olanaklarını sonuna kadar kullandı, kamu görevlilerini seçim kampanyası memuru gibi çalıştırdı. 1 milyon liraya mal olduğu yazılan Başbakan’ın İzmir Mitingi öncesinde, AKP’nin bayrakları ve adaylarının afişlerinin dışındaki bayrak ve afişler toplatıldı. Başka parti ve adayların bayrak ve afişlerini asanlar saatlerce gözaltında tutuldu.

İzmir’de yerel yönetimi elinde bulunduran CHP de AKP’den farklı değildi. Seçim kampanyasının başlarında belediyenin hizmetlerini tanıtmak görüntüsü altında, kentin her yanı, belediye otobüsleri Başkan Aziz Kocaoğlu’nun fotoğraflarının bulunduğu ve “işimiz İzmir gücümüz İzmir” sloganlı afişlerle donatıldı. Artık “işimiz İzmir, gücümüz İzmir” sloganı CHP’nin ve dolayısıyla Aziz Kocaoğlu’nu simgeler olmuştu. Seçim yasaklarının başlaması üzerine, aynı sloganlı Büyükşehir Belediyesi afişleri, panolara, belediye otobüslerine asıldı , gazetelere ilanlar verildi. Diğer yandan aynı sloganla CHP Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Aziz Kocaoğlu’nun devasa afişleriyle kentin boş binaları donatıldı. Kocaoğlu’nun fotoğrafları, yazıları, açıklamalarından başka bir şey içermeyen ve aynı sloganı kapak yapmış olan Büyükşehir Belediyesi’nin yayın organı olan “İzmir Büyükşehir” gazetesi ile Kocaoğlu’nun kendi broşürü iç içe dağıtıldı. Büyükşehir Belediyesi’ne ait Eşrefpaşa Hastanesi tarafından, Kocaoğlu’nun el ilanlarıyla İzmirlilere diş fırçası ve diş macunu hediye edildi.

Bu arada İstanbul Serbest Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odası, belediyelerin yapmış olduğu seçim harcamalarını açıkladı. ( SEÇİM HARCAMALARI) Buna göre; İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından seçim çalışmaları için 300 milyon lira harcanmıştı. Bu harcamanın ne kadarı, belediye hizmetleri için zorunlu ve gerekli harcama olduğu konusunda elimizde şu anda bilgi yok, ama bilebildiğimiz sıraladığımız ilanlar, afişler ve hediye dağıtmaların giderleri bu harcamanın içinde. Bunun anlamı açıkça kamu kaynağının bir aday lehine harcanması değil mi? Bir yanda kent halkının önemli bir bölümü, yoksulluk ve açlık içinde kıvranırken, seçim çalışmaları için kamu kaynaklarını harcanması, hangi sosyal politika ve anlayışla açıklanabilir?

MEDYA SINIFTA KALDI

İzmir seçimlerinde, medya sınıfta kalmıştır. Bazı gazeteci dostlarımız kabul etmese de, medya da AKP ile CHP arasındaki sıkışmışlığa teslim oldu, hatta bunu pekiştirdi.

Seçim döneminde İzmir Medyası, birkaç partinin, birkaç adayın çalışmalarının anlatıldığı, içeriği olmayan kayıkçı kavgası niteliğindeki söz düellolarını haber yaptı, bunları yorumladı. Kimi gazete ve televizyonlar da bu işi ticarete dönüştürdü. Çalışmalarımız sırasında yerel bir gazetenin genel yayın yönetmeni açıkça “biz her sayfamızı sattık, sizden söz edecek bir satırımız dahi yok” diyebildi..

Köşe yazarları da İstanbul’dan, Ankara’dan İzmir’i göremediler ya da gizli CHP-AKP sıkıştırmasına teslim oldular. Sonuçta medya farklı seçenekleri görmedi, görmek istemedi, bizi de görmedi, yok saydı. Biri hariç; kendi şirketi(Koza)nin çıkarını korumak için seçimi fırsat olarak değerlendiren ve “Birlikte Başaracağız” platformunun içinde yer alan DTP üzerinden, adaylığımıza farklı anlamlar yükleyen, çevre hareketini hırpalamak amacıyla haber ve yorumlara yer veren Kanaltürk Televizyonu ve .

Medyanın görmek istememe hali seçim sonuçlarına ilişkin haber ve yorumlarda da devam etti. Nitekim, İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak (Arif Ali Cangı) 33 bin 162 oy ile 4. sırada yer almamız, keza ilçe belediye başkan adaylarımızın aldıkları oyların oranları yüzde 4 ‘lerin üzerinde olup, kimi yerlerde yüzde 11 ‘i geçmesi, alınan toplam oy sayısı 77 bine ulaşması da yok sayıldı. Üçüncü sıralardaki, dördüncü sıralardaki oylarımız, “diğer”in içinde gizlendi.

DİSK DE KENDİNİ SORGULAMALI

İzmir seçimleri, uzun süre başta DİSK olmak üzere, sendikaların, meslek odalarının, demokratik kitle örgütlerinin kendilerini sorgulaması gerektiğini bir kez daha gösterdi. Sessiz kalarak , tarafsızmış gibi görünen, gerçekte gizli gizli CHP’ye destek verenlerin üzerinde çok durmak istemiyorum. Ancak DİSK için birkaç söz söylemeden edemeyeceğim.

DİSK Başkanlar Kurulu, İzmir’de Aziz Kocaoğlu’nu destekleme kararı aldığını açıkladı. Bu tavır ve İzmir’de yaşanan iki olay DİSK’in bir an önce kendini sorgulamasını gerekli kılıyor.

Yaşanan birinci olay, taşeron işçilerinin eyleminin sonuçlandırılması biçimi. İzmir’de seçim süreci ile belediyelerde taşeron uygulamaları da gündemdeydi. İzmir Büyükşehir Belediyesi Park Bahçeler İş kolunda çalışan taşeron işçiler, Büyükşehir Belediyesi önünde gece gündüz, yağmur, soğuk demeden yaklaşık iki ay eylem yaptılar. Bu eylem sayesinde, belediyelerdeki taşeronlaşma bir kez daha gözler önüne serildi.. İzmir Büyükşehir Belediyesinin valiliğe başvurması üzerine polis marifetiyle çadırları söküldü. Direniş seçimlere 10 gün kala sona erdi. Direnişin sona ermesinden çok, biçimi dikkat çekici; DİSK-Genel İş yöneticilerinin araya girmesi ve Kocaoğlu’nun kadro sözü ve önümüzdeki beş yıllık sürede taşeronlaşmaya son vereceği sözü ile eylem sona erdi. Tabi ki eylemi sona erdiren güvencesiz işçileri suçlayamayız, ateş düştüğü yeri yakar. Ancak Genel-İş Sendikası, Kocaoğlu’nun sözlerinin samimiyetini sorgulamış mıdır? Sayın Kocaoğlu, önümüzdeki beş yıllık dönemde taşeronlaşmaya son verecekmiş. Şimdiye kadar bu konuda hangi adımı atmış ki, bu söze güvenilecek?

Bir diğer olay da seçimden iki gün önce, 27 Mart Cuma günü, Genel-İş’in örgütlü olduğu İzulaş ve İzelman ile Büyükşehir Belediyesi arasında imzalanan toplu sözleşme töreni. Büyükşehir Belediyesi Başkanlık girişine kurulan platform, dev ekran, işçilere attırılan “hepimiz Aziz’iz, Aziz kalacağız” sloganları eşliğinde sözleşme imzalandı. Bu törenin amacının “seçimde Aziz Kocaoğlu’na oy toplamak” olmadığını kim söyleyebilir? Aziz Kocaoğlu’nun afişlerinin Genel-İş’e bağlı işçiler tarafından asıldığı konuşuluyor.

İşverenle organik bağa dönüşen bu ilişki ile nasıl sendikacılık yapılacak, önümüzdeki süreçte Kocaoğlu’nun sözünü yerine getirmesi için DİSK tarafından nasıl bir tavır geliştirilecek hep beraber yaşayarak göreceğiz. Ama öncelikle, emek ve demokrasi güçlerinin adaylarını yok sayan bu sendikacı tavrının da sorgulanmaya, eleştiriye, özeleştiriye ihtiyacı yok mu?

ÖZELEŞTİRİMİZİ VERMELİYİZ...

İzmir seçimlerine “birlikte başaracağız” platformu ile giren emek ve demokrasi güçlerinin de seçimlere ilişkin özeleştiri vermesi gerekiyor.

İzmir seçmeni 'AKP mi, CHP mi' seçimi yaptı, bizim de bu sıkışmışlığı yaramadığımız ortada. İşin başında "AKP ile CHP arasında sıkışmış olan topluma umut olmak için yola çıktık" demiştik, seçim sonuçları bu umuda çok ihtiyaç olduğunu bize bir kez daha gösterdi ama epeyce özeleştiri vermemiz gerekiyor. Yan yana gelmek tek başına güçlenmeyi sağlamıyor. Aynı dili konuşmak, yaşama aynı pencereden bakmak ve sol grupların tedavi edilemeyen hastalığı olan “birbirine rekabet etmek” den kurtulmanın yollarını bulmalıyız.

YOLA DEVAM ETMELİYİZ

Yazımı, seçim çalışmalarını olumlu yanlarıyla sonlandırmak istiyorum. "...İnsanı, doğayı, kentlerimizi sömüren kapitalist politikalara dur demek için, belediye yönetimlerinde saltanata son vermek için, kentimizi sermayenin güdümünden geri almak için, yoksulların, ezilenlerin, emekçilerin yüzünün güldüğü bir kent için, yaşam alanlarıyla uyumlu planlama için, çok kültürlü, çok dilli bir yerel yönetim için, hep barışı, hep yaşamı savunan belediyecilik için, İzmir’i barış ve kardeşliğin başkenti, Ege Denizi’ni barış gölü yapmak için yola çıktık, Birlikte Başaracağız..." demiştik. Kazanamadık ama seçim çalışmaları bize çok şey kattı. Öncelikle tüm farklılıklarımıza rağmen birlikte iş yapmaktan büyük bir haz aldık ve onur duyduk. Birbirimiz daha yakından tanıdık, daha çok güvendik, dost olduk. Yapılan hataları değerlendirmemiz, özeleştiri vermemiz gerekiyor, ama kazancımızın, hataların yarattığı kaygılardan çok fazla olduğu ortada. Seçim sayesinde, salonlardan çıktık, yoksulluğa, yoksunluğa dokunduk, umutsuzluğun umuda dönüşüne tanık olduk. Çektiği acılara, dışlanmışlığa, yok sayılmışlığa karşın, barış çığlığı atan, Kürt Halkı ile ışıl ışıl bakışlarıyla, geleceğini belirlemekte kararlı kadınlarla, gençlerle ve çocuklarla buluştuk. Yürüttüğümüz seçim çalışmaları ile birlikte başarabileceğimizi gösterdik. Birlikteliğimizi sürdürmemiz emek ve demokrasi güçlerinin kazanmasını da sağlayacaktır. Sömürüye karşı emeğin, savaşa karşı barışın kazanması için, yaşam alanlarının kirletilmesine ve yok edilmesine karşı yaşamın korunması için bunu yapmak zorundayız. 

Arif Ali Cangı

Birlikte Başaracağız Platformu İzmir Adayı

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.