Bizim Mahalle Neden Bugünü Bekledi? - Ahmet Altan

26 Eylül 2007 03:57 / 1490 kez okundu!

 

Bu çağda hala toplumun en önemli sorunu olarak “türbanı” tartışmamız yeterince tuhaf ama bu tartışmanın kendi içinde de açılan her sayfa bize yeni tuhaflıklar getiriyor. Şimdi bizim çok sevdiğimiz bir “mahalle baskısı” kavram

Baş örtüsü bizde dinsel bir simge mi yoksa fiziksel şartların getirdiği zorunluluktan doğan bir gelenek mi?



Neden bu “mahalle” yüzlerce yıldanberi bir türlü doğru dürüst baskı yapmıyor da bizde içki tüketimi bu kadar artıyor?



Çok korkulan şeriat daha seksen yıl önce bu ülkedeydi.



Burası sadece şeriatla yönetilen bir ülke değildi, ayrıca bütün Müslümanların önderi olan Halife de bu topraklarda yaşıyordu.



Siz şeriatla yönetildiği sırada Osmanlı’da yaşamın nasıl olduğunu biliyor musunuz?



Hiç Ahmet Rasim’in, Refi Cevat’ın kitaplarını okudunuz mu?



Nasıl oluyordu da o şeriat düzeninde öyle hovardalıklar yaşanıyordu?



Mahalle neredeydi o zaman?



Anadolu’yla Müslümanlığın ilişkisini tam anlayamadan “mahallenin” baskısını anlamak mümkün olabilir mi?



Alevi bir gelenekten gelen Anadolu’nun Müslümanlığı yorumlama biçimi bir Arap ülkesinin Müslümanlığı yorumlama biçimine benzer mi?



Halk edebiyatının en zengin kaynağı “tasavvuf” olan bir toplumun Müslümanlığı Arapların Müslümanlığına benzer mi peki?



Kaç Arap ülkesinde “Bektaşi” fıkraları bu kadar sevilerek anlatılır?



Anadolu Allah’a inanır… Ne bu inancını engellemeye çalışanı, ne de “dinin bütün şekil şartlarını yerine getir” diye zorlayanı sever.



Bayram namazını kılar, rakısını içer… İkisine de karışılmasını istemez.



Zorlayın da bakın ne oluyor?



Niye 22 temmuz’da hem ordu, hem de Selamet Partisi kaybetti?



Bu size hiçbir şey söylemiyor mu?



Bir de Malezya meselemiz var tabii.



Allah rızası için topraklarının yarısı Avrupa’da olan bir imparatorluktan kalan bir toplumla Malezya birbirine nasıl benzeyecek?



Malezya, Batı’yla bu kadar iç içe yaşadı mı?



Malezya’nın eski ordusunun tümü Alevi miydi?



Malezya’nın padişahlık sarayının içinde kilise var mıydı?



Türkiye faşist olmaz, komünist de olmaz, şeriatla da yönetilmez.



Katı kuralları olan hiçbir yönetim bu topraklara yerleşemez.



Biraz çocuksu, biraz hergele, biraz korkak, biraz tembel, serazat yaşamaktan hoşlanan, keyfine düşkün, epeyce tembel, dalgacılığı seven, içkiden haz alan, cinselliğe düşkün bir toplumuz biz.



Her şeyden çabuk sıkılır, baskıdan kaçarız.



Siz gazeteleri hiç okumadığınızı farzederek, kendi hayatınızdan şu “mahalle baskısının” örneklerini söylesenize.



Kaçınız nerede, ne zaman, nasıl baskı gördünüz?



Bir zamanlar da “milliyetçilik yükseliyor” diye tutturmuşlardı.



O zaman da bilebildiğim kadarıyla bunun mümkün olamayacağını söylemiştim.



Seçim sonuçlarını gördük.



“Psikolojik savaşçılar” gene iş başındalar.



Gerginlik yaratmak için ellerinden geleni yapıyorlar.



AKP de onlara istekle yardım ediyor..



Bu gerginlik ortamını beslemekten hiç kaçınmıyor.



Gerginlikten AKP kazanıyor ve bunun farkında..



“Psikolojik savaşçılar” sanki 22 Temmuz’un sonuçlarını görmemiş gibi seçim öncesi oyunları bir daha oynuyorlar.



Gene aynı sonucu alacaklar.



İnsanın “psikolojikçilerin” AKP ajanı olduğundan şüphe edeceği geliyor.



Bir partinin gelecek seçimleri de kazanması için bu kadar yardımı açıklamanın başka bir yolu yok çünkü.



Ahmet Altan

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.