Türküler - Ahmet Altan

05 Şubat 2008 07:59 / 1641 kez okundu!

 

İki yerde dinlediğim türküyü hiç unutmayacağım. Duysaydınız, işitseydiniz… Ortak bir acının insanları olduğumuzu anlardınız. Çözerdiniz sorunları, en azından çözmek isterdiniz. Ben bir daha o türküleri duymayacağım. Bu gerçek, o t

İki yerde dinlediğim türküyü hiç unutmayacağım.


Birincisi Mersin’de bir kış gecesi terkedilmiş bir sayfiye lokantasında Doktor Cüneyt’in söylediği Kürt türküleri.


İkincisi de Süleymaniye’de dünyanın en kötü yemeklerini yapan bir lokantada, arka masada oturan beş altı yaşlı adamdan birinin söylediği türküler.


Biraz ham ama alabildiğine gerçek, boğuk ve derin bir sesin söylediği kederli türküler.


O sesi ve o türküleri bulabilmek için neredeyse rastladığım her Kürtçe kasedi aldım.


Bulamadım.


Tuhaf, yapay, özenti türkülerle şarkılar çıktı hep karşıma.


Büyük bir ihtimalle o türküleri bir daha hiç dinleyemeyeceğim.


Bu topraklarda yaşayan herkesi, ırkı, dini, inancı ne olursa olsun etkileyecek o katıksız acının yerine, o kederin üstünü örtmeye çalışan manasız bir sesle söylenen yapay şarkılarla karşılaşacağım.


Aslında bu durum, bu ülkede yaşadıklarımıza o kadar benziyor ki…


Gerçek acılarımız var.


O acıların toplumun ruhuna işleyen derin bir sesi var.


Ama o sesi sürekli saklıyoruz.


O acıdan sürekli kaçıyoruz.


Yapay, manasız, köksüz sesler çıkartıyoruz.


Eğer Cüneyt’i ya da adını bile bilmediğim Süleymaniye’deki o adamı şarkı söylerken hep birlikte dinleyebilseydik eminim Kürt sorunu daha çabuk çözülürdü.


Aramızdaki o koparılmaz, nerdeyse korkunç denilebilecek bağı görürdük.


Aynı topraktan, aynı acıdan beslendiğimizi anlardık.


Ya da dağda o PKK’lı çocuğun utangaç bir sesle “Viranşehir şimdi nasıl” diye soruşunu işitseydik.


İnsanların sevinçleri, neşeleri birbirinden farklı olabilir.


Ama acıları ortak.


Benzer acılar.


Hepimiz doğduğumuz şehri aynı şekilde özlüyoruz.


Hepimiz sevdiğimiz birini aynı acıyla düşünüyoruz.


Hepimiz bir yakınımızı kaybettiğimizde aynı şekilde üzülüyoruz.


Kürdü Türkü yok bu duyguların.


Sanki bütün çaba da bu ortak ses duyulmasın diye.


Yapay bir gürültüyle üstü örtülüyor hepsinin.


Yapay sorunlar, yapay çekişmeler, yapay gerginlikler yaratılıyor.


“Düşmandan” geçilmiyor bu topraklarda.


Duygulardan sadece “öfkenin” dile getirilmesi serbest.


Türbansız türbanlıya, türbanlı türbansıza, Türk Kürde, Kürt Türke kızıyor.


Biraz kendinizi geri çekip baktığınızda o kadar birbirilerine benziyorlar ki…


Öfkeden başka duyguları da dile getirmek serbest olsa…


İnsanlar isteklerini, düşüncelerini özgürce söyleyebilse…


Tartışabilsek…


Konuşabilsek…


Herkes birbirinin sesini duyabilse…


Emin olun her şey çok farklı olacak.


Ama medya denilen o tuhaf organizma ıslak bir battaniye gibi örtülüyor insanların üzerine.


Sesleri boğuyor.


Biz gidip PKK’lılarla konuştuk.


Bir tek Sabah gazetesi bunu alıp haber yaptı.


Haberi yapan sayfa sekreteri, yaptığından biraz ürkerek “PKK’nın şokta” olduğunu da ekleyivermiş benim sözlerime.


Öyle bir şey söylemedim ama bu ülkede nasıl bir ürküntü yaratıldığını, bir gerçeği söylerken bile insanların nasıl çekindiklerini anladım onu okuyunca.


Diğer gazeteler haberi görmediler bile.


Doğrusu ya, o “küçük eklemeye” rağmen farklı bir sesin bütün ülkede duyulmasına Sabah çok yardımcı oldu.


Her ses duyulmalı.


Her farklı ses…


Ancak o zaman insanlar doğru bir karar verebilirler, ancak o zaman insanlar gerçeğin ne olduğunu anlayabilirler.


Ancak iki taraftan da çıkan sesi duyduğunuzda hayatın bütününü görebilirsiniz.


Gazeteler bütün sesler duyulsun diye vardır…


Bazı sesler boğulsun diye değil.


Siz Cüneyt’in ve Süleymaniye’deki yaşlı adamın söylediği türküleri dinlemediniz…


Siz “Viranşehir şimdi nasıl” diye soran PKK’lı çocuğun sorusunu işitmediniz.


Duysaydınız, işitseydiniz…


Ortak bir acının insanları olduğumuzu anlardınız.


Çözerdiniz sorunları, en azından çözmek isterdiniz.


Ben bir daha o türküleri duymayacağım.


Bu gerçek, o türkülerin taşıdığı acıya benzer bir acı yaratıyor.


Ama bir kere duydum…


Ve bu, öyle bir ses ki…


Bir kere duyan, bir daha hiç işitmese de, ömür boyu duyar o sesi.



Ahmet Altan


Taraf Gazetesi

5 Şubat 2008


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.