Hrant’ın Türklerinden olmak...

18 Ocak 2009 20:41 / 2857 kez okundu!

 

Bu ülkede "sonuna kadar sadık kalınmadığı sürece, "en sadık" olmak ancak ölümle ödüllendirilirmiş ve meğerse güvercinleri de vururlarmış... Rasim Ozan Kütahyalı, ruh halimizdeki güvercin tedirginliğine ayna tutuyor...

Hrant’ın Türklerinden olmak...

Hrant’ın katledilmesinin hemen ardından Etyen Mahçupyan “Türkler” başlıklı bir yazı kaleme almıştı... O yazıyı okuduğum gün başka yazı okuyamaz hale gelmiştim. O gün o yazıyı defalarca okudum. İstem-dışı biçimde bir yandan ağlıyor, bir yandan da o yazıyı yeniden ve yeniden okuyordum... O günüm tamamen o yazıyla geçmişti...

Öbür gün kendimi toparlayıp “Etyen’in Türklerinden olmak” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Hrant’ın katlinden hemen sonra, Hrant’ın “O benim aklım” dediği can yoldaşının kalbinin derinliklerinden kâğıda aktardığı cümlelerin insan olma vasfına sahip her Türk’ü etkileyeceğini düşünmüştüm... Sadece özgürlükçü, demokrat olanlarını değil, bir nebze insaf ve vicdan sahibi her Türk o içten satırlardan etkilenir sanmıştım... O sebeple, inançla “Etyen’in Türklerinden olmak vaktidir...” diye bitirmiştim yazımı...

Yanılmıştım... Tam aksine o yazı Hrant’ın cenazesi bile henüz kalkmamışken Etyen’in aleyhinde kullanılmaya başlandı. İnanamıyordum... Bu toprakların egemeni, efendisi olmayı kendine verilmiş ezeli bir hak olarak gören, diğer Türkiye halklarına tahakküm etme kudretiyle kibirlenen o gaddar Türk ruhu Hrant’ın katliyle bile birazcık olsun yumuşamıyordu... Hrant’ın can dostunun, bu cinayetten sonra Türklere karşı bir nebze sitemkâr ifadeleri bile o faşizan Türk’ün gözünü döndürmeye yetebiliyordu...

Etyen’in yazısında geçen “Çocukluğumdan beri ve özellikle siyaset yazmaya başladığımdan bu yana babam sık sık geçmiş örneklere dönerek fazla kendimi yıpratmamamı, çünkü ‘bu Türklerin değişmeyeceğini’ konuşmasının bir yerine iliştirirdi. Kendi babası da ona hep bunu söylemiş ve nihayette haklı çıkmıştı” ifadelerinin Hrant’ın cenazesinde yürüyen birçok Türk tarafından da hoş karşılanmadığını işitiyordum çeşitli ortamlarda... Bu cinayete çok üzülmüşlerdi, lanetliyorlardı katilleri ama bir Türk olarak kendilerinin bir sorumluluğu yoktu...

Özünde vicdanlı olduğuna inandığım bu Türkler, Ermeni soykırımı meselesinde de benzer bir tavırla,1915’de olanlara üzüldüklerini, ama özür gibi bir borçlarının olmadığını söylüyorlardı... Ogün Samast zihniyetinde olmadıkları gibi, İttihatçı Talat Paşa zihniyetinde de değillerdi, dolayısıyla bir sorumlulukları yoktu...

“Benim ‘Türk’ dediğim insanların hayatımı, günümü, fikirlerimi, iç dünyamı paylaştığım can yoldaşlarım olduğunu nasıl es geçebilirim? Ama eninde sonunda diğer ‘Türk’ün ortaya çıkıp her şeye damgasını vurduğu gerçeğini de nasıl görmezden gelebilirim?” demişti Etyen o yazısında...

İşte yukarıda bahsettiğim vicdanlı ama idraksiz Türk tavrı, diğer Türk’ün, Hrant’ı hazmedemeyen, onun varlığına bile tahammül edemeyen Türk’ün hep galip gelmesini sağlayan tavırdır...

O patolojik Türkler karşısında vicdan ve idrak sahibi Türkler sorumluluk alarak, öne çıkarak mücadele etmek zorundadır... Hem tüm gayrımüslim kardeşlerinin, hem bu faşizan Türklerin gözünde adım adım “gayrımüslimleşen” Kürt kardeşlerinin diyemeyeceği, demekten çekineceği şeyleri de yüksek sesle ifade etmek zorundadır vicdan ve idrak sahibi bir Türk...

“Ben yapmadım, bir sorumluluğum yok” gibi sözler tuzu kuru, sağduyusuz Türk’ün sözleridir... Bu topraklardan Ermeniler sökülüp atılırken bıraktıkları servete de sadece birkaç İttihatçı mı kondu acaba? Dolaylı olarak bedavadan ya da az bir bedelle bu malları zimmetine geçiren Türk ve Kürt çok mu az? Ermenilere ait malların dökümü bu devletin arşivlerinde var. O dökümlerin açıklanması ve hukuki olarak gereğinin yapılmasını isteyen kaç Türk gördünüz bugüne kadar? Hrant’ın katline üzülüp, bu konuda sessiz kalma hakkımız var mı?

Bir Ermeni aydını “Mülk iadesi gibi bir talebimiz yok” diyebilir. Geçenlerde Liberation’da Jean Kehayan’ın yazdığı gibi mesela... Fakat bir Türk aydınının “Tamam katliamlar olmuş da, öyle mal, mülk, tazminat falan, bunları geçiniz” gibi bir tavrı olamaz. Ahlaken bunu diyemeyeceğini bilir vicdan ve idrak sahibi bir Türk... Hrant’ın Türklerindense bilir, bilmesi gerekir...

Rakel Dink’in söylediği “Bir bebekten bir katil yaratan karanlık”a karşı da tarafsız kalamayacağını bilir Hrant’ın Türk’ü... “Ne şu, ne bu” kolaycılığına sığınamaz... “Ben valiyim, eşkıya değilim, kıyım emrini uygulamam, kimseye de uygulatmam” diyen Ankara Valisi Hasan Mazhar’ın manevi torunu olmak ister bir onurlu Türk... “Ben o katliamları işlemedim, karışmadım, suçum yok” demenin o katillerin işine yarayacağını idrak eder çünkü...

“Ermeniler olarak yarını hangi Türk’ün belirleyeceğini merak ediyoruz. Ve gönlümüz bir güvercin tedirginliği içinde bizim can yoldaşlarımızın bu insanlık sınavından yüz akıyla çıkmasını diliyor...”

Evet, hangi Türk’üz biz?

Hrant’ın katlinin ikinci yıldönümünde bu sorunun muhatabı hepimiziz...

Rasim Ozan Kütahyalı

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.