“Ayrımcılık” anlaşılır gibi değil..

18 Mart 2009 12:44 / 1746 kez okundu!

 

İzmir’in en “mutena” semtlerinden birinde, en çok katlı, en bakımlı, en şık bir apartmana, uzun soruşturmalardan ve araştırmalardan sonra bir aile babasını almışlar işe. Köhne bir yerde, belki de kalorifer dairesinde yer verilmiş kendisine. “Görevli” yazılmış ziline.

Gel zaman, git zaman alışmış işine. Apartmana göz kulak olur, kaloriferi yakar, bacayı temizler, kömürleri taşır, servise çıkar ve apartmanı temiz tutarmış azimle. Aynı zamanda temiz giyinir, güzel konuşur, sizi-bizi-beyi-hanımı da yerli yerinde kullanırmış gereğince. Apartmanı düşmanlardan korur, deterjanı tutumlu köpürtür, asansörü tamir edermiş bazen. Seyyar satıcıları, anketçileri, iti uğursuzu içeri sokmazmış asla. Hepi topu, apartman sakinlerini huzur ve güven içinde yaşatmakmış görevi.

Kocaman apartmanın, küçücük barınağından her şeye yetişirmiş bu adam. Evleri sıcak ve temiz tutar, kömürü idare eder, ufak tefek tamiratları yapar, neye ihtiyaç varsa koşup karşılarmış anında. Takdir edersiniz ki bir kişi yetişemezmiş bu işlere. Tek sigorta, tek maaş, tek bordro ile aile boyu bir vazife! Karısı temizliğe gider evlere, çocuklar servise çıkar gerektikçe, koşar geciken faturaları öder. Sonra aidatları toplar, toplayamaz, yazın maaşını alamaz, apartmanda kuş uçsa ondan sorulur. Sorun yoksa Allahtan, sorun çıkarsa onlardan bilinir.

Ve tabii sulu yemekler kaynar ocakta, bereketi artsın diye bolca soğan kavrulur, salça yanar tencerede, konuk gelir köyden kente.. Yani o evler biraz dolup taşar dışarı doğru. Ses duyulmaz doğrusu ama yemekler koku yayar, kalabalık istiflenir içeride. Onlar da yani vanilyalı aşlar yapmazlar evlerinde. Apartman yöneticileri nedense akıl etmezler güzel bir aspiratör takmayı kapıcı dairelerine.. İhtimal ki şikâyet üretmek, sorun payı bırakmak gerektir herkese.

Neyse konumuz kapıcılar değil yine de; çok daha mühim bir mesele. Uluslararası, enternasyonal, diplomatik, politik, popülitik, seçimsel, etnik, semitik, anti semitik bir mesele. Şimdi böyle laflar ediyorum ama aslında siyasetten hiç anlamıyorum. Çok şükür artık bunu yani anlamadığımı biliyorum. Ancak çok tehlikeli bir şey olduğunun farkındayım. O kadar ki, ateşle oynamak filan vız kalır yanında!

Özetle, günlerden bir gün Davos’ta kahramanlık yapmış bu ülkenin başbakanı. Sahip çıkmış Gazze’deki insanlık dramına ama biraz dozunu kaçırmış dinsel terazinin. Büyük tezahüratla karşılanmış vatan topraklarında. Emret başbakanım asalım, keselim diyenler olmuş hatta. Pek çok yorum yapılmış Davos hakkında. İç politika, dış politika, orta doğu, sağ, sol vs vs. Aradan az bir zaman geçmiş ki, aşure ayı vesilesiyle evlerde buğday kazanları kaynamaya başlamış. Ne tesadüf, Gavur İzmir’de, o mutena semtte, o şık apartmanda, bir hanımefendi de kalkmış aşure yapmış sevabına. Gelmiş demiş ki kapıcının karısına; al bunları dağıt konu komşuya. Ancak demiş, bu çocuk katili Yahudilere verme…

Ki aynı günlerde Yahudiler de buğday kaynatırlarmış. Aynı ve tek baharın, tüm insanlığı besleyen aynı toprağın, din-dil-ırk-mezhep farkı gözetmeyen aynı ağacın uyanışını kutlamak için. Belki de yeryüzünün en eski inançlarından birinin izinde, kışı yeraltında geçiren kimi tanrıların eşleriyle buluşmasını kutsayan..

Yaa, işte böyle garip bir şey ayrımcılık. Şu dünyanın gördüğü belki de en temelsiz en yapay şey ayrımcılık. Ve en kolay yayılan, en derinden vuran bir insanlık dramı! Hangi din kendinden menkul, hangi gelenek, hangi değer tek kavmin malı, hangisi diğerinden üstün, hangisi diğerinden farklı özünde?

10.03.2009

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.