Sen gideli bir yıl oldu... - Ferhat Kentel

17 Ocak 2008 05:08 / 1654 kez okundu!

 

Sen gideli bir yıl oldu... Artık senin hakkında, arkanda bıraktığın eser hakkında, insanlık dersi, adalet dersi hakkında, alışmışlığın getirdiği soğuklukla daha rahat konuşuruz zannediyorsun belki... Hayır, öyle olmadı sevgili kardeşim; alışamadık...



Senin bu memleketin çocuğu olarak yaşadığın ve bizimle paylaştığın tecrübeler dilden dile dolaşıyor. Hepsi ders dolu... Bir gün bir emekli generalle bir televizyon kanalında katıldığın tartışma programı anlatılıyor mesela... Emekli general, sanki geçtiğimiz yüzyılın başında bu topraklarda öldürülen ya da sürülen yüzbinlerce insan söz konusu değilmiş gibi, sana soğuk rakamlardan, ispat derecesi yüksek ya da düşük belgelerden bahsediyordu ve sen karşılıklı acıların paylaşılarak azalacağını anlatıyordun ona; birbirimizi iyileştirmek için adım atılması gerektiğini anlatıyordun, sabırla ve acılı güleryüzünle...



Sonra senin bir Anadolu kentinde katıldığın bir toplantı... Toplantının nasıl bir tezgah olduğu anlatılmıştı. Konuşmacı-dinleyici olarak çağrılan ideologlar da dahil olmak üzere, her şey senin bir “Ermeni” olarak nasıl bir “hain” olduğunu ispat edecek şekilde düzenlenmişti... Liseli çocukları doldurmuşlardı toplantı salonuna, ellerine bir örnek bayraklar tutuşturarak... O toplantıyı düzenleyenler amaçlarına nail olsalardı eğer, seni mat edebilselerdi, psikolojik olarak yıkabilselerdi, o bayraklar bir “hain”e karşı kazanılan galibiyetin nişanesi olarak, senin yüzüne doğru bir tehdit olarak sallanacaklardı... Ama orada oluşturulmaya çalışılan nefret atmosferinin altında sen ezilmemiştin... Çünkü sen çok basit bir şeyi, senin nasıl bu toprakların, “Anadolu'nun çocuğu” olduğunu, köklerinin, kültürünün nasıl Anadolu'nun diğer insanlarıyla sarmaş dolaş olduğunu, ortak acıları ve sevinçleri anlatmıştın... Senin en büyük meziyetin ve gücün buydu ve senin hem buralı hem evrensel olan barış ve duygu dilin karşısında o nefret dili “yabancı” kalmıştı... Ve seni ıslıklamak, yuhalamak için oraya getirilmiş olan gençler seni en çok anlayanlar olmuştu... Onlar bayraklarını ceplerine koyup, seni yani ağabeylerini, yaşadıkları topraklardaki bir büyük kardeşlerini heyecanla alkışlamışlardı...



Farkında mısın sahip olduğun gücün? Sen gücünün ne kadarının farkındaydın, bilmiyorum ama şunun farkında olduğunu biliyorum: sen o salondaki ya da başka yerlerdeki insanlarla sarsılmaz bağlar kurdun; bu bağ sayesinde yaşadıklarının ve yaptıklarının sonuna kadar anlamlı olduğunu biliyordun...



Ve bu bağı, insanlar arasında sarsılmaz bağlar kurma gücünü başkaları da biliyordu. Geçenlerde bir yerde okudum; yazar, işte o televizyon programı sonunda, birilerinin seni öldürmeye karar verdiklerini anlatıyordu... Tam o gün mü karar verdiler, bilmiyorum, belki öyledir; ama o gün izleyenlerin kalp gözlerinin açıldığını ya da o Anadolu kentinde senin o genç insanların yürekleriyle kurduğun bağı farkettiler o birileri... Yani senin bu memleketi bir arada tutacak, bu topraklarda yaşayan insanların birbirini kucaklaması için gereken zihniyete sahip olduğunu biliyorlardı. Ama onlar, bu memleketin insanlarının birlikte konuşabilmelerine tahammül edemezlerdi; çünkü insanların birbirlerine dokunmaları, anlamaları halinde bütün iktidarlarının sarsılacağını ve bütün foyalarının, bizi birbirimize düşürmek için başvurdukları yalanların ortaya çıkabileceğini çok iyi biliyorlardı. Çünkü onlar bu toprakların insanlarının birbirlerini anlamalarına değil; birbirlerinden nefret etmelerine, bölünmelerine ihtiyaç duyuyorlar...



Sevgili kardeşim Hrant, sireli yeğpayrıs,



İnsanoğlunun ne büyük bir meziyetidir bir acının yavaş yavaş dinginleşmesi, ölümün unutulması... Hayata tutunması...



Evet, senin bedeninin bu diyarları terketmesine alışıyoruz yavaş yavaş... Çok sık ağlamıyoruz artık... Ama sana yapılan haksızlık unutulmuyor; adaletsizlik unutulmuyor... Bu memleketi ve insanlarını bu kadar çok seven bir insana, sana yapılan haksızlığı unutmak mümkün değil, adalet duygusunun bu kadar kırılmasına, adaletsizliğin bu kadar yüzsüzce sergilenmesine tahammül etmek, inan dayanılır gibi değil...



Ama dayanmak için, senin rüyanı bu memlekette geçerli kılmak için; katil olmuş bebeklere nefret üretmek için değil, onları yaratan karanlığı sorgulamak için 19 Ocak'ta seni vurdukları yerde, Agos'un önünde buluşacağız...



Bak, buluşmaya çağırmak için ne yazmışlar seni seven insanlar... Senin sesinin buralarda, aramızda yaşamaya devam ettiğini duyuyor musun Hrant?



“19 Ocak'ta,

Saat Üçte,

Aynı Yerde...



Dostumuz, canımız, hakikat anlatıcımız,

sevgili Hrant'ımızdan ayrılalı

tam bir yıl oldu.

Koca bir yıl Hrant'ın gidişiyle

hayatımızdan eksilen renklerin

yasını tutmakla geçti.

Bizler bu ülkenin yurttaşları olarak,

güvercin tedirginliğinde,

gerçek failleri bulunmamış suikastlarla

birarada yaşamaya alışmak istemiyoruz.

Bu akıl almaz cinayetten

nefret üretmeyen

onurlu kalabalıklar olarak,

bebeklerden katil yaratan karanlığa

ışık düşürmek için,

ülkemizin aydınlık geleceğine

sahip çıkmak için,

büyük acımızın yükünü

birlikte taşımak için,

adalet için, barış için,

kardeşlik için,

Hrant Dink davasının

mağdurları ve takipçileri olarak

19 Ocak Cumartesi günü

yeniden buluşuyoruz.

Din, dil, ırk, cinsiyet,

siyasi görüş farkı gözetmeden,

halkların kardeşliğine inanan

tüm yurttaşlar yanyana geliyoruz.

Hrant İçin, Adalet İçin,



19 Ocak'ta,

Saat Üçte,

Aynı Yerde...


HRANT'IN ARKADAŞLARI



www.hranticinadaleticin.com



www.youtube.com

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.