Yaşama da, yaşayana da değer veremedik...

21 Kasım 2007 16:43 / 1596 kez okundu!

 

20 Kasım. Dünya Çocuk hakları günü. 20 Kasım BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin kabul edildiği tarih. Dün bir şeyler karalamak istedim çocuklar için. Önce hüzünlü bir kedi öyküsü çıktı. En sıkıntılı anlarımda çocuklarım çeker alır beni çaresizliğin derin karanlığından. Bu seferde öyle oldu.

Tam da böyle bir moralle bir şeyler karalamak istiyordum ki aklıma Kity geldi. 15 gündür evden ayrıydı. Neredeydi benim sevgili dostum. Hepimiz gibi göçmendi. Göçmen bir kedi Kity. Onu, ne zaman nasıl gelmiş bilmiyorum yatak odamın kapısının önünde yatar buldum. Seslendim kafasını çevirip baktı ama kımıldamadı hiç. Bir daha bir daha seslendim kımıldamıyor. Hasta olabileceğini düşünerek yanına gittim ve kucağıma aldım. Kucağımda kafasını bana doğru çevirip gözgöze gelince O sevgi dolu yeşil gözlerindeki canlılığın kaybolduğunu anladım.

Hemen doktoru arayıp sorulan sorulara gerekli yanıtları verdıkten sonra sona yaklaştığımızı anladım. Doktor ertesi gün sabah erkenden kontrol etmesi gerektiğini söyledi ama belirtilerinde pek umutlu olmadığını ekledi.

Çocuklara Kity’ nin çok ağır hasta olduğunu söyledim. Ama onlar ölecek diye ağlamaya başladılar hemen. Sezmişlerdi onlar da Kity eski Kity değildi. 17 yıl. Gurbet ellerde 17.nci yılı bitirirken hayata da veda ediyordu sessız ve de mağrur.

Ertesi gün doktor daha fazla acı çektirmeyelim dedi. Ve.ölüm bir iğnenin ucunda geldi.. Kity'i kaybettim.

1991 yılında onu sokaktan alıp gerekli bakımını yaptırarak Almanya’ya getiren sevgili kayınbiraderim İbo, bir trafik kazasında hayatını kaybedince Kity’i ben almıştım. İbo’nun evinde beyaz bir lavabonun içinde uyuyordu ilk gördüğümde. Haşin, saldırgan, götürüleceğini hissetmiş tırmalıyordu. İsyankardı. Göçmenliğine isyandı bütün yaşamı.

Dün bir sepet içinde beyaz bir örtünün üzerinde öylece cansız yatarak çocukların gelmesini bekledik.
Çocuklar gelince göz yaşları ve hıçkırıklar arasında bahçede kazdığımız derin bir çukura gömdük Kity’i. Üzerine özenle hazırlanmış bir demet çiçek bıraktık.

Çocuklar ilk defa bu kadar çaresiz ve umutsuzdular. Ölümün, ilk defa bu kadar yakından tanığı oluyorlardı.

Akşam oluyordu. Dışarıda puslu, sisli can sıkıcı bir hava vardı. Evet ölümler canımı sıkıyordu son günlerde. Parmaklarım tuşlara gitmiyordu. Korkuyordum. Ellerim telaşlı ve ürkek. Korkuyorum. Yine
sayfalara bir ölüm haberi düşecek diye korkuyorum. Geride kalanları yıtirmekten mi yoksa yitip gitmekten mi...

Oysa dün 20 Kasım'dı.. 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü.

Nazım’ın dizeleriyle başlayacağım bir şeyler karalamayı düşünüyordum. “Dünyayı verelim çocuklara” demişti Nazım. Ve ben karamsar mı olmuştum ne? Yoksa son günlerde yaşadığımız acıların bir ruh hali miydi bilemiyorum. Ama dünyayı çocuklara veremeyeceğimizi düşünerek Nazım, “çocuklar dünyayı alacak elimizden” demiş ve ben artık ölümsüz ağaçlar dikeceğimize olan inancımı kaybediyorum galiba diye düşünürken istatistiklere bir göz atayım dedim.

5-14 yaş arası 250 milyon, 12-17 yaş arası 280 küsur milyon çocuk çalışıyor. Her yıl iki milyon yüzbin çocuk önlenebilir hastalıklardan yaşamını yitiriyor. Sadece Afrikada 300 bin çocuk asker, 50 milyon eğitimden yoksun çocuk var. Dahası var var var...

Kısaca bizim çocuklarımıza bir şey veremiyeceğimizi, çocuklarımız bir gün anlayınca “çocuklar alacak elimizden dünyayı ve ölümsüz ağaçlar dikecekler”

Biraz cesaretlenip parmaklarıma güç gelince guruba girip ne var ne yok bir bakayım dedim. Ve yine ölüm çalmış kapımızı. Sessiz sedasız aramızdan ayrılmış Ayhan... Nail’ın babası ölmüş. Başımız sağ olsun. Dostlar sağ olsun...

Ne çocuklarımıza ne de kendimize hayrımız var galiba. İnadına bir gün fazla yaşamak diye bir derdimiz yok bizim. Yaşamayı da ciddiye alamıyoruz ne yazık ki.. Anne ve babasını erken kaybedenler yazsınlar bize. Biz göçüp gidince geride kalan çocuklarımızın dünyasında nasıl doldurulamaz boşluklar kalır. Hala anne ve babasıyla yaşayanlar da yazsınlar nasıl bir yaşam
desteğidir onların hala yaşıyor olmaları.

Yaşama değer vermek, yaşayana değer vermek değil midir aynı zamanda?

Biz galiba yaşama da yaşayana da değer vermeyi öğrenemedik. Öğrenemezsek bize de çocuklarımıza da yazık olacak.

Çok yazık...

Benimkisi biraz acılarıma satırlarla teselli aramaktı. Sürçi lisan ettiysem affola.

Akıl vermek haddim değil ama sağlıklı yaşamanızı yürekten dilemek hakkım var.

Hem kendimiz hem çocuklarımız için...

Ali Rıza Üleç

21.Kasım.2007

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.