Marx’ın İntikamcıları Görev Başında! - Sait Almış

23 Kasım 2010 18:10 / 3480 kez okundu!

 


Marksizm toplumların tarihini açıklayan gelmiş geçmiş tek bilimsel toplumbilimdir. Toplumsal ve tarihsel koşullar değişmediği, onun yerini alacak yeni bir bilimsel teori ortaya çıkmadığı sürece de öyle kalacaktır.

Bir buçuk asrı geçen süredir burjuva ideologlar, Marksizmin bu bilimsel duruşu karşısında ezilmeye mâhkum olmuşlardır. Marx’ı bir çok Marksistten daha çok okumuşlar, üzerinde daha çok kafa yormuşlar, yüzlerce Marksizm Enstitüsü kurmuşlar, binlerce kitap yazmışlardır.

Bu çabalarının tek bir amacı vardır; efendilerinin sermaye düzenini kutsamak, bu düzenin devamını sağlamak, mümkünse yıkılmasını önlemek. Marksizme ilgileri bu yüzdendir. Çünkü Marksizm, felsefesi ve tarih anlayışı ile kapitalizmin bir ömrü olduğunu, tarihsel olarak yerini komünizme bırakmak zorunda olduğunu, bilimsel olarak ortaya koyan tek bilimsel teoridir.

Nasıl ki doğa bilimlerine ve kurallarına karşı konulamaz ise, Marksizmin bilimsel tarih anlayışına yani tarihsel materyalizme de karşı koymak imkânsızdır. Marx ve Engels’in görüşlerine bilimsel olarak yanıt veremeyen burjuvazi, bu görüşlerin yayılmasına engel olmak için çok çeşitli yöntemler kullanagelmiştir.

Tabii ki bu yöntemlerin başında Marksistler karşı güç kullanmak, onları hapsetmek ve fiziksel olarak yok etmek gelmiştir. Kaba güç yeterli olmayınca, kaba anti-komünist karalamalara başvurmuş, o da yeterli olmayınca Marksizmi çarpıtmak, özünü boşaltmak için ideologlarını sahneye sürmüştür.

***

Burjuva ideologlar Marksizmi bilimsel olarak çürütemeyeceklerini bildiklerinden, çareyi Marksizmi yaşamdan koparıp, onu sadece akademik bir teori olarak göstermeye çalışmakta bulmuşlardır.

Bu yüzden aslında Marksizme karşı oldukları ve ondan korktukları halde; Marx’ı savunur görünüp, Lenin’i ondan ayırmaya çalışmak en büyük taktikleri olagelmiştir. Çünkü Lenin, Marksist teoriyi ülkesinde yaşama geçiren, Marksizmi yaşadığı çağın ve ülkenin koşullarına uygulayıp, özellikle siyasi mücadele alanında zenginleşmesine hizmet etmiş, yaşayan en büyük Marksisttir.

Burjuvazi bu taktiğin hakkını verebilecek olanların Marksist hareket içinden gelen sözde Marksistler olduğunu keşfetmiş, bu görevi onlara havale etmiştir. Tarih boyunca Kautsky’ler, Bernstein’lar burjuvazinin bu yalan ve çarpıtmaya dayalı işinin taşeronu olmuşlardır.

Hint asıllı sözde Marksist Desai de bu taşeronların son örneklerinden biridir. Mehmet Taş da onun yayına hazırlanan Marks’ın İntikamı kitabını tanıtarak ve bazen ondan da ileri giderek, bu taşeronluğa ortak olmuştur.

Lenin ve geçen yüzyılın diğer Marksistlerine göre günümüz Marksistleri bu yalan ve çarpıtmalar dayalı saldırıyı yanıtlamakta çok daha şanslıdırlar. Çünkü günümüz oportünistlerinin çapı atalarına göre çok daha dar, düşünce dünyaları çok daha sığdır. Mehmet Taş’ın yazısını okuyan ve Marksizm konusunda çok sınırlı da olsa birazcık bilgisi olan herkes onların çarpıtmalarını kolaylıkla saptayabilir. (MARKS, 'MARKS’IN İNTİKAMI' VE BEN - Mehmet Taş)

***

Desai ve Taş’ın çarpıtmaları o kadar sırıtmaktadır ki, bunlara tek tek ve Marx’dan alıntılarla yanıt vermek bile gerekmez. Bu yüzden, sadece bu çarpıtmaların altını çizmekle yetineceğiz.

1- M.Taş avazı çıktığı kadar bağırıyor; “ Leninizm, komünizm ve Bolşevizm; Marksizmden bir sapmadır.” Taş bu sözleriyle, Lenin’i Marx’dan ayrıma taktiğine yeni bir öğe daha ekliyor, Bolşevizm ile birlikte komünizmi de Marksizmden sapma olarak gösteriyor. Böylece Taş, Marx’ın komünizm teorisini Marksizmden sapma olarak göstermek gibi garip bir görüşe sahip ilk kişi olma şansını da yakalamış oluyor. Aslında bu sözleriyle Lenin ve bolşevizmden korktuğu kadar komünizmden de korktuğunu itiraf etmiş oluyor.

2- M.Taş Lenin’e, Blankistlik, darbecilik, zamanından önce devrim yapma suçlusu, devletçilik gibi bildik suçlamaları tekrarlıyor. Bu konuda kendi düşüncelerine Marx’ı da ortak etmeye çalışıyor. Güya Marx, Rusya’da devrimin koşullarının olmadığını söylemiş. Koca bir yalan. Marx’a sorulan soru, Rusya’da devrimin koşullarının olup olmadığı değildi. Soru, o zamanlar Rus devrimciler arasında tartışılan bir soruyuydu. Rus marksist Vera Zasuliç, Marx’a Rusya’da yaygın olan ortak toprak mülkiyeti temelinde, Rusya’nın kapitalizmi atlayarak sosyalizme geçmesinin mümkün olup olmadığını sormuştu. Marx da bu olasılığı gelişecek bir Avrupa komünist devrimi çerçevesinde olası gördüğünü yazmış.

3- Desai ve Taş, kendilerinden önceki tüm küçük burjuva oportünistler gibi Marx ve Engels’in materyalist tarih anlayışlarını çarpıtmakla başlıyorlar işlerine. Onlara göre kapitalizm yeryüzünün her köşesine yayılıncaya ve bu yayılmayı gerçekleştirecek güce sahip oldukça hayatımızda kalmaya devam edecektir. Son oportünistler bu görüşlerine Marx’ı da ortak etmeye çalışıyorlar. Güya Marx’ı över gibi yaparak, onun globalizm olgusunu o zamandan öngördüğünü yazıyorlar. Bence bu yazarlar, Lenin’in dediği gibi Marx’ı daha az övmeli, ama daha çok okumalıdır. Marx’ın öngördüğü birleşmiş, aralarındaki çelişkileri kaldırmış global sermaye sistemi yani globalizm değil, bir çok ulusal sermayenin uluslar arası pazarları ele geçirerek oluşturduğu rekabete dayalı dünya pazarıdır.

4- Yazarların Marx’ı hiçbir zaman devletleştirmeyi savunmadığını söylüyor. Alın size, bu yazarların Marx’ı okumadıklarını ya da bilinçli olarak çarpıttıklarını gösteren bir çarpıtma daha. Hiç olmazsa Komünist Manifesto’yu okusaydınız, demekten başka ne söylenebilir ki.

5- Desai ve Taş globalizm ve kapitalizmin yayılmasına öyle bel bağlamışlar ki, Marx İngiltere kapitalizminin yayılmasını destekledi diyerek, onu da yayılma yanlısı göstermeye çalışıyorlar. Marx’ı okuyan herkes bilir ki o, İngiliz sömürgeciliğine hep karşı durmuştur. Bu sömürgeci yayılmacılıkta gördüğü tek tarihsel, ileri nokta; kapitalizmin sömürgelerdeki feodal geriliği temizlemesidir. Bu bilimsel ve tarihsel tespitten, Marx’ın İngiliz sömürgeciliğini desteklediği görüşünü çıkarmak, şapkadan tavşan çıkarmaktan zor olsa gerek.

6- Desai’ye göre “Marx kapitalizmin dostu değildi, onun iyi bir öğrencisiydi, 65 yıllık ömrünün yarısını kapitalizmin dinamiklerini araştırmakla geçirdi.” Desai’ye göre Marx, sanki sadece akademik merakı için kapitalizmi incelemiş, onun dostu değil ama düşmanı da değil. Devam ediyor, “ Bu dinamikler ki, ona göre kapitalizmin sonunu hazırlayacak ve komünizmi getirecekti. Bu bir kapitalist devletin yerini, sosyalizm getirmeyi amaçlayan başka bir devletin alması demek değildi.” Taş da bu sözlerden cesaret alıyor ve ekliyor, “ Marksizmde, ‘ kapitalizme son veren devrim’ diye bir amaç hiç yoktur.”

7- Marksizmin bu denli düzeysiz çarpıtması ile hiç karşılaşmamıştık. Bu oportünistler korkularını çok açık belli ediyor. Korkuları komünist devrim ve devrimden sonra, komünist toplumun kuruluşuna giden yolda kurulacak proleter devletlerdir. Onlara göre Marx, kapitalizm doğal gelişimi içinde yeryüzünün her köşesine yayılacak, doğal sınırlarına ulaşacak ve kendiliğinden komünist topluma evrilecek demiş. Nerde demiş, kime demiş, bilen yok.

8- Desai, Marx; “Kapitalizmin kendi gelişme potansiyelini tüketinceye kadar yok olmayacağını çok iyi biliyordu,” diyor. M.Taş daha ileri gidiyor, “Bir üretim ilişkisi, yayılabildiği son sınıra kadar yayılma dinamizmine sahipken, onu hiç kimse durduramaz,” dedi diyor. İki oportünistin amaçları da yöntemleri de aynı Amaçları kapitalizm hâla gelişme dinamiğine sahipken yıkılması söz konusu olamaz ve bugün bile bu gelişme potansiyeli yok olmadığına göre komünist devrimden söz etmek gereksizdir. Şimdiye kadarki devrimler de gereksizdi. Zaten bu gelişme potansiyeli bitince kapitalizm kendiliğinden ve yavaş yavaş daha ileri bir toplum biçimine dönüşeceğinden hiçbir zaman devrime ve proleter devlete de gerek olmayacaktır. M.Taş bu savı açıkça dile getiriyor; “ Marksizmde ise, önce burjuva üretim ilişkileri global düzeyde yayılarak, sonuna doğru yol alır, yavaşa yavaş bir çok alanda işlemez duruma gelir, partiler, çalışan kitleler onu adım adım yenileriyle değiştirir.” Reformizmin, devrim ve proletarya devletinden korkunun bu denli açık itirafına az rastlanır.

9- Bu görüşlerine Marx’ı dayanak yapmak isteyen oportünistlerin yöntemleri de aynı. Marx’ı çarpıtmak. Aralarındaki tek farkı bu konudaki gelişme düzeyleri oluşturuyor. Gelişmiş ülkenin gelişmiş sözde Marksisti bu çarpıtmayı çok rafine bir şekilde yaparken, geriden gelen ülkenin geriden gelen sözde Marksisti kör gözün de göreceği bir şekilde yapıyor.

10- Desai, gelişme dinamiği ve potansiyelini yitirmedikçe kapitalizm yok olamaz diyor. Marx’ın doğru olan sözlerinin bu kısmını alıyor ve orada bırakıyor. Marx’ın kapitalist üretim ilişkilerinin yani özel mülkiyetin, üretici güçlerin bu gelişmesinin bir aşamasında, bu gelişmeye engel oluşturduğu ve çelişki nedeniyle kapitalizmin bunalımlara girdiği ve bu bunalım dönemlerinin komünist devrimin koşullarını yarattığı sözlerine değinmiyor. Yani Marx’ın kapitalizmin üretici güçleri sürekli geliştiren bir sistem olmadığı, periyodik krizlerle üretici güçlerin bir kısmını yıkarak gerilettiği gerçeğini pas geçiyor. Böyle yapmakla da Marx’ı devrimci görüşlerinin temelinden uzaklaştırmaya, Marksizmi ehlileştirmeye, onun devrim ve proleter devlet konusundaki görüşlerini gereksiz kılmaya çalışıyor. İnce görünen, Marksizmi bilinçli olarak benimseyenlerin yutmayacağı, sadece devrimden ve proleter devletten korkanların içini rahatlatacak bir taktik bu.

11- M.Taş’ın bu inceliğe bile gereksinimi yok. O doğrudan doğruya Marx, kapitalizm gelişme dinamiğine sahipken “onu kimse durduramaz,” diyor. Yani kapitalizm gelişmesini tamamlayıncaya dek onu yıkmanız mümkün değil, o halde bekleyin diyor. Hatta bekleyin de demiyor, “yayılması ne kadar çabuk olursa, daha ileri toplumsal yapının oluşum süreçleri daha hızlı oluşur,” diyerek kapitalizmin gelişmesine, yayılmasına yardımcı olun diyor.

12- Bir kişi komünizme karşı olup kapitalizmi savunabilir, devrime ve işçi devletine karşı olabilir, daha önce komünist iken çark edip sosyal demokrat olabilir ama bunu Marksizm adına yapmasının ve bu görüşleri Marx’a aitmiş gibi göstermeye çalışmasının bir tek adı vardır: Oportünizm. Proleter devrimciler için oportünistler asıl düşmandan daha tehlikelidir. Çünkü kitlelerin bilincini bulandırarak, burjuvaziye en büyük hizmeti onlar yerine getirir ve devrimci mücadeleye en büyük zararı onlar verir. Bu yüzden Lenin, Rusya’da Marksist hareketi yerleştirmek için küçük burjuva oportünistlere karşı ideolojik mücadeleyi öne almış ve “ Halkın Dostları Kimlerdir?” kitabını bu amaçla yazmıştır. Desai ve M.Taş yüz yirmi yıl önce Lenin’in mücadele ettiği oportünistlere göre daha çapsız olsalar da işçi sınıfı hareketi için en az onlar kadar tehlikeli bir görev başındadırlar.

13- Baştan da söylediğimiz gibi bu çapsız oportünistlere; Marx’ın tarihsel materyalist görüşleri geliştirirken, kaderci bir anlayışla kapitalizmden sosyalizme kendiliğinden geçişi önermediğini; hiç bir zaman komünizme geçiş için kapitalizmin gelişmesinin coğrafi ve dinamiğinin son sınırlarına dek varmasını beklemenin gerekli olduğunu söylemediğini; devrimci koşullar oluştuğunda komünist devrimden uzak durmayı öğütlemediğini, tam tersine Avrupa devrimlerinde ve Paris komünü kalkışmasında olduğu gibi devrimi savunduğunu ve militan ve örgütçü bir devrimci olarak görev üstlendiğini; bu deneyimlerden ve bilimsel analizlerinden yaralanarak proletarya diktatörlüğü yani proleter devlet ve demokrasi tezlerini geliştirdiğini; Marx’tan alıntılarla göstermenin bir anlamı yoktur. Çünkü bu ikiyüzlü oportünistler bu söylediklerimizin doğruluğunu çok iyi biliyorlar. Bilmiyorlarsa ve Marx’ı anlamakta bir güçlükleri varsa, onlara M.İnanç Turan’ın Marksizmin Doğuşu kitabını rehber olarak önerebilirim.

14- M. Taş yazısının sonunda, “ kapitalizm tarihinde ilk defa, 1914’ten beri bu kadar dinamik ve dünya çapında güçlü bir realiteye dönüştü. Bir çok ülke sosyalizmi terk etti, kapitalizme yöneldi. Kapitalizm teknolojiyi geliştirme kapasitesini gösterdi, gelişme potansiyeline sahip olduğunu kanıtladı. Anında yere serilip gebertilecek bir sistem olmadığı anlaşıldı,” diyerek kapitalizmi mutlaklaştırıyor ve küçük burjuvanın güce tapınma içgüdüsüyle onu kutsuyor.

15- Türkiye’deki oportünistleri hükümet politikalarının arkasında oyalanmaktan vaz geçip, Marx’a dönmeye, Marx’ı tekrar okumaya çağırıyor. Tabii ki onun bu çağrısı Marksistlerin günümüzde olup biteni anlamak ve sosyalist hareketi yeniden ayağa kaldırmak için yaptıkları çağrıların tam aksine, Marksizmi daha iyi çarpıtmak ve burjuvaziye daha iyi hizmet etmek içindir. Amaçları Marx’ı öğrenip, kapitalizmi yıkmak değildir.

Sonuç ve soru;

Desai ve Taş’ın görüşlerinde öne çıkan nokta; Marx’ın kapitalizmi yıkmak için proleter bir devrim ve devrimden sonra sosyalizmi kurmak için de proleter devlet önermediği çarpıtmasıdır. Taş bu çarpıtmalarını kanıtlamak zorundadır.

Soru:

M.Taş, ben Marx’ın komünizmi, komünist devrimi ve proletarya diktatörlüğünü savunduğunu kanıtlamaya hazırım;
Sen bir Marksist olarak, Marx’ın komünizm, komünist devrim ve proleter devlet (proletarya diktatörlüğünü) görüşlerini savunuyor musun?

Yani bu konularda, Marx ile aynı görüşte misin değil misin?

Yanıtın sorum kadar açık ve net olmalı,


Sait Almış

22.11.2010

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.