Rastgele

24 Eylül 2012 13:49 / 1603 kez okundu!

 


- Ver oğlum bakayım bana bir çay!

Masaya otururken kahvenin bahçesindeki dut ağaçlarının yaprakları usulcacık saçlarını okşamıştı. Çay isterken sağ eliyle saçlarını geriye doğru yatırdı...

Sandelyesini yan çevirip sağ ayağını dizden geriye doğru bükerek kıçının altına yerleştirip otururken herkesi selamladı Sarı İbram.

Sarı İbram’ ı gören Ahmet;

- Selam İbram amca, hoş geldin diye adeta bağırarak sandalyesini kapıp Sarı İbram’ın yanına oturdu.

- Selam be Ahmedim. Nasılsın bakalım? İyisindir inşallah.

- İyiyim iyiyim de be İbram amca.

- İyisin de... desi ne be Ahmetcik?

- Bak sana bişey diyecem ama kimseye deyvermicen tamam mı?

- Ne decen Ahmet, hele bir de bakalım sonra düşünürüz.

- Diyom ki, sen bana biraz yardım etsen de, ben kayık alsam. Hani ufaktan ufaktan balığa takılsam. Üç beş satarım, yavaş yavaş sana geri öderim. Biraz bende birikmişi var. Biraz da senden diye düşündümdü ben.

- Hade len ordan balıkçılık yapçakmış..... oğlum nerde kaldı bizim çay bak bi de Ahmet'e getiriver.

- Neden öyle diyon be İbram amca?

- Ya ne diyem be oğlancım. Sen hiç denize açıldın mı?

- Açıldım ya, hem de kaç sefer. Bak sor istersen Kıvırcık Rıza'nın teknesiyle kaç sefer balığa gittim.

- Hani kimseye demecen dediydin sorayım mı?

- Sor sor gari...

- Len kıvırcık. Rıza sana sesleniyom len!

- Bu Ahmetcik senle denize açıldığını söyler doğru mu der?

- Ha doğru der İbram efendi. Bir kaç kez bizilen çıkmışlığı vardır. Hani usta değilse de, denizde fırtınadan dalgadan falan korkmaz. Neden sorduydun?

- Heç işte. Ahmet öyle dediydi de.

- Bak sana bir şey diyem mi ibram efendi, hani bi koltuk çıkanı olsa şu Ahmetcik de nasiplense denizden diyom. Sonra Ahmet denizi sever be İbram efendi. Oluru varsa hani bir el uzatıver de oğlan rızkını çıkarsın denizden. Nasiplensin bu garipçik de.

Sarı İbram Kıvırcık Rıza’nın da oluru ile Ahmet’e kayık alacak kadar yardım eder. Günler aylar geçer, Ahmet kayığı ile balığa çıkar sabahın erken saatlerinde. Güneş hep kayıkta doğar üstüne. Karınca kararınca ağlarını salar suya sabahları erkenden. Sonra da ne çıkarsa allah bereket versin der. Yetinir ağlarına takılan kısmetine.

Sarı İbram efendi hayırlı bir iş yaptığı için de huzur içindedir. Ara sıra kahvede kıvırcıkla karşılaştığında, Sarı İbram efendinin sırtını sıvazlar kıvırcık.

- Hayırlı bir iş yaptın İbram, hayırlı bir iş yaptın. Allah razı olsun senden.

Ahmet altı yedi ay kadar önce köye yerleşmiş. Annesi ve babasını bir tarfik kazasında kaybetmiş. Ne yapacağını bilmez bir durumda köye gelmiş. Neden Elaçıklar köyüne gelmiş? Ne soran olmuş, ne de Ahmet kimseye bir şey anlatmış. Muhtar Salih efendi ona sahip çıkmış. Kayıkçıların barakanın yanındaki derme çatma kulübede kalması için ona izin vermiş. Ahmet kısa zamanda dürüstlüğü, yardım severliği ve çalışkanlığı ile köylünün sevgisini ve güvenini kazanmış.

Gece derme çatma kulubesine çekilince bir kaç bardaklık çaydanlığını küçük milangaz tüpünün üstüne yerleştirir mavi denizin sonsuzluğunda düşüncelere daldığında içini bir sıkıntı kaplar, daralır Ahmatçik. Böyle diyor sarı İbram. Ahmetcik.

Nasıl takılmıştı Ahmetçik denmesine. Gerçekten de bu kadar zavallı mı görünüyorum diye kendi kendine takılmıştı. "Cik cık"ların zavallılıkla hiç bir ilgisi olmadığını anlaması zaman alacaktı. Elaçıkları gerçekten de çok sevmişti. Bu nedenle de kendine çok kızıyordu. Bu sevgili insanlara yalan söylemiş, köye geçici olarak gelmiş ve bir yolunu bulur, başına da bir iş gelmezse karşı yakaya geçmek için geldiğini saklamıştı herkesten. Geçici işlerde çalışarak biriktirdiklerinin üstüne Sarı İbram’ın Kıvırcık’ın oluruyla yardım ederek kayık alınca hem içi burkulmuş, boğazı düğümlenmiş zor yutkunmuştu. Sevinmişti de öbür yandan. Sarı ibram’ın boynuna sarılmış, kucaklamıştı onu. Babasına bile böyle sarılmamıştı Ahmet. Adım bile yalan diye düşündü.Gözleri yıldızlara kaymasa belki daha da dertlenecek, zaman zaman yaptığı gibi kendinden nefret edecekti.

Çaydanlık ocakta tıkırdamaya başlamıştı. Bir yandan çayı demlerken bir yandan da kendisine haksızlık ettiğini düşündü. Ne yapsındı çaresizdi. Yalandan başka kim vardı güveneceği. Yalan söylüyordu ama sevgisinde saygısında hiç yalan yoktu Cemal’in.

“Cemal ne idin ne oldun sen oğlum. Daha da ne olacağından kelli. Bu mu devrimcilik. Komünistlik. Yalana dolana boğuyorlar seni“ diye düşünerek kendinle hesaplaştığı geceler kabuslarla uyanırdı uykusundan.

Bardağına, buharı yüzünü okşayan çaydanlıktan bir bardak çay doldurdu. Gündüz mavisi laciverte yazmış, geceyi selamlıyordu. Deniz hafif dalgalı, dalgalar kıyıdaki çakılların üstünden adeta kayarak Cemal’in çıplak ayaklarını okşuyorlardı. Bu anları çok seviyordu Cemal. Dalgalar yalnızlığını paylaşıyorlardı adeta. Sabret Cemal, sabret bir gün olur seni alıp karşı kıyıya bırakırız, sabret diyorlardı sanki.

Sabrediyordu Cemal. Sabırla çalışarak kayığın borçlarını bitirdi. Yavaş yavaş hazırlanması gerekiyordu artık. Kayığına çok iyi bakmalıydı. Geçerken bir sorun olmamalıydı. Bazan motoru indirir her bir parçasını temizler, yağlar, yeniden bağlardı parçaları biribirine.

Kıvırcık Rıza her defasında “acemi sevdası işte geçer oda alışır” zamanla derdi. Ahmet gülerdi Kıvırcık’a. Ah be Kıvırcık, bir bilsen neden böyle sevdalıyım, gerçek sevdam karşı kıyıdır bir bilsen; gene de sever miydin beni? Sahiden de Elaçıklara her şeyi olduğu gibi anlatsa, dese ki 15 sene mapusluğum var yatacak. Bu sebebten kaçmaya geldim. Size yalan söyledim, bağışlayın dese. Yok yok olmazdı. Giderken belki bir kaç satır yazar kahveye bırakırdı. Ya da en azından Kıvırcık’ a anlatsa mıydı? Ya da Sarı İbram gerçeği bilse gene de yardım eder miydi? İçini kemiriyordu bu düşünceler. Yapamayacaktı, ikisinden birine durumu olduğu gibi anlatmalıydı. Elaçıkların en sevilen sayılan insanlarıydı ikisi de. Köylüyü ikna edebilirlerdi.

Karşıya geçeceği günü kararlaştırmıştı artık Cemal. Ramazan arefesinde yol verecekti motoruna. Akşama yakın saatlerin en uygun olacağını düşünmüştü. Bütün hazırlıkarını tamamlamış, son hamle için kendi kendisiyle mücadele ediyordu.

Ne zaman sıkışsa yıldızlar koşuyordu yardımına. Yıldızların ışıklarına saatlerce bakarak gece ayinindeymiş gibi bazen yıldızların önünde secdeye varıyor, bazen de günah çıkarıyordu adeta. Nasıl da dost olmayı becerebilmişti yıldızlarla. İşte bu yüzden kendini çok seviyordu.

Yine zor bir anındaydı Cemal. Gerçeği anlatıp anlatmayacağını, anlatırsa kime anlatacağına karar vermesi gerekiyordu. Bir Marsa danışıyor, sonra dönüp büyük ayıya soruyor, sen ne dersin Samanyolu diye uzak, en uzaklardaki ışık kümesinden cevap bekliyordu. Bu sefer yakınlardan geldi cevap. Ay yüzeyindeki dağların tepelerinden bir ses Kıvırcık diye kulağına fısıldayıverdi.

Kararını vermişti. Kıvırcık. Gitmeden bir saat kadar önce konuşacak Kıvırcıkla kucaklaşacaktı. Arkasından birisi uğurola-rastgele desin istemişti nedense.

- Rıza abi, senle önemli bir mevzuda konuşmak istiyom. Bir saat kadar zamanın varsa benim kulubede bir çay içelim.

- Ne oldu len gene, ikinci bi kayık mı alcen? Yoksa bu garibi satıp işi mi büyütücen? Tamam tamam geliyom birazdan. Sen git, ben on dakka sonra geliyom.

On dakika on yıl gibi gelmişti Cemal’e.

- Eeee Ahmetcik, de bakam, ne deyvercen?

- Valla Rıza Abi nasıl desem, nasıl başlasam bilemiyorum.

- Ben bu akşam karşı kıyıya sürcem.

- Karşı kıyıya mı? Balık için karşı kıyıya olur mu len? Delirdin mi sen?

- Yok Rıza Abi balık için değil. Kaçcem. Ben kaçağım. 15 sene mapus cezam var...

Başlamıştı Cemal anlatmaya. Ne kadar konuştu, ne konuştu zaman akıp gitmişti. Yıllardır içinde biriken yalandan vicdanını acıtan ne varsa dökülüvermişti işte hep birden.

Kıvırcık Rıza ince bıyıklarını bir yana kaydırarak hafiften gülümsüyerek sevgiyle bakıyordu Cemal’e.

- Cemalım Cemalım Komünist Cemalım. Sen ilk değilsin Elaçıkların karşı köye yolcu ettiği. Öyle sevgili doğru ve dürüstsün ki; biz seni geldiğinin ilk ayında zaten yolcu bildik. Sıkma canını hadi kalk, yolcu yolunda gerek.

Cemal şaşkın şaşkın hıçkırarak Kıvırcık Rıza’nın boynuna sarılıverdi.

- Hadi sulu oğlan, gitme vaktin geldi. Sabah beri seni beklediğim yeter.

- Sabah beri mi, diye sordu Cemal.

- He ya, ne sandın dı?

- Şey Rıza Abi benim adım...

- Sus be deli oğlan, adının ne önemi var? Elaçıklardan bir komünist daha geçti karşıya. Bize de bir hikaye bıraktı geçti. Hadi yol ver kayığına. Yolun da, bahtın da açık olsun. Rastgele.


Ali Rıza ÜLEÇ

23.09.2012, Almanya

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
28 Ekim 2012 12:12

İffet Diler

Hep karşıya!
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.