Hep sadýk kal ya da öl!
19 Ocak 2011 00:56 / 2508 kez okundu!

Sonuna kadar "sadýk" deðilsen, "en sadýk" olmanýn bedeli bizim ülkede güvercin tedirginliðinde yaþamaktýr hatta ölümdür. Þevket Yalaz'ýn çizgileriyle hayali Hrant Dink heykeli þimdilik sitemizin sayfalarýnda duruyor ve sabýrla bekliyor. Neyi? Güvercin tedirginliðini taþa iþleyecek bir ustayý, buna yüreðinin meydanýný açacak bir belediye baþkanýný, buna ucube demeyecek bir politik lideri, heykele sahip çýkacak gönlü geniþ, vicdaný engin bir vatandaþ topluluðunu...
Þimdi yapýlmaya kalkýlsa ucube kategorisine gireceðinden heykelin sadece hayal olarak kalmasý da bir olasýlýk... Kategorinin kendisini deðiþtirerek ancak çýkabiliriz bu kýsýr döngüden... Onu yapacak olan da yüzbinlerin, milyonlarýn birleþmesi ve hesap sormada kararlý davranmasý...
Yazýlacak nerdeyse her þeyin yazýldýðý bir ortamda mevcut adaletsiz, iðrenç kararsýz dengeyi bozacak tek þey bu!
2007'de Hrant'ýn ölümü sonrasýnda yazdýðým bir yazýyý köþeme yeniden aldýðým için umarým baðýþlanýrým. Tüm cenaze töreninde göðsümde taþýdýðým fotoðrafý da yazýya ekliyorum bu kez. Kendi yazýcýmdan çýktý alarak yakama iliþtirdiðim resim, yürüyüþte fark ettim ki sadece benim yakamda vardý. O resmi saklýyorum.
------------------------------------------
Hep sadýk kal ya da öl! "En sadýk" makbul deðil...
Nazik bir konuda kalem oynatmanýn zorluklarýna raðmen, Ermeni sorunu konusunda, ülkesini seven her kiþinin yapmasý gerekeni yapacaðým. Yani elinden gelen neyse o yolla bu sevgiyi göstermeyi… Bazýlarý silahý, þiddeti seviyor, onu biliyor, "sevgi"sini öyle gösteriyor, ben kalemin, gerçeðin ve dürüstlüðün gücüne inanýyorum...
Suçlu kim mi?
Saha epeyi kalabalýk barýndýrýyor… Yýllardýr bir kuru özrü bile onlara çok görenler, Osmanlýnýn yanlýþ miraslarýna yanlýþ biçimde sahip çýkýp kendi yapmadýðý pislikleri cumhuriyetin halýsýnýn altýna süpürenler, Türkiye Cumhuriyeti'ni töhmet altýna sokanlar, milliyetçi Ermenilere karþý ülkesini, Türkiye'yi aslanlar gibi savunan Hrant'ý, artýk ne olduðu çok iyi bilinen bir tuzakla ortadan kaldýranlar, kaldýrýlmasýna göz yumanlar, okuduðunu anlayamayan, hukuktan anlamayan hukukçular, katille övünç fotoðrafý çektiren polisler, kendi ihbarcýsýný bile ciddiye almayan derin teþkilatlar, iðrenç cep konuþmalarý, bu kiþiler hakkýnda soruþturmaya gerek görmeyenler, 301. madde þakþakçýlarý, basiretsiz politikacýlar...
Bir de iki arada bir derede kalýp da, kendi derin devletinin ezberlettiði resmi tarihin zincirlerini tüm çabasýna raðmen kýrmakta zorlananlar, ermeni katliamý denince sadece Ermenilerin öldürdüðü müslümanlarý anýmsayanlar – ki sayýlar yaklaþýk 1/10 ölçeðinde olsa da, bu da aðýr bir gerçektir-, bir türlü tutarlý demokrat, saðlam bir hümanist çerçeve içine kendini oturtamayanlarýmýz var ki…
Örneðin Almanya'da Türklere yapýlan ýrkçý saldýrýlar karþýsýnda Almanlarýn ya da, deprem sýrasýnda Yunanlýlarýn söylediði "hepimiz Türküz" sözlerini önce –belki hala- anlayamayan ama yeri gelince övünme vesilesi yapan bizler, Hrant'ýn ölümünün ülkemiz için sembolik anlamda büyük önem taþýdýðýný bile hala kabullenemedik. Tüm dünyanýn anladýðý "hepimiz Hrantýz" sözlerinin ardýndaki derin insancýllýðý milliyetçilikle yaralanmýþ bizler, bizlerin çoðunluðu ne yazýk ki algýlayamadý, algýlamak istemedi. Evet dedi, tamam dedi ama sonuna ama, fakat, lakin'i ekledi. Oysa her ama fakat lakin vataný yanlýþ biçimde 'kurtarma' iddiasýndaki katillere kuvvet verdi, onlarý cesaretlendirdi.
Çocuk Millet
Soyutlamayý sevmemek, eli yanmadan elini çekmemek, yaptýðý yanlýþ, halýnýn altýna sürdüðü pislik görünürdeyken bile, anne babasýna hayalindekini anlatmakta ýsrar etmek çocuklara özgü tipik davranýþlardandýr…
Bir anlamda çocuk millet olmanýn tüm belirtilerini gösteriyoruz. Hrant’ý diaspora Ermenilerinin öldürmesini çok isterdik. Aslýnda siyaset ve suikast gözüyle baktýðýmýzda bunun için yeterince nedenler vardý ortada. Türkiye meseleye ýlýmlý yaklaþmaya baþlamýþtý, ülkesinde ermeni katliamý konusunda her yönüyle konuþulabildiði konferanslar, zor da olsa düzenlenebiliyordu. Bu durum Ermenistan’ýn demokrasi’den uzak yanýný daha da ortaya koyuyordu, Ermenilerin içindeki kimi intikamcý çizgiler dünyada yavaþ yavaþ destek görmemeye baþlamýþtý. Öyle ki Türkiye Ermenilerinden bir gazeteci, onlarýn karþýsýna dikilip, kocaman kocaman laflar edebiliyordu. Geçmiþinde onlarca diplomatýn kanýný ellerine bulaþtýrmýþ bir örgüt doðurmuþ –Asala- bu geniþ ve farklý renkleri barýndýran topluluk elbette suikast-siyaset gözlüðünü de takarak Hrant’ýn hakkýndan gelmeyi düþünebilirdi. Üstelik bir taþla epeyi kuþ vurmuþ olacaktý. Türkiye’nin adý yeniden kötüye çýkacaktý. Karþýlarýna Hrant gibi demokrat düþünceli, kendi topraklarý olarak gördüðü Türkiye’yi gerçekten seven, Türkiye’yi kimi konularda eleþtiren ama ondan daha büyük eleþtirileri Diaspora Ermenilerinin radikal kanadýna ve Ermenistan yöneticilerine yönelten biri ortadan kalkmýþ olacaktý. Ülkedeki ermeni meselesi konusundaki ýlýmlý yaklaþýmlarýn dibine dinamit koyulmuþ olacaktý. Ülkede milliyetçi, ýrkçý eðilim patlama yapacaktý, ýlýmlý, demokrat eðilimlerin önü kesilmiþ olacaktý. Vs vs. Diaspora’nýn, Ermeni davasýnýn haklýlýðý bir kez daha kanýtlanmýþ olacaktý. “Bakýn iþte, 2000’li yýllarda, kendi vatandaþýnýn sözlerine tahammül edemeyenler onu öldürüyor, 100 yýl önce bunlar neler yapmazdý, nitekim yapmýþlardý…”
Büyük bir komplonun parçasý olarak önceden öngörülüp Hrant’ýn ölümü böylece yaþama geçirilseydi tüm bu yaklaþýmlar geçerli olacaktý.
Hrant öldürüldü.
Komplo yaþama geçmeye baþladý. Ancak bir farkla, Hrant Dink’i kendi ellerimizle öldürmüþtük. Kendi ayaðýmýza kurþun sýkmýþtýk. O kadar çocuk millet haline gelmiþtik ki, geçmiþte bu topraklarda Farabi’yi, Ýbni Sina’yý var etmiþ, Mevlana’yý Yunus’u yaþatmýþtýk ama þimdi felsefenin köküne kibrit suyu ekmiþtik. O kadar kopmuþtuk ki ironiden, felsefe’den acý alaydan; Nasrettin Hoca’nýn torunlarý olmayý bile hak etmez hale gelmiþtik. Hrantýn yazýlarýný anlamamýþtýk.
Hrant Dink’in Agos gazetesinde seri olarak yazdýðý yazýlardaki acý dile, ironiye, ince göndermelere aþinalýðýmýzý yitirmiþ, ellerimiz siðil dolmuþ, yüreðimiz nasýr, empatiyi unutmuþtuk. Sanmýþtýk ki ‘Türk kaný zehirlidir’ diyor. Yazýlarý gerçekten okumadan fikir sahibi olmuþtuk. Nitekim bu fikir sahiplerinden biri de aldýðý görevi yerine getirivermiþti zaten.
Oysa þu adreste hala duran yazýlara ulaþmak çok kolaydý. Merak eden, gerçeði öðrenmek isteyen için yani, çok kolaydý… (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=166485) Ama galiba günümüzde imaj daha önemliydi ve bu imaj yanlýþ biçimde oluþturulmuþtu bile. “Hrant Türk düþmanýydý, Türklüðe hakaret etmiþti!“
“Türk kaný zehirlidir” dediyse birisi, bu Türklüðe hakaret sayýlýrdý, zaten 301. madde bunun için vardý ve Kerinçsizler hazýrdý. Ýþte tam burada ‘imdada Türk adaleti yetiþti’ sanýyorsak yanýlýyoruz. Millet olarak bir krizin, histerik bir nöbetin pençesine düþmüþtük. Hrantý toplu bir törenle, alayý vala ile cadýlara kurban etmiþtik. Milletimizin engin engizisyonu bu kararý vermiþti. Davulu zurnasý, medyasý bavuluyla çalmýþ oynamýþtýk saf saf, sanmýþtýk ki köse törenleridir, biz baðýrýp çaðýrýnca cinler minler korkar kaçardý. Oysa cinler içimizdeydi, besledik büyüttük biz onlarý, kendimizden bi haber olarak. Biz çaldýk onlar yaptý yapacaðýný. Bilerek bilmeyerek kendimize büyük bir komplo kurduk ve uyguladýk. Korktuðumuz baþýmýza geldi. Dünyaya rezil olduk. Ermeni meselesi aldý yürüdü.
“Miliyetçi olmayan, intikamcý Ermenilerin karþýsýna dikilen bir Ermeni’yi bile anlamaya çalýþmayan, taþa tutan, öldüren bir zihniyet kim bilir 100 yýl önce Ermenilere neler yapmýþtýr?” Böyle düþünülmesinden korkuyorduk, kendi elimizle bu korkuyu besledik, ona “kan” verdik, ona “can” verdik. Hrantý tüm yaþananlar sonucunda anladýk mý? Tabii ki hayýr. Türütlerin anlamamasý, anlamak istememesi anlaþýlýrdý, ortalamanýn gýdasýydý çünkü bunlar ama aydýn kesimden, hele dindarlardan gelen tereddütleri anlamak, kabul etmek acýydý.
Çözüm?
Sadece kendi ölülerimizden söz edip, baþka daha büyük ölümleri saklamak politikasý çözüme hizmet etmiyor. Geçmiþte Ermenilere olanlarý unutma,unutturma politikasýný þimdilerde Kürtlere uyguluyoruz. Asala sayesinde Ermeni, PKK sayesinde Kürt sorununu tartýþmak zorunda kalan bir toplum yarattýðýmýz için kimlerin utanmasý gerekiyor acaba?
1915’teki bu suça sanki ortak olmuþuz gibi davranmak, gerçekler ortaya çýkmaya baþlayýnca da hala Osmanlýnýn yanlýþ mirasýna sahip çýkmakta ýsrar etmek ne derece anlamlý bir politika olabilir?
Böylesi bir durumda sanki elde muhteþem belgeler var ve zavallý Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri bir türlü bunlarý dünyaya duyurup da dünyayý ikna edememiþ gibi çocuksu düþünce ve davranýþlar içine girmek, kendi gazýmýza içtenlikle inanmak, Türkten Türk’e propaganda yaptýðýmýzý yine fark etmeden internette, kimi belgeleri dolaþtýrýp kendimizi rahatlatmak çözüm müdür?
Yanlýþ bir çizginin içinde debeleniyor olmasaydýk, Türk hükümetleri elbette baþarýlý olabilirdi. tek baþarýlý olduðumuz þey Ermeni terörüne terörle karþýlýk vermek olmuþtur, ki burada, arkamýzda haklý olmanýn, teröre karþý mücadele etmenin engin gururu vardý elbette; ama genelde Osmanlýnýn hatta ittihatçýlarýn yanlýþýna sahip çýkýp, asýl gerçekleri halkýmýza 80 yýl duyurmayýp, resmi tarihle beyinleri baþka biçimde yýkayýp, sonra da bu politika iflas edince, telaþ içinde oraya buraya baþý kesik tavuk gibi koþuþturmak bize reva mýdýr?
Bir devlet kendi ülkesini bu kadar aldatmaz, sonra da bu kadar yalnýz býrakmaz. Hangi sebepler yol açmýþ olursa olsun, Osmanlý zamanýnda yaþanmýþ bu katliamdan Türkiye Cumhuriyeti adýna derin üzüntü duyulduðunu söyleyecek cesarette politikacýlara ihtiyacý var bu ülkenin. Ülkemizi daha fazla alçaltýp, suçu da hep baþka yerlerde aramak geleneðini terk etmek zamaný gelmedi mi?
Ermenilerin bizden beklediði bu özür ve göstereceðimiz empati, baþka kapýlarý açacaktýr diye korkanlar, þimdiki tutumumuzun açtýðý kapýlarýn farkýnda bile deðiller. Ya da deðilmiþ gibi yapýyorlar.
Devlet þu an bu sorunun altýndan kalkamýyor, bunu artýk anlayalým. Birilerinin devlete gerçekten yardýmcý olmasý gerekiyor. Cesaret sahibi akademisyenlere, doðruyu söylemekten ürkmeyen kalemlere bu nedenle ihtiyaç var. Yoksa geçmiþteki yanlýþ yardýmcýlardan devlet hala yakasýný kurtaramadý, derinliklerindeki kanalizasyonun zaman zaman patlamasý bu yüzdendir.
O halde ne yapýlmalý? Empatiyi, hoþgörüyü, barýþçýlýðý, þiddetin her biçimini dýþlamayý temel politika edinmek gerekiyor. Demokratik giriþimler geçerli artýk dünyada, güç politikasý deðil. Eðer güç politikasý revaçta olsaydý, Bush’un politikalarý Amerika Birleþik devletleri’ni bu kadar nefret edilen bir noktaya getirmezdi.
Tarih alanýnda aktif sivil toplum örgütlerinin ve ülkesini gerçekten seven akademisyenlerin giriþimiyle düzenlenen 2005 yýlýndaki Ermeni konferansý’ný anýmsayalým. Acaba bir þeyler yapmak böylesi etkinliklerden mi geçiyor?
Bu toplantýyý yaptýrmamak Kerinçsizlerin ayýbýydý ama Cemillerin çiçeklerin de hem ayýbý hem kaybý olmuþtur. Oysa böylesine demokratik bir konferansýn ülkemde toplanabiliyor olmasý ülkemin yüzünü aðartacaktý nitekim de öyle olmuþtur. Parsasýný toplamak da piþkinlikle hükümete kalmýþtýr çünkü konferansý düzenleyenler böyle bir toplantýnýn Ermenistan’da yapýlamayacaðýný herkesin görmesi için fýrsat yaratmýþtýr. Göðsünü gere gere yaptýrtmak istemediði konferansla bu sefer övünmeyi baþarmýþtýr bu hükümet. “Bizim ülkemiz demokratik yönetime sahiptir, her þey tartýþýlabilir ülkemizde. Yasak ya da tabu yoktur. Bunu arayanlar Ermenistan’a gitsin” diyerek… Bu konuda izlediði yol hükümetin övünülecek yanlarýndan deðildir. Bu noktada adaleti savunacak bakanlarý ne yazýk ki milliyetçi militan rolüne soyunmayý tercih etmiþti. Þimdi o makamda olan zat ise aniden Þahin bir bakan olup, “Türk askerlerinin sað dönüþüne sevinemediðini” söyleyip yeni bir garabete imza attý. Irkçýlýða, savaþ kýþkýrtýcýlýðýna bir kez taviz verildiðinde, bunun karþýsýnda liberal sanýlanlarýn bile dayanamayacaðýný yaþam bize durmaksýzýn gösteriyor.
Þimdi dönüp bir daha söyle bakalým. Millet- i sadýka dediðimiz Ermeniler, o dönemde herkesin istediðini istedikleri için mi suçluydu? O sýrada dýþ devletlerin karýþmadýðý baðýmsýzlýk istemi yoktu. En suçlusu en sadýk olanlar mýydý? Yoksa suçlu olan, kendi içindeki sorunlarý çözmeyip, halklarýn özgürlük ve demokrasi isteklerini karþýlamak yerine baský yolunu seçerek ülkesindeki durumu dýþ devletlerin karýþmasýna, karýþtýrmasýna uygun hale getirenler miydi?
Dün Ermeniler meselesinde öyleydi, bu konuyu güzelce konuþup ders çýkarmadýðýmýz için ayný yanlýþý Kürt sorununda da yaþamaktayýz. Geçmiþteki kendi tonlarca hatamýzý tartýþmayýp, kart kurt edip geçiyoruz, sonra da dýþ devletler, sýnýr ötesiler diyoruz. Bataklýðý oluþturan ortamý düzelteceðimize sivrisinek avýyla kendimizi de milleti de aldatýyoruz. Yýllarýn devlet eðitimiyle öyle bir topluluk yarattýk ki, aldatmaya da aldanmaya da hazýr durumda.
Özetle, sonuna kadar sadýk kalýnmadýðý sürece, sadýk olmak, ülkemizde ancak cezalandýrýlacak bir haslet sayýlýr. O “son”un ne olduðunu belirleme hakkýný da hep kendi elimizde tutmak istiyoruz üstelik.
Çocukça saflýklardan, çocukça þýmarýklýklara jet hýzýyla geçiþ yani.
Ulus olarak artýk gerçekten büyüme zamaný gelmedi mi?
Ý. Mýsýrlýoðlu
23-11-2007