Çocuklardan Bir 2010 Karnesi: Kaç Kırık Var Acaba? - Serdar Değirmencioğlu

02 Ocak 2011 19:08 / 1663 kez okundu!

 


Demek ki, devlet kırık alıyor. Ya yüreği soğuyan, çocukların karşı karşıya kaldıklarını görmek ve duymak istemeyen insanlar? Çocuklara sahip çıkmayan, devlete görevlerini anımsatmayan nice insan? Lütfen düşünün çocuklar size nasıl bir not verecekler?

----------------------------------------------------------------------------------

Senelerdir çocuklar hükümetlere, bakanlara, yerel yönetimlere, gazete ve gazetecilere bir çocuk hakları karnesi verebilseler isterim. Karnede hangi çocuk haklarına daha fazla saygı gösterildiğini, hangilerinin uygulamaya geçirildiğini ele alabilseler isterim. Karne hep yetişkinler tarafından verildiği ve çocukların yararına kullanılmadığı için, bu karne uygulamasını tepetaklak etmek bile çocukların yararına önemli bir adım olabilir. Ama daha önemli bir nedenim elbette var: Çocukların yararını düşünenler o kadar az ki! Bir ters orantıdan söz etmek bile düşünülebilir: Mevki yükseldikçe çocuklara gösterilen ilgi azalır.

Durum böyle ise, çocukların kendi haklarına kendilerinin sahip çıkması büyük önem taşıyor. Her sene sonu çocuklar yetkililere ve medyaya birer karne verebilse, bu kişiler çocukların gözünden nasıl göründüklerini belki anlarlardı. Elbette bu karneler yaptırım anlamına gelmeyecektir. Her karne gibi yol göstermek için verilecektir. Koca koca ünvanları olan, iktidar atlarına binmiş yetişkinlerin çocukların yararını düşünerek kararlar almalarını ve hareket etmelerini çocuklar tek başlarına sağlayamazlar. Bu ancak toplumsal bir farkındalık, kararlılık ve eylem ile gerçekleşebilir.

Yaşama hakkı

Çocuklar karneye yaşama hakkını mutlaka koyacaktır. Akıllı oldukları için uzmanlar ne diyor, araştıracaklardır. Örneğin Bianet'ten olumlu bir gelişmeyi not edeceklerdir:

Beş yaş altı çocukların ölüm hızı 1998'de binde 52 iken, 2003'te binde 37'ye ve 2008'de binde 24'e düştü. ... bebeklerin annelerinin karnındayken en az bir kez sağlık personelinden (doktor ve hemşire/ebe) doğum öncesi bakım alma oranı 1993'te yüzde 62 ve 2003'te yüzde 81'den 2008'de yüzde 92'ye yükseldi.

Ama hemen ardından ekleyeceklerdir: Ölüm hızı düşerken hastanede doğan bebeklerin ölme olasılığı yükselmektedir. Hastanelerde ölen - yani öldürülen - bebekler hakkında Sağlık Bakanlığı soruşturma bile yapmamaktadır. Çocuklar için büyük tehlike anlamına gelen ve her yıl çocukların ölümüne neden olan silahlar her gün çoğalmaktadır. Her üç evden birinde silah bulunduğuna göre ve bizzat devlet, bir devlet kuruluşu olan MKE aracılığı ile ve pazarlama taktikleri kullanarak (10 taksit, peşin ödemede indirim, kredi kartıyla ödeme) silah satabiliyorsa, çocuklar ciddi tehlike ile karşı karşıyadır. Şu an mecliste olan silah kullanımına ilişkin berbat tasarı uygulamaya konulursa daha nice çocuk ölüm tehlikesi ile burun buruna kalacaktır.

Yetkililere karne verecek çocuklar, yaşama hakkı elinden alınan çocuklara mutlaka yer vereceklerdir. Gözleri dolarak devletin çocukların haklarına sahip çıkmadığını, tam tersini yaptığını saptayacaklardır. Çocuk oldukları için, yürekleri kaldırmayacağı için, 2010'da devlet güçleri tarafından doğrudan veya devlet güçlerine ait patlayıcıların, mayınların patlaması ile dolaylı olarak öldürülen çocukların listesini karneye koymayacaklardır. Bu listeleri yürekleri soğumamış ve akılları tutulmamış, yürekli insanların dile getireceğini düşüneceklerdir.

Korunma hakkı

Karneye korunma hakkı için yazılacakları bulmak çocuklar için kolay olmayacaktır. Adil olmak adına olumlu gelişmeleri arayıp bulmak için çaba harcayacaklardır:

Çocuk koruma hizmetlerinin de "istenen düzeyde olmasa da" iyileştiği, Çocuk Koruma Kanunu ile kanunla ihtilafa düşen çocuklar olgusuna yönelik, görece, koruma-geliştirme odaklı bir anlayış geliştirildiği, bakım ve korunma altındaki çocuklara yönelik hizmetlerin geçmiş yıllara göre gelişip çeşitlendiği görülüyor."

Ama yine adil olmak için, şiddet batağına battıkça batan Türkiye'de çocukların korunmaya çok gereksinimleri olduğunu mutlaka belirteceklerdir. Sanki sistematik değilmiş gibi gösterilen çocuğa yönelik şiddetin örneklerini tek tek ele almadan, insanların kendi çocuklarına yaptıkları korkunç muamelelerden, sahipsiz olduğu düşünülen çocuklara yapılanlara dek yaygın şiddetten şikayetçi olacaklardır. Şiddet sarmalının en güçlü parçası okulların üzerinde özellikle duracaklar ve okullarda uygulanan askeri disiplinin, anlamsız ve aşırı cezaların, "anırma cezası" gibi gaddar uygulamaların artık sona ermesini isteyeceklerdir.

Yaşları biraz büyük çocuklar, Siirt'te olanların ardından yetkililerin olanları örtbas etmek istediklerini anlayacak ama bu nasıl dile getireceklerini bilemeyeceklerdir. Belki de akıllarına N.Ç. davasında mahkemenin aldığı karar gelecek ve yargının çocukları korumadığını düşünerek susacaklardır.
Çocukların kötüye kullanılmasının ne anlama geldiğini evde veya okulda duymuş çocuklar, çocuk emeği sömürüsünün ne zaman biteceğini soracaklardır. Televizyonda gördükleri büyük şirket (Türksel, Toyota, Fiat vb.) reklamlarının yanlış olduğunu, çocukların reklamlarda kullanılmasının üzerinde neden durulmadığını soracaklardır. Zihinsel engelli çocukların devlet tarafından korunmaları gerekirken, devlet kurumlarının onayı ile törenlerdekullanılmasının içler acısı olduğunu söyleyeceklerdir.

Yetkililere karne verecek çocuklar, çocukları korumakla yükümlü devletin kimi çocukları korumadığını, tam tersine hedef aldığını belirteceklerdir. Yaşları biraz büyük çocuklar, protesto eylemlerine katıldıkları gerekçesi ile devlet güçleri tarafından kötü muameleye maruz tutulan, cezaevine konulan, bir yetişkin gibi yargılanan çocuklar olduğunu karneye koyacaklardır. Bu çocuklar için ellerinden geleni yapan, yürekli Çocuklar İçin Adalet Çağırıcıları'na teşekkür notu düşeceklerdir.

Gelişme hakkı

Gelişme hakkı denince çocukların aklına hemen oyun oynayabilmek, okula gidebilmek, okulda iyi olanaklar bulabilmek gelebilir. Biraz daha düşününce aç kalmamak, baskı altında kalmamak gibi kavramları da ekleyeceklerdir.

Kalabalık okullara giden, kalabalık sınıflarda okuyan, kalabalık otobüslere binen, kalabalıklar içerisinde sesini duyuramayan çocuklar, "En az üç çocuk!" diye konuşup duran başbakana, "En az üç!" diye yemin edilen toplu evlenme törenini düzenleyen belediyeye "0" vereceklerdir. Kalabalıkların yoksulluk, güçsüzlerin aç kalması ve bir lokma için ezmek-ezilmek demek olduğunu, en iyi açlığı yaşamış çocuklar bilir. Çocuklara üzerlerine titrenen birer birey değil, bir yığın, bir araç, bir meta gibi bakanları çocuklar ne anlayabilirler, ne de kabul edebilirler.

Biraz büyük çocuklar, gelişme hakkının üzerini çizip, yerine "kalıba dökmek" yazmaya çalışanların hangi anlayıştan beslendiklerini kavrayabiliyorlar: Çocuklar ham maddedir; biz onlardan istediğimiz kalıpta bir sürü yaparız. İster "Bizim görevimiz sadece eğitim vermek değil, öğrencilerimize manevi değerlerimizi, vatan, bayrak ve ülke sevgisini taşıyandeğerleri de öğretmektir" diye, ister "Vak Vak Ördek" adlı kitap aracılığıyla okul öncesi dönemdeki çocuklara inanç dayatmak için, çocukları kullanmaya çalışıyorlar. Kitaplarda yüceltilen haklar, özgürlükler, eşitlik hepsi lafta önemli; milliyetçilik, din, şehitlik, vatan için ölmek benimsetilmek isteniyor. Çocukların beyinlerine kalıpları, önyargıları yerleştirmek, yani akıllara prangaları vurmak, kafalara mayınlar döşemek isteniyor.

Karnede dil konusunda kocaman bir kırık var çünkü anadili Türkçe olmayan çocukların kalpleri hâlâ kırık. Gelişmek bir hak ise, çocuklar gelişmek için gittikleri okulda anadili engeli ile karşılaşmamalıdır; çünkü anadili zihinsel gelişim için temeldir. Çocuklara "senin anadilin kültürel miras, benim anadilim ise resmi dil" demek hakkı kimsede yoktur, olamaz da. Ama gelişebilmek her çocuğun hakkıdır.

Katılım hakkı

Karneye katılım hakkı için ne yazabileceklerine karar vermek çocuklar için pek kolay olmayacaktır. Katılım hakkı; sesini duyurabilmek, kendini ilgilendiren her konuda görüş verebilmek ve aslında alınacak kararlara etki yapabilmek demekse, ama bunları yapmak isteyen çocukların önüne kat kat engel çıkarılıyorsa karneye ne verilebilir ki?

Çocukların katılımı denince ortaya çıkanlar sanki katılım tersinden anlaşılmış gibi. Çocuk bayramına benzemeyen bir bayram varsa, hatta bayram günü çocuklar hedef bileolabiliyorsa, buna ancak katılımın tersi denebilir. Çocuklara hâlâ ant içiriliyorsa, türban tartışmasında kız çocukların kapanması gündeme getirilirken söz haklarının olup olmadığıdüşünülmüyorsa, Alevi çocuklara din dersi, hatta namaz dayatılıyorsa, bu ne demek olabilir? Madem zorlama-dayatma olağan; karneye katılım değil, belki de tersten katılım konulmalı ki, hep tam not verilsin.

Çocuğun yararı

Çocuklar bir de çocuğun yararı için not verecekse, bu not elbette kırık olacaktır. Referandum sürecinde unutulan çocuklar, hastanelerde, mayın patlayınca, rögardan düşünce ölen ve ölünce unutulan çocuklar, "en az 3, 3" söylemine malzeme edilen çocuklar, kötü muamele gören çocuklar... Demek ki, devlet kırık alıyor. Ya yüreği soğuyan, çocukların karşı karşıya kaldıklarını görmek ve duymak istemeyen insanlar? Çocuklara sahip çıkmayan, devlete görevlerini anımsatmayan nice insan? Lütfen düşünün çocuklar size nasıl bir not verecekler? (SD/EÜ)


Prof. Dr. Serdar Değirmencioğlu

serdardegirmencioglu@gmail.com

BİA Haber Merkezi


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.