Þeffaflýk - Noam Chomsky

02 Haziran 2014 14:00 / 1851 kez okundu!

 

 

Geçtiðimiz aylarda, devletin kendi gücünü ve devlet politikasýný yöneten bazý arka güçleri bize açýklayan dersler görmemiz bakýmýndan oldukça þanslýydýk. Bununla yakýndan ilgili olarak da: üstü kapalý olsa da belirginleþen þeffaflýk konusu, bugünkü konumuz.

Aklýmda ilk olarak ABD Ulusal Güvenlik Dairesi’nin gözetleme sistemi hakkýnda bir belgeler hazinesi, bu belgeleri yayýnlayan cesur savaþçý Edward Snowden, ve bu belgeleri ustaca analiz edip, özetleyerek yakýn zamanda bir kitap yayýnlayan ortaðý Glenn Greenwald var. Belgeler, bu büyük sistemin gölgesine düþen her kiþi hakkýnda elde edilebilen en ufak bilgiyi bile içermekle, temel haklara olan tecavüzün dehþet verici bir seviyesini gösteriyor – temelde elektronik topluma dahil olmuþ herkes hakkýnda; ister bilgisayarla, ister telefonla, ister baþka bir þekilde olmuþ olsun.

George Orwell, veya geleceðin dünyasýndaki zalim totaliter rejim distopyalarýnýn diðer peygamberleri bile bu kadar iddialý bir þey hayal edememiþti. Ayrýca sözkonusu projenin, dünyanýn en özgür ülkelerinden birinde coþku ve þevk ile yürütülüyor olmasý da azýmsanamayacak önemde bir gerçektir.

Baþka azýmsanamayacak önemdeki bir gerçek de bu projenin, Amerikan özgürlüðünün temel taþý niteliðindeki Amerikan Anayasasýnýn radikal bir ihlali ile yürütülmekte olmasýdýr. Amerikan Haklar Bildirisi, vatandaþlarý “nedensiz arama ve el koyma”dan korur, ve vatandaþlarýn “þahýslarýnýn, evlerinin, dosyalarýnýn ve ilgililerinin” gizliliðini garanti eder.

Ýfade edilen ilkeler oldukça açýktýr. Bu yüzden devlet avukatlarý ne kadar da çabalasa bu ilkeleri, Snowden belgelerinin açýða çýkardýðý toplum haklarýna tecavüzle uzlaþtýrmanýn hiçbir yolu yoktur.

Ayrýca hatýrlamak gerekir ki, Amerikan devrimini tetikleyen bir unsur da gizlilikle ilgili temel haklarýn savunulmasý idi. 18. yüzyýlda zalim olan, Amerika’daki Ýngiliz kolonilerindeki kiþisel yaþamlara özgürce ve izinsiz girme hakkýný kendinde gören Ýngiliz hükümetiydi. Bugünse kendinde bu kibirli otorite hakkýný gören, halkýn kendi devletidir.

Ýngiltere, kolonilerini isyana sürükleyen bu tutumunu þüphesiz korumaktadýr. Yine de daha sýnýrlý bir ölçekte, dünya meselelerindeki güçlerin kaymasýyla birlikte Ýngiltere, dýþiþleri bakanýnýn da 1945’te kederli bir þekilde itiraf ettiði gibi, hegemonik Amerika’nýn yalnýzca “küçük hissedarý” haline gelmiþtir. Ýngiliz hükümeti, Ulusal Güvenlik Dairesi’nden “tarama aðý içerisine düþen herhangi bir Ýngiliz vatandaþýnýn cep telefonu ve faks numarasýný, e-mail adresini ve IP adresini analiz edip muhafaza etmesini” istemiþtir – dolayýsýyla temelde haklarýndaki her türlü bilgiyi elde tutmayý hedefler.

Bununla birlikte Ýngiliz vatandaþlarý, týpký Türkler ve diðerleri gibi, Ulusal Güvenlik Dairesi’nin düzenli olarak bilgi giriþine sahip olduðunu, özellikle de Snowden belgeleri sayesinde þimdiye kadar öðrenmiþ olmalýdýr. Bunlardan bazýlarý da Ulusal Güvenlik Dairesi’nin üzerlerine gözetim ve takip implantlarý yerleþtirebileceði, Amerika’dan ihraç edilen bazý bilgisayar sunucularý, yönlendiriciler ve diðer bilgisayar sistemleri ile olur. Bu devasa sistem kendi hedeflerini tamamlarken, temelde klavyedeki her tuþ vuruþu Obama’nýn Utah bazlý devasa ve büyümeye devam eden veri tabanlarýna gönderilmekte olabilir. Muhtemelen Çin de kendi ihraç ettiði mallarla aynýsýný yapmaktadýr, en azýndan denemektedir.

Diðer bir taraftan da Beyaz Saray’ýn Anayasa hukukçusu, sivil özgürlüklerin dayanaklarýný yýkan yeni atýlýmlar yapmak için kararlý görünüyor. 800 yýl önceki Magna Carta’ya kadar dayanan eski masumiyet varsayýmý ilkesi de çok uzun zamandýr unutulmaya yüz tutmuþtur. Bugün, “suçlu” kelimesi “Baþkan tarafýndan suikast hedefi haline gelmiþ” veya, bir miktar da þansla, yargýlama yapýlmadan ömür boyu hapse mahkum edilmek anlamýna gelir.

Yalnýzca dün New York Times’daki manþette, tutukluluðunu protesto ederek açlýk grevinde olan bir Suriyeli mahkuma zorla yemek yedirilmesine izin verip vermeme zor kararýný vermek zorunda kalan Federal hakimin “ýstýrabý” yer alýyordu. Mahkumunsa yargýlanmadan, birkaç yýlý Guantanamo iþkence odasýnda geçmiþ olmak üzere toplamda 12 yýllýk mahkumiyeti üzerinde hiçbir “ýstýrap” belirtilmemiþti. Bu mahkum, Özgür Dünya liderinin herhangi bir suç nedeni gözetmeksizin birilerini hapse atýp acýmasýzca iþkence edebilmesi hakkýnýn birçok kurbanýndan yalnýzca biridir.

Bu vakalardan bazýlarý, hakim ahlaki kültür hakkýnda çok þey gösterir. Örneðin, Baþkan Obama döneminde yargýlanan ilk Guantanamo mahkumu olan Omar Khadir’i ele alalým. Kendisi þüphesiz ki büyük bir suçtan hüküm giymiþ tehlikeli bir teröristtir. Amerikan birlikleri Afganistan’daki köyüne saldýrdýðýnda, o zaman 15 yaþýnda olan Omar, onlara ateþ etmiþtir. Bu suç nedeniyle Amerikan iþkence odalarýnda - ilki (muhtemelen aralarýnda en kötüsü olan) Afganistan’daki Bagram’da, ardýndan Guantanamo’da - 8 yýlý geçmiþtir. En sonunda askeri bir mahkemede yargýlanma hakkýna kavuþmuþtur – ancak bu tip bir adalet üzerine fazla söz söylemenin lüzumu yok. Avukatlarýna Omar’ýn iki seçeneðinin olduðu anlatýldý: ya masumiyetini savunup ömür boyu hapse mahkum edilecekti, ya da suçunu kabul edip yalnýzca 8 yýl daha hapse mahkum edilecekti. Bu hain teröristin Kanada vatandaþý olduðunun ortaya çýkmasý üzerine de en sonunda Kanada hükümeti devreye girdi, ve doðru dürüst bir ceza almasý için mahkum Kanada’ya gönderildi.

Bütün bunlarý yorum yapmadan geçelim.

Hukukun üstünlüðüne diðer önemli katkýlar olarak Obama yönetimi, Amerika’nýn düþmanlarýný veya “ilgili güçleri”, “büyük ölçüde destekleyen” kiþilerin de yargýlanmadan süresiz hapse mahkum edilebilme hakkýný mahkemelerde þiddetle savundu – bu terimler her ne demekse. Bu mevzuatý da protesto eden bir dava var. Hatta biraz isteksizce olmakla birlikte, ben de davacýlardan biriyim. Dava ahlaki kültürümüzü kapsayan özel bir konuyla ilgili: Amerikan vatandaþlarýnýn yargýlanmadan süresizce tutuklu kalmasý. Diðerleri için zaten hiçbir hak yok.

Obama yönetimi ayný zamanda terörizme “maddi destek” kavramýný geniþletti ve “terörist listesi”ndeki gruplara (bu durumda PKK’ya) hukuki danýþmanlýk yapmayý da kavrama ekledi. Mahkemenin tefsiri ise, bu gruplarýn liderleriyle görüþme yaparak gruplara katkýda bulunanlarýn bile hedef haline gelebileceði derecede gevþek.

Bu sýrada terörist listesi de Baþkan’ýn keyfine göre, hiçbir iki taraflý takip iþlemi veya protesto hakký uygulanmadan belirlenmekte. Oldukça bulanýk ve öznel olmasýndan ötürü de özgür bir toplumda kesinlikle tolere edilmemesi gereken bir kategori. Bu konuda kayýtlar oldukça öðretici: Nelson Mandela’nýn ismi sadece birkaç yýl öncesine, meclisten çýkan özel bir yasayla kaldýrýlana kadar terörist listesindeydi. Nedeni de kendi Afrika Ulusal Konseyi’nin Amerikan hükümeti tarafýndan “kötü tanýnmýþ terörist” gruplardan biri olarak tanýmlanmýþ olmasýydý. Bu olay 1988’de, ýrkçý rejimin son sancýlarý sýrasýnda olmuþtu. Baþkan Reagan da onun son göze çarpan destekçisiydi, ve aslýnda ýrkçýlýðýn varlýðýný reddetmiþti. Sadece Güney Afrika’daki kabile savaþlarýnýn idrakýndaydý: Zulu, Bantu, White gibi.

Habersiz geçen bir baþka vaka da; Saddam Hüseyin’in 1982’de terörist listeden kaldýrýlmasýyla birlikte, Ýran’a ölüm saçan saldýrýsý için acilen ihtiyacý olan yardýmý Reagan yönetiminin saðlayabilmesiydi. Hatta bu kanlý savaþ sonrasý Saddam, hizmetleri için ödüllendirilmiþti. Yeni 1. Bush yönetimi 1989’da, silah üretimi hakkýnda ileri düzey eðitimler almalarý için Irak nükleer mühendislerini Amerika’ya davet etti. Bütün bu gerçekler; devlet sessizliði, medya ve entellektüel sýnýfýn otosansürü sayesinde kamudan saklanabildi.

Bütün bunlar, þeffaflýk tehdidine karþý devletin nasýl koruma altýnda olduðunun sayýsýz örneklerinden yalnýzca birkaçýdýr. Bu noktada George Orwell’in özgür Ýngiltere’sinde “raðbet görmeyen fikirlerin, güç kullanmadan nasýl bastýrýlabildiði” hakkýndaki gözlemlerini hatýrlayabiliriz. Orwell’in açýklamasýnda birincil mekanizma, insana “söylemekle olmayacaðýný” - hatta düþünmekle bile olmayacaðýný aþýlayan, iyi bir eðitim ve elit kültüre sýzmaktýr.

Orwell’in nasihat niteliðindeki uyarýsý aslýnda ünlü kitabý Hayvan Çiftliði’nin giriþinde vardýr, ama çok az bilinir – çünkü basýlmamýþtýr, 30 yýl sonra çalýþma kaðýtlarý arasýnda bulunmuþtur.

Devletin þeffaflýk tehdidinden nasýl korunduðu üzerine yansýmalar bizi, genel bir devlet politikasýný ve onu yönlendiren faktörleri soruþturmaya iter. Ýlim, diplomasi ve kamusal söylemde bu konularla ilgili standart bir doktrin vardýr. Bu doktrin, politikanýn temel hedefinin güvenlik ve düþmanlara karþý savunma olduðunu söyler.

Doktrin yüzeyde makul görünebilir, ancak beraberinde sorulmasý gereken bazý sorularý getirir: kimin için güvenlik, ve hangi düþmanlara karþý savunma? Snowden’ýn belgeleriyle cevaplar dramatik bir þekilde aydýnlanmýþtýr. Devlet politikasýnýn en yüksek öncelikleri arasýnda devlet otoritesinin ve politikayý þekillendiren iç iktidar konsantrasyonlarýnýn güvenliðini saðlamak vardýr – bu, batýda öncelikle ticaret sektörüdür. Ve diðer ikincil endiþeler de Ulusal Güvenlik Dairesi gözetim sistemine ait ekonomik casusluk belgelerinin ifþa olmasýyla açýkça ortaya çýkmýþtýr. Ve aslýnda politika; devleti ve özel güçleri, onlarýn en korkulu düþmanlarý olan ve kontrol edilmezse çok büyük bir tehlike haline gelebilen “toplum”a karþý korumaya yönelik tasarlanmýþtýr.

Ayrýcalýklar ve güç çemberlerinde toplumun çok tehlikeli bir düþman olduðu, uzun zamandýr anlaþýlmýþ bir gerçektir. Amerika Birleþik Devletleri’nde de bu, yenilikçi demokrasi teorisinin ve devlet politika analizinin en önde gelen temasýdýr. Bu tezin en öne çýkmýþ iki savunucusu da 20. yüzyýl Amerika’sýnýn en saygýn entellektüellerinden olan Walter Lippmann ve devasa halkla iliþkiler endüstrisinin kurucularýndan biri olan Edward Bernays’tir. Ýkisi de iyi birer Wilson-Roosevelt-Kennedy ileri görüþlüsüydüler. Ýkisi de Woodrow Wilson’ýn savaþ dönemi “Halkla Ýliþkiler Komitesi”nde hizmet etmiþtir. Ve her Orwell okuyucusunun bileceði gibi bu “Halkla Ýliþkiler Komitesi” aslýnda, “Halký Yanlýþ Bilgilendirme Komitesi” demektir.

Komitenin görevi Wilson’ýn; Avrupa’nýn intihara meyilli savaþlarýna dahil olmak istemeyen, Alman olan her þeyden fanatikçe nefret eden ve Wilson’ýn iyi olan her þeye yönelik haçlý savaþlarýnýn coþkulu katýlýmcýlarý olan, pasifist bir nüfus yaratmasýna yardýmcý olmaktý. Oldukça da baþarýlýydý. Lippmann’a da, Bernays’e de, büyük ölçekte iyi tasarlanmýþ bir propagandayla neler elde edilebileceðini öðretti. Lippmann’a göre, bu “yeni demokrasi sanatý”ný, propaganda yoluyla “istek üretimi”ni açýða çýkaran bir þeydi. Bernays’e göre de konu “istek mühendisliði” ile insanlarý kontrol edebilmeyle ilgiliydi.

Bu iki önemli liberal kiþilik de halkýn, kendi kelimeleriyle, “cahil ve iþgüzar yabancýlar” olduðunu fark etmiþlerdir; ve politikayý tasarlayan “sorumlu adamlar” da “baþýboþ kalmýþ sürünün kükreyiþ ve tekmesinden”, yani genel halktan korunmalýdýr. Ayný yýllarda modern siyasal bilimlerin kurucularýndan biri olan, liberal, ilerici biliminsaný Harold Lasswell; Sosyal Bilimler Ansiklopedisi’nde “en iyi savunduklarý þey kendi çýkarlarý olan adamlarla ilgili demokratik dogmatizmalar” tarafýndan yanlýþ yönlendirilmemek gerektiðini vurgulamýþtýr. Kendi çýkarlarýný en iyi savunan onlar deðildir halbuki. Biziz, ve onlarýn kendi çýkarý için esas biz onlara rehber olmalýyýz.

Ayný þey uluslararasý alanda da geçerlidir. Konunun gerçekliði, Washington’da küresel egemenliklerini isteksizce amirlerine devrederek terk eden ve bu süreçte çok tecrübe edinmiþ Ýngiliz Dýþiþleri Bakanlýðý tarafýndan ifade edilmiþtir. Devlet yetkilileri, “Amerikan ticari çýkarlarýný izleyen ekonomik emperyalizm tarafýndan yönetilen Washington’ýn, iyiliksever ve babacan enternasyonalizm pelerini altýnda kendilerini istifaya zorlamaya yeltendiðinin” farkýna varmýþtýr. Dýþiþlerinden sorumlu devlet bakaný da Amerikalýlarýn “ABD’nin deðerli bir þeyi temsil ettiðine; dünyanýn ihtiyacý olan, dünyanýn seveceði, en son tahlilde de – beðense de, beðenmese de – dünyanýn alacaðý bir þeyi temsil ettiðine” inandýðýný eklemiþtir.

Kendisi aslýnda “Wilsonyen idealizm”in ünlü ilkesinin gerçek dünyadaki karþýlýðýný; tarihi ve yerli kayýtlara uygun olan, ancak halktan saklanmak zorunda olan versiyonunu dile getiriyordu.

Düþman hakkýnda detaylý bilgi toplamanýn, onu kontrol edebilme ve zayýflatmaya olan önemli katkýlarý da uzun zamandýr anlaþýlmýþ olan bir olgudur. Hatta bu modern bilimin ilk uygulamalarý bir yüzyýl önce, Amerikalýlar’ýn Filipinler’e karþý yaptýðý savaþta gerçekleþtirilmiþtir.

Týpký tarihteki birçok devlet þiddeti uygulamasý gibi, 1898 istilasý da en yüce nedenlerle üstlenilmiþtir. Baþkan McKinley, amacýnýn sadece yardýmýmýza ihtiyacý olan küçük kahverengi kardeþlerimizi “daha yukarýya yükseltmek ve Hristiyanlaþtýrmak” olduðunu açýklamýþtýr. Sonradan iþgale dönen istila, kýsmi bir baþarýdýr. Birkaç yüz bin kadar ruh, azgýn iþkencelerle ve korkunç zulümlerle çabukça cennete doðru yukarýya yükseltilmiþti. Ancak Hristiyanlaþtýrma konusu, bu Ýspanyol kolonisinin çoðunluðunun halihazýrda Hristiyanlaþtýrýlmýþ olmasýyla, geri kalanýnýn da istilacý tarafýndan büyük bir nezaketle teklif edilen dini yararlarý reddetmesiyle, bir problemle karþý karþýya kaldý.

Bir kere Filipinler askeri direncinin üstesinden gelindikten sonra; baðýmsýzlýða kendilerini adamýþ milliyetçi kesimleri daðýtmak, kontrol etmek ve organizasyonlarýný zayýflatmak gibi, kalýntýlarý teskin edici adýmlar atmak gerekiyordu. Bu görevleri tamamlamak için ABD, zamanýnýn en ileri teknolojisini kullanarak, çok geliþmiþ bir gözetim ve belgeleme sistemi geliþtirdi. Bu sistemi tarihçi Alfred McCoy, tüyler ürpertici detaylar ve incelikle çalýþmýþtýr. Sistemin, yýkma ve baský görevlerini yerine getirebilmeye yönelik önemli imkanlar saðlamasý bakýmýndan oldukça baþarýlý olduðu görüldü.

Ve bu tarz devlet baþarýlarýnda çoðu zaman olduðu gibi, yakýn zamanda ayný tedbirler ve teknoloji ana topraklarda da uygulandý – Amerikan tarihindeki yerli baskýnýn en þiddetli dönemi olan Woodrow Wilson’ýn 1. Dünya Savaþý sonrasý Kýzýl Korkusu sýrasýnda.

Yani Baþkan Obama’nýn seçkin atalarý vardýr; ancak bizim de Snowden, Greenwald ve birkaç kiþinin daha çalýþmalarý sayesinde öðrendiðimiz gibi, bütün bunlara kendi katkýsý, eþi benzerine rastlanmamýþ türdendir.

Devletin birincil iþlevleri arasýnda yine, kendisinin ve özel ekonomik güç konsantrasyonlarýnýn güvenliðini garantiye almak; ve bütün bunlarý düþmanlara karþý savunmak vardýr – elzem olarak iç nüfusa karþý. Bu iþlevleri etkin bir biçimde yerine getirebilmek için devlet gücü, iç düþmandan gizli tutulmak zorundadýr; ancak tam bir zýtlýk içinde, bu düþman da devlet otoritesine tamamýyla maruz kalmak zorundadýr. Genel halk için tam bir þeffaflýk olmak zorundadýr, ancak devlet ve onlarla yakýndan ilintili iç güç konsantrasyonlarý için de gizlilik olmak zorundadýr.

Temel prensip, Harvard Üniversitesi Siyasal Bilimler Profesörü ve ünlü politika entellektüeli Samuel Huntington tarafýndan gayet berrak bir biçimde açýklanmýþtýr. Bize öðrettiði gibi, “Güç, yalnýzca karanlýkta kaldýðý zaman gücünü koruyabilir; güneþ ýþýðýna maruz kaldýðý an buharlaþmaya baþlayacaktýr.”

Huntington ayrýca çok önemli bir örnek eklemiþtir. Kendi cümleleriyle, “[Müdahale veya diðer askeri eylemleri] öyle bir yolla pazarlamak zorunda kalabilirsiniz ki karþýsýnda savaþtýðýnýz þeyin Sovyetler Birliði olduðu yanlýþ izlenimini yaratmak zorunda kalabilirsiniz. Truman Doktrin’inden beri Amerika Birleþik Devletleri’nin yaptýðý da budur.” – Soðuk Savaþ’ýn baþlangýcýnda.

Huntington’ýn devlet gücü ve politikasý konularýndaki kavrayýþý oldukça doðru ve ileri görüþlüdür. Kendisi bu cümleleri 1981’de yazarken, Reagan yönetimi teröre karþý ilk savaþýný baþlatýyordu. Çok kýsa zamanda özellikle Orta Amerika’da kanlý ve acýmasýz bir terörist savaþýna dönüþen savaþ, Güney Afrika, Asya ve Orta Asya’ya kadar yayýldý. Türkiye’deki Kürtler de, özellikle Clinton zamanýnda bu savaþýn kurbanlarý oldular.

O zamanlardan beri dýþ ülkelerdeki þiddeti ve yýkýmý, veya kendi topraklarýndaki temel haklara karþý baskýyý ve þiddeti sürdürebilmek için, devlet gücü hep bu “teröristlerle savaþma” yanlýþ izlenimini yaratacak nedenlerin arayýþý içinde olmuþtur. Ancak baþka seçenekler de vardýr: uyuþturucu baronlarý, nükleer silah arayan deli mollalar, ve bize saldýrmak ve yok etmek istedikleri tasviri yapýlan baþka bir sürü canavar daha.

Baþtan sona temel prensip geçerlidir: Güç, günýþýðýna maruz kalmamalýdýr. Edward Snowden da, devlet gücünün bu vecizesine dikkat etmediði için dünyada aranan en büyük suçlu haline gelmiþtir.

Snowden, Baþkan Obama’nýn temel haklara karþý tecavüzünü ortaya çýkaran belgeleri duyurduðunda, Washington’ýn ilk yanýtý elbette güvenlik savunmasý oldu: Yüksek yetkililerin açýklamasý üzerine, Ulusal Güvenlik Dairesi 50’den fazla terörist saldýrýyý engellemiþti. Soruþturma üzerine, bu sayý bir düzineye indi. En sonunda da, bir devlet soruþturmasý üzerine kanýtlar incelendi ve gerçek sayýnýn yalnýzca bir olduðu keþfedildi: birileri Somali’ye 8500 $ göndermiþti. Bütün bu olaðanüstü programlarýn saðladýðý hakiki güvenlik katkýsý buydu. Ancak ilerlemeleri devam ettikçe, gerçek amaçlarý da daha fazla suyüzüne çýkýyor: toplumlarý güneþ ýþýðýna maruz býrakarak, kendi güçlerini güvenlice karanlýkta tutmak.

Özetle amaç, toplumlar için tam þeffaflýk; kendilerini bu tehlikeli düþmandan korumasý gereken güçler içinse sýfýr þeffaflýktýr.

 

Noam CHOMSKY

Düþünce Suçlarý Müzesi’nin (www.dusuncesuclarimuzesi.net) sanal açýlýþý

25 Mayýs 2014, Türkiye

 

Son Güncelleme Tarihi: 03 Haziran 2014 20:42

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.