ORHAN SİLİER'E SORULAR

05 Aralık 2006 13:52  

 

ORHAN SİLİER'E SORULAR

ORHAN SİLİER’E SORULAR

 

TARİH VAKFI’NIN MİSYONUNU KISACA NASIL ANLATIYORSUNUZ? 
Tarih Vakfı bilime dayanan, karşılıklı anlayış ve barış amaçlı bir tarih yaklaşımının Türkiye’de yaygınlaşması için çalışma yapan bir kuruluştur. Yani bilime dayalı olmayan, efsanelere, politik hedeflere, kendi kendini övgüye dayalı bir tarihçilik anlayışı da var. Bu tarih daha çok politik ve askeri tarihçiliği önemseyen, belirli bir etnik, dinsel seçimi ve bu seçim çerçevesinde bir övgü ya da  yergiyi içeren bir çeşit edebiyat sayılabilir.
 

TARİH VAKFI NE ZAMAN VE NASIL KURULDU?
Tarih Vakfı l990 yılının sonlarında.12 kişilik bir çekirdek kurulun girişimiyle, l99l yılının ilk altı ayında 264 kişinin biraraya gelmesi ile kuruldu. Resmi hale gelişi 1991 yılının ortasını buldu. Aslında ilk kuruluş temelleri Avrupa’da atıldı. 1980 darbesinden sonra çok sayıda arşiv ya sahipleri ya da asker, polis tarafından tahrip edildi. Bir kısmıda gerekli bir biçimde korunamadığı için yok edildi. İşte bu noktadan sonra ne yapalım ki bu arşivleri güvence altına alalım diye Avrupa’da bir çalışma başladı. Bu çalışma uzunca sürüp 1989-90 yılına kadar ancak sonuç verdi. Hollanda’da, “Türkiye’de Sosyal Tarih Çalışmalarını Destekleme Vakfı’ adlı bir vakfı da Avrupa’daki sosyal bilimciler ve Türkiye’deki bazı kişilerle kağıt üstünde kurduk Ama bu ilk çalışma o kadar gecikti ve bu arada Türkiyede durum farklılaştı ki, ortam içerde bir kuruluş için çalışma yapmaya elverişli hale geldi. Böylece Hollanda’daki vakfı bir süre sonra kapattık. Vakfın misyonu, çok kritik bir alanda, tarih alanında bir demokratikleşmeyi ve bu alanın sivil topluma mal edilmesini sağlamak oldu. Dolayısıyla Vakıf, bir meslek kuruluşu değil bir aydın girişimi olarak demokratikleşmenin aracı oldu.
 

TÜRK TARİH KURUMU’YLA ARANIZ NASIL?
İlgi çekicidir ki, Türk Tarih Kurumu 1930’larda bir devlet dairesi olarak değil bir dernek olarak kurulmuştur. O dönemin koşullarında iktidarlara bağımlı kaldıysa da 1980’lere kadar kendi kurumsal bağımsızlığını koruyarak geldi. Daha sonra Atatürk’ün vasiyetine de aykırı olarak devlete bağlı, bir siyasal partinin çok büyük ölçüde kontrol ettiği bir kuruluş haline getirildi. Tarih Kurumu ile Tarih Vakfı arasındaki farkı, bir tartışma haline getirmek yerine bir bizim bir de Tarih Kurumu’nun yaptıklarına bakılırsa, ortada tarihe neredeyse tümüyle farklı yaklaşan iki kurum olduğu görülecektir.
 

TARİH VAKFI OLMASAYDI NEYİMİZ EKSİK OLURDU?
Sanırım 14 yıl önceki bu girişim olmasaydı muhtemelen Tarih Vakfı’nın yaptığı çalışmaların bir bölümü dergiler içinde, üniversiteler içinde, sanat kültür çevrelerinde tek tek kişilerin yaptığı, gelip geçici ya da kısmi faaliyetler olarak kalırdı. Türkiye’de örgütlenme geleneği, katılımcılık çok kısır ve küçük çaplı olduğundan bunların yapılış sürekliliği ve genişliği, etkinliği Tarih Vakfı’nın varlığı koşullarında yapılanlara göre küçük kalırdı. Büyükçe bir bölümü de tam da bu nedenlerle gerçekleşemezdi. Tarih vakfı en çok neyi başardı diye düşünürsek, insan ilşkileri ağı kurmada ve üretmede, uzlaşma, ortak çalışma alışkanlığının çok fazla gelişkin olmadığı bir ülkede 14 yıldır bir kurumun yönetim kuruluyla, üye çevresiyle, çalışanlarıyla üretmeye devam etmesi ve herhangi bir ayrılığa, çatışmaya, bölünmeye düşmeden bunu yapması  hele de zor koşullarda bile bunu sürdürmesi bir istisnadır. Belki de Tarih Vakfı’nın yaptıklarının en önemlisi bir çok başka alanda, üretim temeli ortak çalışma için bu tür yanyana gelişlerin, bir örnek oluşturacak biçimde başarılı olarak kotarılmasdır.  Gerek doğudaki Arap ülkelerinde, İran, Hindistan ve benzeri ülkelerde gerek batıda Avrupa’da, arkasında devlet olmaksızın veya büyük sermaye ya da büyük bir zengin aile olmaksızın yürütülen bu çapta bir üretim faaliyeti, operasyon yok. Bu anlamda tarhçiliğin ötesinde, Tarih Vakfı olmasaydı sivil girişim olarak da bir şeyler eksik kalırdı.
 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0