Futbolun aynasında insanlarımızın yüzleri - Ali Rıza Üleç/Müllheım

30 Haziran 2008 04:38 / 1594 kez okundu!

 

Futbolun aynasında insanlarımızın yüzleri Basel'de Ren Nehri üzerinde "Miettlerebrücke"nin bir tarafında bulunan Spiellman adlı kafenin terasındayız.Terasta bizden başka iki masa daha oturuyor. Mayıs ayının mevsime göre serin sayılabilecek bir günü. Hemen

Söz dönüp dolaşıp AB üyeliğini reddeden referandumdan sonra İsviçre'deki Türkler için yaşamın ne kadar zorlaştığına geldi. Garson Ali İsviçre'de yaşayan Türklerin diğer Avrupa ülkelerine giriş ve çıkışlarında vize zorunluluğunun yaşamlarını ne kadar zorlaştırdığını anlattı. "Türkler kendilerini İsviçre'ye hapsedilmiş mahkumlar gibi hissediyorlar. Ben İsviçre vatandaşıyım, benim için bir sorun yok ama vatandaş olmayan insanlar için durum çok zor." Ali, Sivas'ın Yıldızeli'nden. Çok uzun yıllar önce gelmiş buralara. "Siz nereden geliyorsunuz?" "Almanya Müllheım'den." "Ne güzel arkadaş sizle Türkçe konuşabiliyorum. Bazan Türkler geliyor, Türk olduklarını biliyorum. Ben Türkçe konuşuyorum onlar Almanca cevap veriyorlar. Bazıları da neden Kürtçe konuşmadığımdan yakınıyor. Kürtçe bilmediğimi söylüyorum, beni anlamıyorlar. Sizin gibi rahat ve açık konuşan çok az Türk geliyor buraya."



Bir kaç arkadaşın ismini soruyorum tanımadığını söylüyor. Bir saate yakın kaldığımız kafeden ayrılırken Ali; 11 Haziran'da mutlaka burada olun. Türkiye-İsviçre maçından önce bütün Türk basını burada olacak. Bizi basın toplantısına davet ederken gözlerinin içi gülüyordu Ali'nin. Futbolun bambaşka bir sihiri var. Basel'de oynanan Portekiz maçından sonra 2-0 mağlubiyetin ardından özellikle Almanların dilinde alay konusu oluyorduk. Golü koklayan adam diye nitelediğim Semih ve orta sahanın patronu bu çoçuk dediğim Arda'nın yedek kulubesinde beklemesi Fatih hocanın hatası diye düşünüyordum. Daha sonraki maçlarda bu iki ismin oyuna girmeleriyle kazanılan maçlar insanlarımızın yüzünü güldürmeye başlamıştı. İnanılmaz maçlar kazanılıyor, olmaz oluyordu. Futbolun sihiri Alman-İtalyan-Fransız-Rus-Türk bir çok ulustan insanları biribirine yaklaştırıyordu. Galibiyetlere seviniliyor, mağlubiyetler de de neşeli bir hüzün yaşanıyordu. Türkler için ise bambaşka bir anlamı vardı Avrupa kupası maçlarının. Galibiyetlerin getirdiği coşku sokaklara taşarken yılların biriktirdiği ezilmişliği en kestirme yoldan "ben de varım" haykırışlarıyla isyan ve sevinç bir arada yaşanıyordu sanki. Taraf olmakta zorlanan insanlarımız çok kolay taraftar olabiliyolardı. Taraftar olarak kimliklerinde saklı kalan kanayan bütün acılarını, sıkıntılarını galibiyetlerin, hele de son dakikada gelen galibiyetlerin coşkusu ile kendini daha bir Avrupalı olarak görüyordu. İnanılmaz şeyler oluyordu futbolda. Türk mucizesi olarak basında değişik kalemlerin çok farklı açılardan ele aldıkları son dakika galibiyetleri Almanya'daki Türkler için iki kat daha mucize olarak algılanıyordu. Birlikte seyredilen maçlarda son beş dakikaya mağlup girerken; "Bitti bu iş buraya kadar diyen arkadaşına; "Daha bir dakika var dur gitme diye uyaran diğer arkadaşın son saniye golü ile gelen beraberliğe sevinci, kucaklaşmaları, penaltılarla tur geçildikten sonra Almanlara dönerek; "Şimdi sıra sizde, bizi bekleyin biz geliyoruz... diye haykırmaları. Almanların, "Bekliyoruz" derken "Türk mucizesinin" onların da yüreklerine nasıl korku saldığını yüzlerinden okunabiliyordu. Nobel'e sevinmeyen Türkler, yarı finalle coşuyor, sokaklara taşıyorlardı. Milyarlarca Euro'nun harcandığı, milyonlarca izleyeni olan, bu kadar etkili ve yaygın bir endrüstrinin büyük organizasyonu, Avrupa şampiyonluk turnuvasında kazanılan başarılar; göçmenlik koşullarında aşırı ırkçı ve ayrımcı uygulamalar altında yaşayan Türklere, son zamanlarda artan saldırıların yarattığı korku ve endişeleri de unutturuyordu.



Bu gün dünya basının manşetlerine konu olan Türklerin özellikleri değişik nitelemelerle ilgi çekiyordu. Hırvatistan takımının antrönörünün söyledikleri bana çok ilginç geldi."Türkler iyi takım. Ama onlarda iyi olmanın ötesinde bir şeyler var, ama ney bilemiyorum... Zaman zaman fanatizm rüzgarlarının etkisinde, aşırı milliyetçi çizgiler de taşısa, galibiyet; hele de yarı final rüzgarlarının yüzleri okşamasının yarattığı sevinç ağır basıyor. Almanya' nın ARD televizyonunda maçı anlatan spikerin; eğer maçın sonucu penaltılara kalırsa Hırvatların iyi penaltıcılarının olduğunu ve Türklerde iyi penaltı atacak kim var diye sorduktan sonra bir iki isim saymakla yetinip Türklerin kaybedeceğini söylemesi ve maçın sonucu. Ne dersiniz? Söz yok gol var! 4-2 Türkiyenin attığı gollerde sevinerek ayağa fırlayan PKK'lılar gördüm. Dahası maçların içinde yaşanan örneğin, Polonya'ya attığı golden sonra sevinemeyen Polonya asıllı Alman oyuncu Padolsky ya da İsviçre takımında oynayan Türk asıllı Hakan Yakın'ın Türkiye'ye attığı golden sonraki burukluğu, sınırların giderek kalktığı dünyada futbolun geleceği adına önemli kareler olarak kalacak.



Türkiye Avrupa şampiyonasında yarı finalde. İnsanlarımızın işe, okula giderlerken, sokakta, pazarda, alışverişte yüzü gülüyor. Geçici de olsa yaşanılan başarının kalıcı etkileri de olacaktır mutlaka....



Bir gün insanlarımızın Demokrasi ve Barıştan yana aynı heyacanla taraf olmaları dileğiyle...



Ali Rıza Üleç

21.06.2008


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.