MUTLU MUSUN?

05 Ağustos 2011 13:11 / 1939 kez okundu!

 


Mutluluk! Yakın görünürken aslında pek çoğumuz için ne kadar uzak bir kavram değil mi?

Yaşadığımız hayatın monotonunda aslında kendimiz ve sevdiklerimiz için çalıştığımızı, onlar için fedakarlık yaptığımızı ve bu yolla onları mutlu edeceğimizi sanırken aslında ne onlar mutlu olabiliyor ne de bizler...

Modern hayatın girdabında hayatı hızlı yaşadığımızı sanırken gerçekte çok yavaş yaşıyoruz değil mi? Gün içinde çok şey yapıyoruz ama 1 yıl sonra bir sohbette geriye dönük bir şeyler paylaşmak istediğinizde elinizde yaşanmış hiçbir şey olmadığını görüyorsunuz. Rutin hayatın içinde zamanı hızlı harcarken, kendimize dair hiçbir kazanım elde edemiyoruz.

Sevmek istiyoruz en yalın, en saf, en temiz haliyle. Sevemiyoruz. Seni seviyorum demek istiyoruz bazen, son boğuma kadar gelen bu cümle dudaklardan dökülmüyor. Metalaştırılmış hayatın içinde bazen sevmek bile bir taktiğin parçası haline geliyor.

Samimiyetimizi kaybettik, birbirimize güvenimizi kaybettik. Modern hayatın nimetleri diye lanse edilen teknoloji bizi bir makinenin başına hapsetti. Duyarsızlaştık. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın dedik. Her koyun kendi bacağından asılır dedik.

Yabancılaştık birbirimize. Unuttuk sosyalleşmeyi. Bencil yaptık sosyal bir yaratık olan insanı. Bir matematik formülü yaptık ilişkilerimizi; çıkar eşittir ilişkiler dedik. Bu ikisinden biri yoksa denkliği kuramadık. Olmazsa olmazımız oldu çıkar; gerek toplumsal ilişkilerimizde gerekse özel ilişkilerimizde...

Mutlu muyuz ? Hayır. Neden?

Kendimize göre farklı nedenlerimiz var; Sevdiğimiz kız aslında bize değer vermiyordur, karımız onun için yaptığımız fedakarlıkları takdir etmiyordur, iş yerinde yöneticilerimiz liyakata değil yalakalığa göre adam kayırıyordur, etrafımızdaki insanların bolluk içinde yaşadığını düşünürken kendimizin neden her daim hesaplı yaşamak zorunda olduğunu düşünürüz, benim neden daha güzel bir hayatım yok, ben bu kadar zeki olup da işsiz gezerken, benden daha beceriksiz arkadaşlarım neden şu an çok iyi yerlerde, bu hastalık neden başkasını değil de beni buldu, neden annem babam beni anlamıyor ve beni de kendi kötü hayatlarını yaşamak zorunda bırakıyorlar, neden herkes benim hayatıma gıpta ederken ben bu servetin içinde hizmetlim kadar mutlu değilim gibi pek çok kendimizi mutsuz edecek sorular sorabiliriz, nedenler yaratabiliriz.

Peki mutlu olmak kolay mı? Hayır. Neden?

Çünkü bardağın dolu tarafını görmek daha zordur. Çünkü gerçek dostlarımız çok azdır. Konuşabileceğimiz insan sayısı tanıdığımız insan sayısının belki sadece 20'de 1'idir. Çünkü biz kendimize, dostlarımıza, değer verdiklerimize hiç yatırım yapmadık. Hiç gerçekten değer vermedik. Hep bir maske taktık yüzümüze ve bunun adına sosyalleşmek dedik. Hep korktuk zayıf görünmekten, duvar diktik kendimizi korumak adına insanlardan. Ama o duvar aslında farkında olmadan zindanımız oldu, bizi hapsetti içine.

Ne yapmalıyız peki?

Şükretmesini bilmeliyiz öncelikle. Her ne olursa olsun isyan etmemeliyiz kendimize, sevdiklerimize, kaderimize. Dostlarımızı unutmamalıyız. Konuşmalıyız, paylaşmalıyız sevincimiz kadar üzüntülerimizi de. İnsanı sevmeliyiz. Aksini ispatlayana kadar herkese güven noktasında bir şans vermeliyiz. Anlamaya çalışmalıyız karşımızdakini. Yardım etmeliyiz gücümüzün yettiğince ihtiyacı olanlara. Paylaşmalıyız sevgimizi, dostluğumuzu, insanlığımızı birbirimizle. Sevdiklerimize olan sevgimizi kendimize saklamamalıyız. Haklı bile olsak dinlemeliyiz karşımızdakini. Maddi şeyler hayatın
amacı olmamalı. Sadece araç olarak görmeliyiz hayatımızı idame ettiren. Yorgunluğumuzun, uğradığımız haksızlıkların, sahip olamadığımız güzelliklerin hıncını en yakınlarımızdan sevdiklerimizden çıkarmamalıyız.

Mutlu olalım, ne zaman öleceğimizi bilmediğimiz dünyada. Uzaydan bakıldığında küçücük olan dünyamızda görünmeyecek kadar minicik olan bizler; gözümüzde en büyük mutsuzluk nedenleri gördüğümüz şeylerin aslında bir yerlerden bakıldığında ne kadar küçük şeyler olduğunu hiç unutmamalıyız.

Mutluluk olsun şiarımız her daim, her güçlüğe rağmen, her yerde...

Sevgiyle kalın...


Ömer KARAKUYU

04.08.2011




Son Güncelleme Tarihi: 12 Ağustos 2011 23:27

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.