Pırdesur
Tarih: 16 Nisan 2009, Perşembe Saat: 21:30 - 23:00 Yer: Pera Müzesi
Tüm dostlar davetlidir.... Ve zamanı unutmayan başkaları. O başkalarını getirecek diğerleri… Saklambaç oynamaktan vazgeçmiş güngörmüşler.
İstanbul’da uçmaktan kanatları kırılmış EBABİLLER... Sokaktaki gölgeler... Bayramda kaybolmuş diller... Ezberine yazmaya çalışsa bile sesinde duymaktan erindiği sözler... Yabancılar... Hiç örülmeyen patikler... Doğmayan çocuklar ama ille onlar... Eksik fotoğraflar... Tüller... Soba kokusu... İsli adımlar... Dönemedği ne varsa. Tahta at! Kırmızı balon. Caymış arkadaş! Yorulmuş beden, ısrarlı sorular ve diğerleri... İkinci beyazda kükreyenler... Ayna’da ağlayanlar... Sabaha karşı denize sarılanlar. Yok mu? Yok mu!...
Yani siz veya ben... Ne fark eder? Gelin işte... Gidin! Çıkmazsanız yok olacaksınız.. Çıkın ille... İstanbul değil vuran saçlarınıza yanan eviniz… Unutmayın! Masalların elması sallanmakta köşede... Ağacından düşmüş meyva, kahvenin yamacı... Kucağı bir sevgilinin... Ellerin acısı dinsin. Değin birbirinize, azaltın ağrılarınızı… Sorularınız kocaman kalsın tek!.. Tek, tek, tek olmaktan iyidir yürümek…
Hem de Pera! Eskinin soylu balosunda... Hışırtılarını duyun bordo bir kadifenin... Bırakın perdeye... Sır olun, sus ve pus... Üşüyün en yoksulundan aşığına... Dağlarda “mirçika pepuk”... Dağlarda bir kadın... Bir erkek... Bir köprü... Ala boyanmış bastonsuz parmaklar... Sahi suya mı eğilir “hanım köprü”, saate mi?..
Gör gözüm... Oku dilim ve unutma aslında "eski" nedir? Kimdir siyah ve beyaz.? Kimdir çocuk? Hangisi yoksul? Çık sokağın bile olmayana... Döneceğin evin kapısını yıkanlara... Çık yüzüm, yüzsüzlüğüm... Kalbim... Ayrıl kendinden paramparça düş sohbetin soğuğuna... Hayal kur!!.. De ki; evin kapısı "su" pencereleri, dağ olsun... Sobası yanmasın... Acısı "kor" ne olsa... Isıtır mutlaka... Isınır birileri...
İffet DİLER
Nisan 2009
Pırdesur için...
http://www.pirdesur.com/