Global gelişmeler, kriz ve bilinmesi gerekenler - Deniz Gökçe

26 Ocak 2008 10:43 / 1917 kez okundu!

 

Değerli vatandaşlarımız henüz globalleşme ve globalleşmeden doğan sorunlar ile, kendi ürettiğimiz ve faturasını sürekli ödediğimiz saçmalıklar (salt bize özel sorunlar) arasındaki ilişkisizliği anlamadıkları veya anlamak istemedikleri için, son dalgalanma

Dünyada finansal nedenlerden kaynaklanan krizler az sayıda değildir. Bu krizlerden çıkartılan ve üniversal yani her yerde geçerli olabilecek dersler konusunda (dünyada varılan genel kabul görmüş yargıya göre), dört adet genel saptama çok önemlidir.



Birincisi, globalleşme ortamında finansal krizlerin gerçekleşme sıklığı ve bulaşma özelliği artmıştır, ama etki şiddetinin arttığı söylenemez.



İkincisi, merkez bankalarının duruma erkenden müdahale etmeleri, krizlerin daha fazla yayılma ve bulaşmalarını önlemekte ve bu nedenle erken müdahale geç müdahaleden çok daha etkili olmaktadır.



Üçüncüsü, bir finansal kriz başlangıcında, krizin çok geniş yayılma ve bulaşma etkileri olup olmayacağını peşinen bilmek oldukça zordur.



Dördüncüsü, regülatör yani denetleyici ve düzenleyici kurumsal ve kamusal otoriteler, finansal innovasyonun gelişme ve yayılmasının hızıyla baş edemezler, bu bakımdan kriz yaratma potansiyelini tam olarak değerlendiremezler ve bu nedenle de çözüm üretmede geriden gelirler.



Bu global geçerli ve önemli saptamalara, birkaç önemli yerel saptamayı da ben ekleyeyim.



Bizim gibi ekonomi bilgisi kıt ve cehalet nedeniyle kötümserlik potansiyeli yüksek, dedikoduya ve komplo teorilerine yatkın, "hemşo"culuk ve garibanizm tercihli kişi sayısı yüksek toplumlarda, beklentiler diğer ülkelerden daha önemlidir. Bu beklentilerin oluşmasında "dezenformasyon" çok etkilidir. Bunun önemli nedenlerinden biri de, medyadaki yüzeysel bilgilere veya siyasi ve ideolojik nedenlere dayanan yorumlardır.



Bu yorumlar krizi kendi çıkartan toplumun başkalarını itham etmesi, kendine düşman ve suçlu bulmaya çabalamasına neden olur. Siyasi nedenler derken, ideolojik nedenler ve iç siyasette taraf olma gibi şeyleri bir arada vurguluyorum. Bu tür medya davranışı 1997 Asya krizinde Kore, Malezya, Endonezya ve Tayland gibi ülkelerde de çok önemli olmuştur. George Soros ile Malezya lideri Mahathir Muhammed arasındaki 1997 Hong Kong IMF toplantıları esnasındaki suçlamalar ve kavgalar ve Malezya'da kriz bittikten sonra gündeme gelen sermaye hareketi kontrollerinin etkisi konusunda Stiglitz'in son yıllardaki kasti saptırmaları da, siyasi ve ideolojik etkilerin en güzel örnekleridir.



Tabii ki resmi ekonomi formasyonu olmayan, hasbelkader ekonomi sayfasına atlamış, ama kendini de ekonomi alanında pek yetiştirmemiş kişilerin, ekonomi yorumları ile bilinçili ve birikimli profesyonel iktisatçıların yorumları farklıdır.



Mesela Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, bizim gibi gelişen ülkelerin ABD'deki gelişmelerden etkilenmemesinin mümkün olmadığını söylerken, bir bilgi ve birikime dayanır. ABD sorunlarının gelişen ülkelere etkilerinin ülkeye göre farklılaşacağını söylerken de, geçmiş ekonomi teorisi ve uygulaması birikimini kullanmaktadır. Türkiye'nin dış ticaret kanalından gelen reel etkilerden daha çok, portföy yatırımlarının geri çekilmesi ve uluslar- arası kredi daralmasından doğan finansal baskılardan etkileneceğini söylerken de analizlere dayanmaktadır.



Bu nedenle Merkez Bankası'nın, başta ABD olmak üzere bazı dünya merkez bankalarının faiz indirimlerine katılmayacağını söylemesi ve daha çok kendi ülkemizdeki enflasyon gelişmelerine bakarak hareket edeceğini belirtmesi de, bilgi temelli bir tutumdur. Ülkemizdeki piyasa oyuncularının bu nedenle Merkez Bankası'ndan faiz indirimleri beklemesinin ise yanlış olduğu, Merkez Bankası'nın iç YTL faiz ile dış döviz cinsi faizler arasındaki farka bakmadığının anlaşılması gerektiğini söylemesi de önemlidir. Bu dönemde ülkemizde para politikasında genişleme yerine, maliye politikasında gevşememenin önemini vurgulaması da bilgi kökenli bir tercihtir.



Burada söylemek zorundayız ki medyada çok yaygın olan, T.C. Merkez Bankası'nın enflasyon hedefi ile gerçekleşme arasındaki farklılaşmanın, Merkez Bankası'nın beceriksizliğine değil, global gelişmelerin etkilerine dayandığını görmeme sendromu "çocukça ötesi" bir tutumdur. Ama bu tür tutumlar da ülkemizde maalesef çok yaygındır.



Bu ön ikazlardan sonra, şimdi de ABD'den başlayarak dünyada neler olduğuna bir kere daha bakalım.



http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=106275,10,12




Neler olduğunu anlamak istiyorsan oku!



Aşağıda değerli okurlarıma bazı tavsiyeler var. Eğer dünya ekonomisinde şu anda neler olduğunu anlamak istiyorsan, aşağıda yazılanları dikkatle oku. Aşağıda bazı bilgiler ile bazı ikazlar aktarılacak. İkazları da ciddiye al.



Birincisi, internette, çok sayıda cahiller ve internet sapıkları dediğim iki kategori sorunlu insan var. Bunlardan gelen mesajları tamamen "çöp" olarak düşün ve sil at. Mesela, "Eğer petrol ülkeleri ellerindeki dolarları euroya çevirirse ABD biter!" gibi komik ötesi tezlere dikkat harcama! ABD bütün imparatorluklar gibi bir gün bitecektir tabii, ama teknoloji düzeyi ve doğal kaynak zenginliği çöküşün çok çok uzun zaman sonra olmasını sağlayacaktır.



İkincisi, medyada "genetik olarak kötümser veya ideolojik veya siyaseten taraflı" insanları da izleme. Çünkü onlar ülke ekonomisini değil, kendi çıkar veya propagandalarını ön plana alırlar. "Ayşe Teyze" adına garibanizm veya "kör milliyetçilik adına fetva" gibi çabaları olanları iskonto et, muhasebeciden olma iktisatçılara ve işadamından bozma iktisat yorumcularına da itibar etme. Çünkü ülke şirket değildir, ekonomi şirkete hiç benzemez. Borsa yorumcularını da iktisatçı sanma, onlar dalgalanmadan kâr ederler, motto olarak da "volatility makes money" sözlerini kullanırlar (dalgalanma para kazandırır derler yani).



Üç, öncelikle anlaman gereken, bugün 100 milyar doları aşan ihracat ve 150 milyar doları aşan ithalata sahip Türkiye yüzde 50 (yani tamamen demektir) dünyaya entegre bir ekonomi haline gelmiştir. Bu nedenle dünya sallanırsa, Türkiye de sallanır. Bu bundan sonra hep olacak. 1960 ve 70'lerin içine kapalı ekonomisi rahmetli oldu ve geriye dönüş yok. Bu süreçte devlet küçülecek, özel sektör büyüyecek, aşırı doz devletçi yorumlar ve devletçi çözüm önerileri de hafif kalacak. Sallanma ve dalgalanma ise panik ve kötümserlik gerektirmiyor, sadece olanları anlamaya çalışmak gerektiriyor. Örneğin son üç-beş günde bağırıp çağıran internet sapıkları ve medyadaki felaket habercileri, üç gün sonra durgunlaşma gelince susuverdiler. Ama üç gün sonra, daha da kuvvetli sallanabiliriz. O zaman gene bağırmaya başlarlar. Bunlar hep olacak! Bunlar global oyunun kalıcı bir parçası!



Dört, sorunların başlangıcı dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD'dir. Bu nedenle sonucun ne olacağını belirleyen de ABD ekonomisinin gelişmeleri olacaktır. ABD'ye hakim olan bir iki adet trend var. ABD'de seçim yılı var. Bu nedenle Demokratlar (Yani ortanın solu) ayrı yalan, Cumhuriyetçiler (yani ortanın sağı) ayrı yalan söyleyeceklerdir. Mesela Paul Krugman, Nobellik bir iktisatçıdır ama, iki yıldır müthiş fanatik ve taraflıdır, onun güncel yazı ve yorumları iskonto edilmelidir. Ama Demokratlar arasında da iç kavga vardır. Mesela ilk defa bütçeden mali yardım verilmesi teklifini gündeme getiren Larry Summers da Demokrat'tır, ama Krugman ile geçinemezler, iç kan davaları dolayısı ile birbirleri ile itişir, farklı yorum getirir. bilimsellikten uzaklaşabilirler. Benzer yaklaşım gazeteler arasında da vardır. New York Times ortanın solu, Wall Street Journal ise ortanın sağı yorumlara itibar eder. Tabii bu arada son sorunlar nedeni ile sıkışanlar da vardı. Mesela emektar Greenspan felsefi olarak ortanın sağındadır ama faizleri çok düşürüp subprime olayına yol açtı diye itham edildiği için şu anda kriz için başka nedenler aramaktadır, sağa yalpalayabilir. Nouriel Roubini veya Soros veya Stiglitz ise yapıları icabı "felaket taciri" olmak zorundadırlar. En mantıklı Demokrat iktisatçı ise baba Paul Samuelson'dur. Cumhuriyetçiler arasında en az saçmalayan da NBER'ın başı olan Martin Feldstein'dır. Çünkü eli verilerin üzerindedir. ABD'de vatandaş nezdinde çok yaygın olan bir görüş, Bush ve Cumhuriyetçi'lerin vatandaşa mali yardım fikrine, kriz için değil, seçim propagandası olarak, oy kaygısı nedeni ile razı olduklarıdır. Bu tez gerçek olabilir.



Beş, ABD'den şu anda gelen veriler karmaşıktır. Finans piyasasında daralma vardır, kredi hacmi daralması verilerden görülmektedir. Bu bir durgunluk getirecektir. Ama durgunluğun ne boyutta olacağı belli değldir. Durgunluk dozu, birincisi, tüketicilerin davranışlarına endekslidir. Resesyon teknik tanımı olan bir olgudur, tüketicilerin davranışı ne dozda düşüş sergilemektedir konusu henüz belli olmadığından, ciddi resesyon olup olmayacağı da henüz belli değildir. İkincisi, gelecek gelişmeler, para politikasında ve maliye politikasında ne yapıldığı ve yapılacağına da bağlıdır.



Para politikasında ABD Merkez Bankası erken silah çekmiş, faiz indirimi ve likidite verme işlemleri yapmıştır. Maliye politikasında ise henüz 150 milyar dolara varacağı söylenen önlemler kanunlaşmamıştır. Bu adımlar iyi mi kötü mü, kısa vadede ne anlama gelir, uzun vadede nelere neden olur, tartışılması gereken şeylerdir.



Hem para politikasının hem de maliye politikasının ABD ekonomisinde olası kısa ve uzun vade etkilerini yarın analiz edecek, sonra da Avrupa ve "cici" ülkemize geçeceğiz.

Deniz Gökçe

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.