Hem Suçlular Hem Güçlüler

23 Aralık 2009 13:22 / 1447 kez okundu!

 


“Memleketin efendisi köylüdür“ desek Atatürkçülük adına, kuşkusuz duyanlar yarım ağızla güler geçerler. Efendilik köylümüze her ne kadar Atatürk‘ ten miras kalsa da, rahmetli sağlığında bile köylüsünü topr-ağa‘ya kölelikten kurtaramamıştır.

Sonra da eli silahlı ve apoletli haki giysililer kendilerini memleketin efendisi ilan ederek, üstelik de bunu defalarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kafasına vura vura hatırlatmışlardır. Kuşkusuz her hatırlatma, memleketi yeni “efendiler“ eliyle doğanın bahşettiği nimetleri kullanarak zenginleşmekten mahrum bırakmış, dahası insanoğlunun yarattığı bütün evrensel değerleri de insanımıza çok görmüşlerdir.

Hükümet “açılım“a devam kararını ısrarla yinelerken, memleketin efendisi Karadeniz‘den kükremiştir. Tam da kendi kendime “ne oluyor memlekette yahu, apoletlilerin başı uzun zaman oldu sesi soluğu çıkmıyor, gerçekten de açılıyor muyuz yoksa“ diye düşünmekteydim ki, yanılmışım. Eee tabii bu kadar kışkırtmaların ardından “açılım”da ısrarcı olmak elbette birilerini kızdırabilir. Bazen acaba çok mu sabırsız olunuyor, demokrasi istemekte diye düşünmeden de edemiyorum. Gerçekten demokrasinin önünde nasıl güçlü ve gerçekten de çok örgütlü bir engelin olduğunu küçümsüyor muyuz acaba?

Neden paşaların tutuklanmayıp, paşa paşa evlerine döndüklerini bu güce mi bağlamak gerekir? Ergenekon soruşturmasının da ordu komutanlarına kadar dayanmasının ardından, "efendilerin efendisi" başka neden konuşsun ki. Konuşmasında, elimdeki sopayı kafanıza bir kez daha vurmadan akıllanmayacaksınız der gibi neden kükresin. “Kağıt parçası“ından korkmayacak kadar aslan yürekli efendilerimizi böyle tehditler savurmaya zorlayan yoksa kaybetmeye başladıkları güçleri midir?

Yoksa haklı mıyız? Çözüm daha fazla demokrasi olmalı bence. Cesaretle daha fazla demokrasi. Bir başka yazının konusu olmakla birlikte geçerken belirtmeliyim; daha fazla biber gazı değil, daha fazla demokrasi…

Ne dersiniz?

“Yıpratmak“ kelimesinin sözlük anlamı, TDK‘ nın internet sayfasında iki yanıt veriliyor:

Birincisi: Yıpranmış duruma getirmek, eskitmek

İkincisi: Mecaz, türlü etkenler ile eski gücünü yok etmek.

Ne kadar ilginç değil mi? TSK gibi önemli bir kurumun gerçekleştirdiği darbeler ve demokratik sürece silahlı müdehalelerinin bu kurumu nasıl da yıpranmış bir hale getirdiğini artık sadece dünya alem değil, sıradan vatandaşlar bile görmektedirler. Bu bakımdan TSK’ya yönelik yapılan eleştirilerin en başında siyasetin TSK’yı ne kadar çok yıprattığı ve onun kışlasına, asli görevinin başına dönmesinin onu yeniden güçlendireceği şeklindeki saptama ve yorumları birinci şıkta değerlendirdiğimizde, yeteri kadar yıpranmış bir duruma gelen eskimiş bir kurumun, çağdaş bir yenilenme sürecine ihtiyacını anlamak gerekir diye düşünüyorum.

İkincisi ise: Başbuğ’un açıklamalarına denk düşmektedir. Türlü etkenlerin en başında, gerek dünyada gerekse bölgede ve ülkede yaşanan değişimin etkisi ile “gerçekten de silahlı kuvvetleri yıpratan ve şimdiye kadar açıklanmamış, gizlilik bazen de devlet sırrı diye saklanan uygulamaların açıklanıyor olması, askeri bürokrasinin gücünü kaybetmesi sürecini ifade etmiyor mu?

Ne dersiniz?

Ben yıpratmak kelimesinin Türk Dil Kurumu’nun internet sayfasındaki karşılıklarını okuduğumda; iki sürecin birbirinin içine geçerek devam ettiğini anlıyorum:

“Yıpranma” sürecinde yenilenme. Yenilenme ya da “açılım” sürecinde güç kaybı.

Yani hem suçlular hem güçlüler.


Ali Rıza Üleç
18.12.2009- Almanya

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
21 Aralık 2009 14:21

Ferruh

Çok güzel yazılmış bir yazı.
"Daha fazla biber gazı değil, daha fazla demokrasi."
Katılmamak elde değil.
Güzel şiirlerinden sonra, bu güzel yorumları okumak iyi geliyor.
Hep sevgiyle kal Ali Rıza arkadaş.
Ferruh
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.