Z kuşağı ya da gençlik yanılsamaları

15 Temmuz 2020 10:49  

 

Z kuşağı ya da gençlik yanılsamaları

Her ay tekrarlanan Türkiye'nin nabzı araştırmalarında “Bugün bir seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?” sorusuna genç nüfustan gelen cevap, Z Kuşağını yekpare gören ve bu tartışmayı sürdürerek yarattığı algı ile iktidara karşı söylem geliştiren muhalefetin çabası boşa çıkarıyor.

Gençliğin tüm zaman dilimlerinde ve farklı bölgelerde kamuoyunun göz ardı edilemeyecek bir bölümünü oluşturmuş olması gençliğe ilişkin tartışmaları da gündemde tutmuştur. Zira farklı zamanlarda ve farklı coğrafi bölgelerde değişiklik göstermekle birlikte gençliğin dönüştürücü etkisi açıktır. Kendinden önceki nesilden farklılaşarak kimi zaman ilerlemenin yolunu açarken kimi zaman eleştirilerin de hedefi olmuştur gençler. Yine tüm zamanlarda “Ne olacak bu gençliğin hali?’’ sorusuna da cevap aranmıştır. Antik Yunan filozofu ve Yunan Felsefesinin kurucularından olan Sokrates “Günümüzün çocukları lüksü seviyor. Kötü davranışları var, otoriteye başkaldırıyorlar, yaşlılara saygıları yok, çalışmak yerine lak lak etmeyi seviyorlar”, Hesiodos “Günümüz gençleri o kadar umursamaz ki ilerde ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, bizlere büyüklere karşı saygılı olmayı ağırbaşlı olmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler, kuralları hiçe sayıyorlar. Çok duyarsızlar ve beklemeyi bilmiyorlar” der. Aristoteles ise ‘’Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumdalar. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar. Yetişkinlere karşı saygısızlar, ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenlerini sinirlendiriyorlar” diyerek genç nesle ilişkin düşüncelerini ortaya koyar. Bu cümleleri kimin kurduğunu ne zaman söylendiğini belirtmesek bugünün gençliğini tanımlamak için de kullanılabilecek ifadeler olduğuna dair hemfikir oluruz.

Homojen bir yapı mı?

Gençlikle ilgili tartışmaların yüzyıllardır devam ettiği muhakkak. Ancak bir gerçek daha var ki o da gençlikle ilgili tartışmalar aynı zamanda bir kuşak çatışması olarak da ele alınabilir. Öyledir de zaten. Buna dair konunun uzmanlarına başvurabiliriz ya da kendi yaşamımızdan örneklerle olaya bakabiliriz. Bir dönem ebevyenlerimizle çatışırız. Bu çatışmalara rağmen bazı olaylara bakışımız yine paralel bir noktadadır. Yaşam tarzı, eğitim, sosyal çevre bunların hepsi ayrı ayrı gençliğin davranış kalıplarını belirleyen hususlardır.

Türkiye’de de son dönemde gençliği homojen bir yapı gibi görüp değerlendirerek yapılan birtakım yorumlar var. ‘’Z kuşağında deist oranı çok yüksek.’’, “Gençlerin ülkeleri ile bağı kopmuş, hepsi yurtdışına göç etmek istiyor.’’, ‘’Z kuşağı AK Parti’ye oy vermiyor.’’, ‘’Z Kuşağı, iktidarı değiştirecek.’’ Buna benzer onlarca cümle son dönemde bazı çevrelerce sürekli tekrarlanarak gündemde tutuluyor. Z kuşağının içine doğdukları zaman dilimi ve kültür nedeniyle paylaştıkları kimi özellikleri mutlaka var. Nitekim bu kuşağın hatırı sayılır sayıda üyesi teknolojiyle iç içe büyüyen, doğru ya da yanlış her türlü bilgiye erişimi son derece kolay olan, dünyayı sosyal medya üzerinden görüp değerlendiren bireyler. Ancak yıldan yıla, bölgeden bölgeye değişen özellikler varken 10 ila 20 yıllık bir dönemi tek bir kuşak ismiyle tanımlamak da yanıltıcı olabilir. Tüm bu konuların oy kullanma davranışlarını ya da siyasal katılıma ilişkin tutumlarını belirleme hususunda ne derece etkili olacağı tartışmalı bir konudur. Türk siyasal hayatında daha doğrusu çok partili siyasal hayatımızda orta yaş sanırım 60’lı, 70’li, 80 ve 90’lı yıllarda daha genç idi. O dönemdeki partilerin ya da sol ve sağ partilerin oy oranlarını da merak edenler bakabilir. Ama görülecektir ki toplumun genelini belli ölçüde yansıtan bir yapıdadır. Geçmişten günümüze gençlik ile ilgili yetişkinlerin yakınmaları aynı olsa da…

Siyasi aidiyet

Gençliğin türlü türlü sorunları var elbette. Zamanlarının çoğunu telefonda geçiriyorlar. İşlerini akıllı telefonları ile hallediyorlar. Sosyal medya üzerinden organize oluyorlar. Çoğu kendini bir partiye ait hissetmiyor. Bir siyasal partiye aidiyet hissedenlerin de büyük çoğunluğu daha çok HDP ve MHP gibi ideolojik partilere yakınlık duyuyor. Türkiye’deki son yılların en büyük gençlik hareketinin Gezi Olayları olduğu konusunda herkes mutabık kalır muhtemelen. Benim burada dikkatinizi çekmek istediğim konu Gezi gibi birilerinin ‘kalkışma’ olarak nitelediği olaylar zincirinden sonra yapılan seçimlerdeki sonuçlar. Gezi olaylarından sonraki 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 1 milyon yeni seçmen oy kullanmıştı. 7 Haziran seçimlerinde 1 milyon 103 bin 258 yeni seçmen oy kullanmış. 7 Haziran seçimleri hepimizin malumu AK Parti’ye ilişkin seçmenin bir mesajı vardı. Bu, asgari ücret ve emekli maaşları üzerinden oluşmuş olan ve biraz da Suriyelilere yapılan yardımlara ilişkin ekonomik temelli bir mesajdı. Aynı yılın 1 Kasım tarihine gelindiğinde ise bu sefer seçmen sayısı 339 bin daha artmış ve toplamda 1 milyon 442 bin 258 yeni seçmen sayısına ulaşılmıştı. 7 Haziran’da AK Parti yüzde 40,9, CHP yüzde 25, MHP yüzde 16,3, HDP yüzde 13,1 oranında, 1 Kasımda ise AK Parti yüzde 49,5, CHP yüzde 25,3, MHP yüzde 11,9, HDP yüzde 10,8 oranında oy aldı. Burada da net bir şekilde görülüyor ki bazı çevrelerce bir kalkışma olarak nitelendirilen Gezi sonrasında bile Türkiye genelinde AK Parti yüzde 50 oya ulaşabilmişti. Üstelik o dönemde hem Cumhurbaşkanlığı hem de Genel seçimlerde henüz bir ittifak da yoktu.

Bunun yanında gençlerin oy tercihlerindeki dağılıma da bakabiliriz. Her ay tekrarladığımız Türkiye’nin Nabzı araştırmamızda katılımcılara “Bugün bir seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?” sorusunu yöneltiyoruz. Söz konusu araştırmamızın sonuçlarına göre Mart ayı için 18-24 yaş arası gençlerin yüzde 39,9’u AK Parti’ye oy vereceğini söylüyor. Buna karşılık diğer yaş gruplarından vatandaşların yüzde 30 ila yüzde 33’ü AK Parti’ye oy vereceğini ifade etmiş. 18-24 yaş grubu içinde CHP’ye oy vereceğini söyleyenlerin oranı yüzde 15,7, MHP’ye oy vereceğini söyleyenlerin oranı yüzde 10,1 iken yüzde 20 civarında da kararsızların olduğunu izledik. Yine Nisan ayında tekrarladığımız araştırmamızda aynı soruya söz konusu yaş grubunda yüzde 27 oranında “AK Parti’ye oy veririm” yanıtı verildiğini tespit ettik. Bu oran CHP için yüzde 16,9’du. Son araştırmamızda ise 18-24 yaş arasında AK Parti’nin oy oranı yüzde 25,7, CHP’nin oy oranı yüzde 17,7.

Gençlerin oy tercihi

Açık ki Z Kuşağını yekpare gören ve bu tartışmayı sürdürerek yarattığı algı ile iktidara karşı söylem geliştiren muhalefetin bu çabası boşuna görünüyor. Aynı boş çabayı erken seçim tartışmaları ile de gösteriyorlar. Oysa 24 Haziran’daki sonuçlar 31 Mart’taki oy oranlarında da net olarak görülmüştü. Biz de her ay yaptığımız araştırmaların hiç birinde AK Parti’yi yüzde 40’ın altında tespit etmedik. Elbette gençliğin sorunları var. bu sorunlar yıldan yıla bölgeden bölgeye, büyükşehirler ile köy kasabalarda farklılık gösteriyor. Bu durum da normal çünkü öznemiz, dünyanın en karmaşık canlısı olan insan. Siyasal tarihimizde de gençliğin en hareketli olduğu dönemlerde dahi iddia edildiği gibi gençlik hiçbir zaman topyekun sola kaymamıştır. Bu oran yüzde 70 sağ ve yüzde 30 sol blok olarak hala kendini koruyor. Şunu tartışabiliriz, tartışmak da gerekiyor: Gençliğin geleceğe ilişkin beklentileri, kaygıları, umutları nelerdir? Bunu anlamak için neler yapılabilir? Gençliğin önünü açıcı projeler yapmak, start-uplar düzenlemek mümkün. Gençliğin önüne geçerek onları yönlendirmek her zaman mümkün olmasa da hem ülkemiz için hem de tek tek gençler için onları üretime yönlendirmek, teknolojiyle bağlarını bu yöne evriltmek ülkemizin geleceği için de oldukça faydalı olacaktır.

Hilmi Daşdemir

star.com.tr/Açık Görüş

10.07.2020

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0