Hayatı kazanmak

12 Temmuz 2009 01:40 / 1402 kez okundu!

 


Artık arkamıza saklanmaktan vazgeçin.

Herkes Türkiye‘de çok önemli günler yaşandığı konusunda hemfikir. 

Yaşanan günlerin önemini demokrasi adına yorumlayanlardan tutun da, askeri vesayet rejiminin sallanmaya başladığından, hukukun üstünlüğünden, Evren’in intiharından, 12 Eylül’ün yargılanması gereğinden, uslanmaz darbe tezgahçılarından, “kağıt parçalarından” ve elbette başta işçiler ve memurlar olmak üzere bütün emekçileri bekleyen zorlu bir dönemin ilk işaretlerinden, barış çabalarından adalet arayışlarına kadar, sokak çocuklarından işçi çocuklara, tutuklu hükümlü, haklarında onlarca yıl hapis istenen çocuklara çok geniş bir alanda birbiri içine geçen karmaşık sorunlarla sarılmış bir süreç yaşanıyor.

Çoğunluk hükümeti olmanın iktidar demek olmadığını artık yaşarak gözlemleyebiliyoruz. 

Ya da “vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü“nün kimlerin iktidarının garantisi olduğuınu da yaşayarak öğreniyoruz.

Bir “kağıt parçasının” demokrasi adına ne kadar da önemli olduğunu, bütün arslan kükremelerine rağmen önemini yok saydıkça arttığını, yok saymak yerine iz sürmenin daha hayırlı olduğunu sanıyorum gelecek günler daha aydınlatacaktır.

Birçok gelişmenin sıradan vatandaşlar için anlaşılması zor gibi görünse de; biz, sıradan ayağa kalkarak basit bir soru soralım:

Bütün bu kızılca kıyamet halka hizmet yarışı mıdır? Kimin halkı daha fazla düşündüğünün kavgasını mı ediyor tepedekiler. Ya da kim memleketi daha fazla seviyor diye bir yarış mı yaşanmakta.

Elbette hiç biri değil. Bugünün Türkiyesi’nde bilgi, öyle eskisi gibi çok uzak değil sıradan vatandaşlara. Parmağını uzattımı saklısı gizlisi, akı karası, aydınlığı karanlığı, bileni birleştireni, hakkı hukuku, haklıyı mağduru, yoksulu işsizi, krizin mimarlarının krizi yönettiğini, kesilecek faturaların maliyetini, fakiri zengini, fakirleşenle zenginleşeni bir tıkla öğrenmesi mümkün bugün.

Zaman hızına erişemeyenleri değirmeninde acımasızca un ufak edecek. Zamanı kovalarken her ne kadar önde koşmak çok kolay olmasa da, yaratılan fırsatları değerlendirebilmek emekçiler, çalışanlar adına, barış ve adalet adına, hukuk ve demokrasi adına hayati önemdedir. Hayata sahip çıkıp çıkamamak becerisini gösterebilmek ya da hayatın önünde diz çökmek ikilemi içindeyiz sanki.

Evren Paşa hazretleri; “ halk 12 Eylül rejiminin yargılanmasını isterse intihar ederim” buyurmuşlar.

“Paşa hazretlerinin” canı yaşanan acıların diyetini öder mi tartışmasını bir kenara bırakarak yargılanmasının zamanı yakalamak adına, demokrasi ve barış adına, adalet adına önemini anlayarak, 12 Eylül’ün acılarını yeniden, yeniden halka, gençlere anlatmak , 12 Eylül’ün yargılanmasının Evren’in yargılanmasından daha önemli olduğunu, Evren’in yargılanmasının 12 yargılaması içinde gerçekleştirilirse ancak gerçek bir yargılama olacağı anlaşılmalıdır.
Evren, en küçük ayrıntısına kadar planlanarak Türkiye’ye dayatılan faşist bir rejimin sadece acımasız figüranıdır.12 Eylül sürecini yaşamış her insan duygularından arınarak Evren’e bakıp 12 Eylül rejiminin kendisini görmemezlik edemez. 90’lık Evren ölüp giderse 12 Eylül karanlığı yargılanmayacak mıdır?

Yaşanan her gelişme birbiriyle ne kadar ayrı gibi görünüyorsa da, o kadar birbiriyle ilişkilidir. 

Şimdi de bütün bu toz duman içinde işçileri, çalışanları yok olmaya mahkum edecek yeni kölelik yasaları çıkarılmaktadır. Eşyayı adıyla anmaktan kaçınılıyor olsa da, adına büro vs. dense de sonuçta işverenlerin maliyetlerinde azalma, işverenler için ucuz ve sorunsuz işgücü demek olan taşeronluk sistemi emekçilere dayatılmak isteniyor. İşçiler için çok hızlı bir yok oluşun yolunu açacak bu girişime, yukarıda da aktarmaya çalıştığım süreçlerle birlikte karşı çıkılmalıdır. Sendikalar zaman yitirmeden hem şu an çalışır durumda olan işçileri hem de işsizleri aydınlatmak için her şeyi yapabilmelidirler.

Avrupa’da yaşanmış ve hala uygulamada olan bu girişim işsizliği ortadan kaldırmak bir yana daha da arttırmış, emeğin hem kalitesini hem de değerini düşürmüştür. Üstelik böyle bir girişim en başta İLO sözleşmelerinde ve insan hakları evrensel sözleşmesinde belirtilen “eşit işe eşit ücret” ilkesine tamamen karşıdır. Uygulanması halinde de büyük bir eşitsizlik yaratacaktır. Çok daha düşük bir ücretle aynı işi yaptırabilecektir işverenler. Sendikalar ve emek örgütleri en azından bu uygulama karşısında kısa dönemler halinde (altışar aylık gibi) sözleşmeli çalışma önerileri geliştirebilirler.

Demokrasi – Barış- Hukuk – Adalet’i savunmak işte tam da bunun için aynı zamanda hayatı savunmaktır. Söz konusu olan bizim hayatımızdır, bizim geleceğimizdir. Karar süreçlerine aktif olarak katılmanın olanakları yaratılmadıkça halk adına, vatan millet adına kararlar alanların artık ne kadar halkı ve çalışanları düşündüklerini anlamamak için kör ya da sağır olmak gereken bir süreç yaşıyoruz.

Artık halkın adını ağızlarından düşürmeyenler halkın arkasına saklanmaktan vazgeçsinler.

Emekçiler, çalışanlar bu sürece ne kadar aktif ve örgütlü katılırlarsa, kendi geleceklerine o kadar sahip çıkacaklardır.

Unutulmamalıdır ki; işçilerin, emekçilerin, çalışanların, halkın intihar etmek gibi korkaklığı ve lüksü yoktur. Kazanacakları bir hayat vardır…

Ali Rıza Üleç
12.07.2009

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.