Öylesine bir yazı...

03 Temmuz 2012 15:56 / 1579 kez okundu!

 


Hayat ne kadar güzel değil mi? Kim olduğun, nerede doğduğun, hangi ruh hali ve sağlık koşullarına sahip olduğuna göre cevabı değişen basit ama derin bir soru değil mi?

Genç bir kadındı. Akrabası olan bir erkekle evlendirildi. Bu evlilikten biri zihinsel engelli, diğeri yürüme engelli 2 evlat sahibi oldu. Bugün küçük bir odada 2 çocuğuyla hayata küsmüş olarak yaşıyor. Yaşıyor mu peki? Hayır! Sadece ömür saatinde kalan bakiyesinin bitmesini bekliyor. Yürüme engelli kızı mı? Her gün neden akranlarına sağlıklı bir yaşam bahşederken Allah’ın kendisini doğuştan itibaren tekerlekli sandalyeye mahkum ettiğini sorguluyor. "Ne kusur işledim de, cezam bu oldu?"

Küçük bir çocuktu. Annesi babası ve 2 kardeşiyle yaşayıp, büyüdüğünde nasıl bir hayat istediğine dair hayaller kuruyordu. Hayat önce annesini elinden aldı. Sonra sırasıyla küçük erkek kardeşini ve son olarak kız kardeşini. Hayat ona geleceği planlamaya gücünün yetmeyeceğini yaşayarak öğretti.

Başarılı bir öğrenciydi. Okul sonrası girdiği iş yaşamında hızla yükseldi. Elde ettiği statü, gelir ve çevre ona nereden geldiğini bile unutturdu. Renkli hayattan onu bir gün rahatsızlanması üzerine gittiği hastanede yapılan tetkikler uyandırdı. İşini bırakıp sağlığını kazanmaya çalışırken, uğruna sağlığını feda ettiği ve hastalık sonrası bıraktığı koltuğun doldurulması ve kendisinin baş sağlığı dilekleri sonrası unutulması çok uzun zaman almadı…

Genç bir delikanlıydı. Savaşın hüküm sürdüğü bir coğrafyada fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Oyuncak yerine taşlarla arabacılık oynanan, en soğuk günlerde bile değişmeyen tek bir elbise ile geçirilen çocukluk sonrası kaderinden kaçamadı. Tek geçim kaynakları olan kaçakçılığa henüz kemik gelişimi bile tamamlanmadan, sakalı bile bitmeden başladı. Annesine götüreceği 2 kuruşun mutluluğu hapis korkusunu da bastırıyordu. Ama annesine olan sevgi tüm korkuları bastırırken bir korkuyu hiç hesaba katmamıştı. Bir gece zifiri karanlıkta dağların arasında yüklü katırlarla mal taşırken ansızın patlayan bombalar ondan hayatını, annesinden ise biricik evladını aldı. Ağıtında haykırdığı gibi aç kalaydı ama evladı ölmeyeydi

Bir insandı. Derdi yaşam mücadelesi olan. Koşturuyordu bir gün geç kalktığı sabah sonrası işe yetişmek için. Nereden bilebilirdi 2 sokak ötesinde bir hırsızlık olduğunu ve faillerin kaçtığını. Anlayamadı başta polislerin neden üstüne çullandığını, anlatamadı derdini bilmediği bir suçlama karşısında çözmeye çalışırken ne olup bittiğini. Kendini bir zindanda buldu, mahkeme onu 1 yıl sonra beraat ettirene kadar. Anlayamadı haykırırken masumiyetini sağır olan kulakların varlık sebebini…

Sanatçıydı. Bir kültür festivaline gitmişti amacı barış olan. Annesi o gün nedense çok kötü olmuştu, içini bir huzursuzluk kaplamıştı. Anlayamamıştı nedenini, ta ki televizyonda binlerce insan tarafından kuşatılıp ateşe verilen bir oteli görene kadar. Hak yolunda haksızca yakmışlardı oğlu gibi onlarca insanı zalimler…


Ömer KARAKUYU

02.07.2012

Son Güncelleme Tarihi: 09 Temmuz 2012 12:30

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.