UÇURUMUN KENARINDA HAYATA SARILMAK...

13 Temmuz 2010 16:26 / 1654 kez okundu!

 


Savaş tanrıları kulelerinden iç savaş çanları çalmaya başlamışlardı. Kulakları sağır eden feryatlar yükseliyordu ülkenin dört bir yanından. Ateşin düştüğü yerden alışılmadık sesler yükselmeye başlıyordu. Yanan ocaklarda can verenler, yürekleri dağlananlar “artık dursun bu savaş, başka analar ağlamasın.

”Ben Urfa’da, Şemdinli’de, Malatya’da niye ölem komutan, niye şehit olayım? Kiminle savaşıyoruz biz? Bu nasıl bir savaş?”

Hakkari Yüksekova’ya bağlı Doğanlı köyünden Süleyman Akan’ın cenazesine katılan Hakkari 3.Taktik Tümen komutanı Tümgenaral Gürbüz Kaya "vatan sağolsun, oğlunuzun şahadetiyle gurur duyacaksınız” deyince; Süleyman Akan’ ın dayısı yaralı yüreğiyle isyan etti.

“Hiç bir ölümle gurur duymuyoruz. Vatan böyle sağolmaz. Ben ölüyorsam ben yaşamıyorsam bu vatan sağ olmayacak. Ancak ben yaşıyorsam bu vatan sağ olur.”

Bu satırları gazetelerden okurken tüylerim diken diken oldu. İçim sızladı. Nasıl bir feryattı bu. Her şeyi bir kaç cümlede anlatıveren. Konuşan insandı ve hayata sesleniyordu insan. Ders veriyordu hepimize. Vatan ve insan arasındaki o kopmaz bağı hatırlatıyordu en acılı halinde. Teferruat diye savaş canavarına verilen kurbanların herbiri bir can, her biri bir insan.

Aklım takrar o dizeleri yenilememi söylüyor. Hem de binlerce kez tekrarlayarak...

“Asker senden, oy senden, vergi senden. Senden olmayandan hesap sor be sor”

Çünkü artık sen ve onlar var. Sen vergilerini veriyorsun, onlar kredi-teşvik olarak kasalarına akıtıyor verdiğin vergilerini. Sen oy veriyorsun, yalnızca onların partileri parlementoya seçiliyor ve onlar hükümet ediyorlar. Hep senin çocukların askere gidiyor ve ölenler hep senin çocukların. Çünkü bu vatanın senin olduğuna inanmışsın. Çünkü, çünkü sen; vatanın sensiz vatan, senin vatansız insan olamayacağına inanmışsın.

Bu vatan bizimse biz bu vatan uğruna ölerek onu yaşatamayız. Biz yaşarsak bu vatan yaşar. Savaşın ateşleri içinden yükselen feryatlar acı bir insanlık dersini anlatıyorlar bize.

Bu feryatların ardından akıl filizleniyordu ülkenin her yerinde. Diyarbakırda’da İstanbulda’da.Türk anası da, Kürt anası da aynı şeyi istiyordu. Ölenler hep Türk ve Kürt yoksul ailelerinin ailelerin çocuklarıydı.

Gazelerde 30 yıla yakın bir zamanda 30 bin teröristin öldürüldüğü haberleri. Aklım yine anlamıyor. 30 bin rakamı ile terörist yan yana başka şeyler anlatıyor bana. 100-500 bilemediniz 1000 diyelim anlarım o zaman. 30.000 rakamı bana başka şeyler çağırıştırıyor. 30 bin bu taraftan 15-20 bin öte taraftan, bir kaç bin tarafsızı olsa on binlerce insanın hayatı, sağ kalanların sakat kalanların çilesi. Savaşın beyinlerini dağladığı “gazi” lerin hayatları. Hayattta kalmakla - yaşamak ne kadar farklı onlar için.

Vatan, ne için bilmeden, anlamadan gençlerin birbirini öldürmesi mi?

Analar vatan için mi ağıtlar yakarlar?

Vatan için mi gözyaşları dökerler?

Oğullarını saran toprak vatan toprağı mıdır?

Efendiler, birbirilerini öldüren gençler içinde sizin de çocuklarınız var mıdır?

Sizin analarınız da vatan için ağıtlar yakarlar mı? Vatan için gözyaşı dökerler mi?

Evlatlarının cansız bedenlerini saran toprakları vatan toprağı diye sarar mısınız siz de?

40-50 kişilik eli silahlı grubu çoban; kekik toplayan köylüleri terörist sanan askerlerin ruh halleri. Her gün birer ikişer ölüm haberleri. Ve yurdun dört bir yanında barış zincirleri, barış meclisleri.

Yeniden doğan barış umutlarına iki önemli misilleme geldi. Biri Başbuğ'dan, diğeri de Anayasa Mahkemesinden. Başbuğ ne dedi;

“Şimdiye kadar öldürülen terörist sayısını dağdaki terörist sayısına bölerek PKK'yı altı sefer bitirdiğini” savundu. Başbuğ beğenmediği haberleri yazan ya da yayımlayan gazeteciler için “Bunlar Türk kanı taşımıyorlar” dedi

Irkçı bir kafa taşıyan ünüformalı matematik dehası.

Bu kadarla da bitmiyor asıl hedefinin Meclis olduğunu BDP'liler için sarf ettiği sözlere saklıyor. Yani Meclisin üstünde hala bir askeri vesayetin varlığını BDP üzerinden ilan ediyor.

Arkasından da “anayasa değişikliği paket”iyle ilgili Anayasa mahkemesi kararı geliyor. Beklendiği gibi bir karar olamasa da; Anayasa Mahkemesi esasa giriyor ve o da Meclise üzerinde yargı vasayetinin varlığını hatırlatıyor.

Başbuğ, açıklamalarında verdiği rakamlarla ölenlerin insan olduğunu unutuyor herhalde ya da ölümleri rakamlarla bize kanıksatmaya çalışıyor. Evet bu konuşmalar ve basına yansıyanlar artık silahların eskisi gibi süreci belirleyemeyeceği gerçeğini de gösteriyor. Yeni ve daha şiddetli saldırı ihtimallerine rağmen uçurumun kenarından barışla, hayata sımsıkı sarılacağımız inancını taşımak istiyorum.

Dahası ve asıl önemli olanı ülkenin dört bir yanından pıtrak gibi bitiveren barış inisiyatiflerinin seslerini her zamankinden daha çok duyurmalarıdır. Yaratıcı ve üretken eylem biçimleriyle ülkenin dört bir yanında hayatı savunanların sayısı daha hızla artıyor.

Barış için vicdanlar daha gür haykırmaya başlıyorlar. Barış için insanlar ayağa kalkıyor.

Referandum yaklaştıkça artması muhtemel provakatif ve daha da kanlı saldırıların olabileceği haberleri görsel ve yazılı basında günlük haber oldu. Ama her şey rağmen barış umudumuzu yok edemiyorlar.

Savaşın tarafları barışın da taraflarıdır. Taraflardan birinin diğerini yok ederek sonlandırdığı savaşların sonunda barış olmamıştır hiç bir zaman.

Barış insanlığın yaşama ve yaşatma arzusu ve yeteneğidir. Silahlara ve sözcülerine yenilmeyecektir.

Damarlarında insan kanı taşıdığının bilincinde olan herksin düşüdür barış.

Türk-Kürt-Çerkez-Laz-Rum-Ermeni-Arap olarak doğmaz kimse. İnsan olarak doğar. Ve barış insanın insan olarak kalması ve insan gibi yaşamak sevdasıdır.


Ali Rıza Üleç

09.07.2010, Almanya

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.