Turgut Uyar
Turgut Uyar
Eklenme Tarihi: 23.08.2012 13:37
Facebook'ta paylaş
0

Sibernetik

üç kere üç dokuz eder bilirsin

birin karesi birdir kare kökü de bilirsin

“mutlu aşk yoktur” bilirsin….

ama baharda ya da dışarda sonsuz gögün altında

aşkın aşkla çarpımı nedendir bilinmez garip bir biçimde hep sonsuzdur…

kare kötü de yoktur…


Turgut Uyar


***

Turgut Uyar ve Stefan Zweig... - Mehmet Güreli


Pencereden baktığımda seyyar manavın arabası da kaybolmuş; ilk gözüme çarpan gelişigüzel fırlatılmış kâğıtlarla kirletilmiş bir sokak. Reklam panosunun altına gizlenmiş bir beyaz otomobil. Dallar kıpırdamıyor.

Siyah elbiseli bir kadın, bir çocuk hızlı adımlarla geçiyorlar.

Sessizlik hâkim sokağa, uzaklardan bir akordeon sesi bir duyulup bir kayboluyor.

Bayramın cıvıl cıvıl çocuk sesleri sanki geçmişin gramofonlarında gizlenmiş gibi.

Ve başlıyor yağmur...

Ve sokakta bir şair...

Kim bilirdi aşk nerde, oteller nerde...

Gördüğüm siyahlı kadın geri dönüyor, çocuğun bırakmış elini; yüzü gülmüyor çocuğun, arkadan geliyor.

Akordeon sesi yaklaşıyor sanki...

Biraz önce göz attığım gazetelerde tatsız haberler, fotoğraflar, umutsuzluk yaymak isteyenlerin amacına uygun cinayetler...

Çok sevdiğim Turgut Uyar’ın Her Pazartesi kitabı yanımda:

o zaman sanılır ki bir olumsuzluk akşamını seçtik
biraz kolay sanılan biraz alımlı, biraz parlayan
baktıkça içinde şişelerin ve kırgınlıkların kımıldadığı
kışlaların ve karakolların kımıldadığı.
polisin bandosunu alkışladık caddelerde
çiçek falan satın aldık
durduk ve yenilgiden umutlandık
başkaları başka şeyleri seçtiler
seçsinler

öyle sanıyorum her şey biter
bir doğurgan hücre ve
bir yanlışlık daima kalır.


I940’lı yılların cehenneme dönmüş Avrupa’sından kaçmak zorunda kalan birçok yazar/sanatçı soluğu Amerika’nın çeşitli ülkelerinde alır.

Stefan Zweig’da karısı Lotte’yle Brezilya’ya ulaşabilmeyi başarır. Ama yanında kitapları, dostları olmadığı için de umutsuzluğu had safhadadır.

Bir de Nazilerin tehditleri, Paris’in işgali, Walter Benjamin’in intiharı, savaşın geçtiği her kelime, her satır onu yaşamdan koparır, derin işkencelere garkeder.

Önce dostlarını bir bir kaybetmenin acısı onu perişan eder, sonra da kitaplarından ayrı kalma, onu en verimli çağında yazamamanın ruhsal çöküntüsünün sınırlarına yaklaştırır.

Belki tüm savaşların, cinayetlerin nihai hedefi de budur. İnsanı özgürlüğünden çok mutluluk hayalinden koparıp, ümitsizliğin pençesine bırakmak.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen yine de bir yoldan söz edilebilir, hayal edilebilir.

Zweig da, yazının kutsal alanında edebiyatla ilgili konuşabileceği bir yazarı hayal etmeyi, birkaç saniyeyi, ışığı görmeyi düşünür; sarılır yazının büyüsüne.

Ve o sıralarda Brezilya’da olduğunu öğrendiği Fransız yazar Georges Bernanos’a ulaşmayı dener ve yola çıkar. Ormanın içinde bir çiftlik evinde kalan Bernanos’a bir ömür süren yolculuktan sonra ulaşır.

Bernanos, daha önce hiç karşılaşmadıkları Zweig’a eski bir dostu gibi sarılır, “sarayıma hoş geldiniz”, der ve şöyle sürdürür konuşmasını:

“Sizin kaleminiz, sizin isminiz Goebbelslerin, Lavalların, bütün aptalların ve bütün ödleklerin çekindiği korkutucu bir kılıç. Yazın, harekete geçin.

Üzerine titrediğimiz dünyayı şairler ve yazarlar kurtaracak.

Kederlenmeyi bırakmak lazım
Ümitsizliğimiz onların zaferi olur.

Biz romancıyız, karanlıkta yol alıyoruz, tek rehberimiz içgüdümüz. Vicdanları tam da bu karanlıkta aydınlatmamız lazım.”


İşte yeni çıkan Laurent Seksık’ın Stefan Zweig’ın Son Günleri kitabı bu eşsiz yazarın Brezilya’daki son günlerinin dehşet anlarını gözler önüne seren nefis bir çalışma.

Bir dönemin aynası niteliğinde...

Son sözleri Turgut Uyar’a bırakalım:

Kafiyeye ve ölüme inanırım.
Bütün sular bir geçmiş’tir, bütün incelikler.


mgureli@hotmail.com

Taraf, 23.08.2012


 

Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.