Ege ve Deniz’e ağustos mektupları-1

13 Ağustos 2009 01:39 / 1628 kez okundu!

 


Nasıl da öyle bir şey demeden bırakıp gittiniz beni. Ben daha on aylık bir yavruyum. Böyle bırakıp gitmelere alışkın değilim. Dolaşmaya çıktığımda babanız anlattı Türkiye’ye gitmişsiniz. Bir ay kalacakmışsınız. Ne kadar da uzun bir zaman benim için bilseniz.

Rıza, yani babanız “ben alışkınım” falan diyor ama bakmayın öyle dediğine. Size bir şey söyleyeyim mi? Uyuyamıyor geceleri. Bana kalırsa hem sizi hem de Meluş anneyi çok özlüyor. Hem de daha şimdiden. Yok efendim o “ne hasretler çekmiş”miş. 

Dili öyle diyor amma, bakın benden duymuş olmayın ama galiba o, yani babanız için ayrılıkları bir saat de, bir gün de, bir yıl da olsa bütün, ayrılıklarını dolu dolu özlemle yaşıyor.

Bugün Deniz’in odasında çalışmaya başladı babanız. Acayip acayip sesler çıkaran hiç görmediğim alet ve makinalarla çalışıyor. Bir şeyleri hem yıkıyor hem de sonra yeniden yapıyor. Eyvah, ağzımdan kaçırdım. Size bir şey anlatmayacağım diye söz vermiştim ona. Aslında benden duymamış olun; “ kızlarıma büyük süpriz yapacağım” diyor.

Ben size aslında çok kırgınım. Baba için, Dadi için resimler yapmışsınız, bana bir şey yapmamışsınız. Hele deniz Rıza’ya küçük bir role kağıt vermiş. Dün roleyi açtı. Deniz kendi resmini yapmış. Gözleri doldu Rıza’nın ağlayacak neredeyse, ne kadar duygulu bir adam bu böyle. Resmi bilgisayarın yanına duvara astı. “Deniz bana anlatmak istediği her şeyi bu resimde anlatmış” diyor bana. Sonra da aman babasının bıdılıkı, kocaman yürekli sevgili kızım benim. “Ben şaşırıyorum bazen beni de kızıııım diye çağırıyor ya bazen. Ben de sandım ki bana diyor sevgili kızım diye. Kuyruğumu sallayarak kucağına sıçradım. “Ne o Leydi sen de çok özledin değil mi?” dedi.

Ben de çok özledim tabi. Siz gidince birden ev o kadar sessizleşti ki. Rıza bir kaç gün işe gitti üstelik. Ben Dadi ile kaldım. O da hep bulmaca çözüyor. Öffff, ne zaman geleceksiniz yahu. 

Bugün Timo’nun ayağını arı sokmuş. Kocaman bir sargı bezi ayağında babası Markus yukarı odasına götürüyordu. Ayağını sarılı görünce biz önemli bir şey oldu sandık. Tabii Timo’nun canı çok yandığına göre önemli olsa gerek.

Rıza bazen bilgisayarın başına oturdu mu her şeyi unutuyor. Kürt sorunu mu varmış, Türkiye’de çok önemli gelişmeler mi oluyormuş... Ah Leydi ah deyip duruyor; “tarihi fırsatlar bunlar tarihi fırsatlar”. Demokrasi diyor, barış diyor. Bir de adalet mi ne varmış, biliyor musun çocuklar, böyle zamanlarda babanız kendini tamamen kaybediyor. Eskiden olsaymış şimdi sokaklar meydanlar dolar taşarmış. Fabrikalardan işçiler, okullardan gençler, memurlar köylüler falan bütün memleket bayram yeri olurmuş. Sanki, çok uzaklarda bir yerlerdeymiş gibi, var mı yok mu belli olmuyor.Üst üste bir çok kez yemeğe çağırıyorlar, her seferinde “tamam geliyorum” diyor ama tık tık tıklamaya da devam ediyor.

Bugün çok yorulmuş benimle gezmeye gelmedi. Ben Duygu ile gezdim bugün. Oysa ben bugün beraber gideceğiz diye seviniyordum. Dün ne kadar çok sevinmiştim. Uzun süre yüzmeme izin vermişti çünkü. Ben bugün de yüzeceğim diye sabırsızlıkla beklerken beyefendi yorgunum ben bugün yürüyemeyeceğim demez mi?

Neyse bugün Duygu sağ olsun gezip geldikten sonra beni bir güzel yıkadı. Çok rahatladım inanın. Ya sizi özlüyorum özlemesine de sanki siz yokken benimle daha mı fazla ilgileniyorlar acaba?

Ah Panter ah! Biliyor musunuz ameliyat oldu. Sol gözünü aldılar Panter’in. Tümör varmış. Gözünü kaşıyıp ta dikişlerini patlatmasın diye başına bir koruyucu takmışlar. Eve gelince ne yalan söyleyeyim ben çok korktum. Hiç böyle şey görmemiştim. Tanıyamadım tabii. Hani koklamasam zaten tanıyamayacağım. Ameliyattan sonra daha uzun yaşarmış doktor öyle söylemiş. Biliyor musunuz iyi ki siz burada yokken ameliyat oldu Panter. Öyle sanıyorum ki onu hiç böyle görmek istemezdiniz. Duygu tümör olduğunu duyunca ne kadar çok ağladı anlatamam. Ya sanki bu kız adına layık bir kız. Bu kadar da hayvan sevgisi olur mu? Acaba beni de bu kadar çok seviyor mu? Rıza arasıra koruyucuyu Panter kendini temizlesin diye çıkarıyor. Sonra da başında bekliyor gözüne eli gitmesin diye. Panter de oldukça yaşlıymış çocuklar biliyor muydunuz. 19 yaşında. 19 yıldır bu evdeymiş yani. Sizden benden önce yani. Ama olsun evde kalan son kedi Panter. Bayan ben üzülüyorum. Yanına yaklaşıp koklamak istiyorum ama bana hırlıyor. Korkuyorum yahu şu ufacık cılız tek gözlü ihtiyardan.

Ben Meluş anneyi de çok özledim. Rıza,”ne o Meluş anneyi mi arıyorsun. Bak işte, bizi özlemez görüyor musunuz kadın dayanışmasını. Leydi hanım durun bakalım daha anne bile olmadan ne bu dayanışma böyle. Bak dikkat edin damatlarla birlikte erkek nüfus da artmaya başladı evde haaaaa. “Rıza ne demek istedi anlamıyorum ama “haaa”yı baya uzattı.

Eee çocuklar sizler ne yapıyorsunuz? Çamlık kamping bu sene çok güzelmiş ha... Rıza, Şahin Restoran’ın da çok güzel olduğunu söylüyor. “Şahin Restoran, sakin, sessiz tadını çıkara çıkara balık yenecek en güzel yermiş Ayvalık’ta. Çamlık koyu aynı Şahin gibiymiş. Sessiz sakin ve acılarını içi kanayarak yaşayan, öfkesini ve isyanını sevgiyle bastıran bir koy burası Leydi. Umarım Şahin bir gün mutlaka adını taşıyan bu restoran da balık yer.”

Ben bir şey anlamadım yine çocuklar, babanız böyle işte.

Hadi size iyi geceler.

Kapat artık şu kurutmayı bir saattir alarm çalıyor.

Hoşça kalın çocuklar,

İyi uykular yarın buluşmak üzere... 

Tabi ki yine burada. 

Leydi- Müllheim 
13.08.2009

Leydi'nin fotoğraflarını görmek için:

http://www.izmirizmir.net/bilesenler/galeri/resim.php?resim_no=1496
 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.