Soykýrýmdan geriye kalan kaval ve hübre çarþaf

20 Nisan 2013 20:39 / 1278 kez okundu!

 


Dîyarbekir’in eski marangozlar çarþýsýnda hangi marangoza Niþan Usta’nýn dükkânýný sorsanýz gösterir. 1970'te Ýstanbul’a göçmüþtü. Ölünceye kadar duduk, bilur, zurna yapmaktan vazgeçmemiþti.


Þehrin þeceresindeki kaydý Billurçî Niþo-Niþan Usta olarak hâla belleklerdedir. Derler ki; Qerejdaðlý köylü yýllar evvel artýk yýpranmýþ, yeterince ses vermeyen bilur’unun yerine yenisini yaptýracaktýr. Yýllar öncesinin hafýza tazeliðiyle eliyle koymuþ gibi Niþan Usta’nýn Suriçinde marangozlar çarþýsýndaki dükkânýna gider, ustayý yerinde bulamaz. Dað köyünden ustaya armaðan getirdiði yoðurt dolu sýtýl (bakraç) elinde kalakalmýþtýr. Öðrenir ki; Usta terki diyar etmiþ, Dîyarbekir’den göçmüþtür. Diðer komþularý köylüye hitaben "Gel, Niþo Usta gitti ama biz sana istediðin kavalý, biluru yapalým" deseler de ikna edemezler köylüyü, eski ve yýpranmýþ bilurunu bir yadigâr gibi koynuna sokup gerisin geri hüzünle döner köyüne.

Hermine Haným'ýn üç oðlu vardýr. Çocuklarýndan Dikran ve Niþan 1915 soykýrýmýnda Dîyarbekir’in Gêl (Eðil) kazasýndan yitiþe doðru yola çýkarýlan Ermeni qefle’sinde kaybolurlar. Bir daha da izlerine rastlanamaz. Hermine Haným, diðer tüm ölü ve kayýp yakýnlarýnýn acýsýyla birlikte, kaybolan iki çocuðunun acýsýný yüreðine gömer. Tek kalan üçüncü oðlunu yanýna çaðýrýr ve der ki; “Evladým senin adýn Hugas Anna Bederyan’dýr, biliyorsun. Ama iki kardeþin artýk yok, kayboldu. Bu sebeple sen bundan böyle eski adýný unutacaksýn. Artýk kardeþlerin senin yeni adýnla birlikte yaþayacak. Adýn bundan böyle Dikran Niþan’dýr.” Ve ikisi kayýp üç evlat bir yeni isimde Dîyarbekir’de bir ustanýn adýnda nam olur o günden sonra: Dikran Niþan…

1910 senesinde doðmuþtur, Hugas ya da namý diðer Dikran Niþan veya þehrin sicilinde bilinen adýyla Billurçî Niþo Usta. Eþi Bayzar Haným'la Dîyarbekir’de evlenir. Mari, Ýbrahim, Yýldýz, Jale, Hayik, Murat adlarýný koyduklarý altý çocuklarý olur.

Kendini bildiði tarihten sonra, siz deyin ki yedi-sekiz yaþlarýnda þehrin çok namdar aðaç torna ustasý Maybalý Hagop, namý diðer Popo Usta'nýn yanýna çýrak olur. Tez zamanda mesleði kapar. Sabahýn erinde dükkâný açar. Ustasýnýn olmadýðý zamanlarda eli iþe yatsýn diye kimi iþleri kendisi yapar bitirdikten sonra da ustasý görmesin, kýzmasýn diye yapýp bitirdiklerini kýrar atar. Ýlk kavalýný ustasýnýn nezaretinde 12 yaþýnda yapar. Popo Usta'nýn onayýyla ustalýk rüþtünü kanýtladýktan kýsa bir süre sonra ustasý Maybalý Hagop memleketten göç etmeye karar verip Beyrut’a akrabalarýnýn yanýna göçer ve dükkân da, sanat da Niþan Usta'ya kalýr, marangozluðu sanat edinir. Ama ince iþçilikli ahþap oyma ve iþleme sanatýdýr onun marangozluðu.

Kýsa sürede yaptýðý iþlere attýðý nakýþlarla ün salar genç Niþan Usta. Puþici ustalarýnýn kullandýðý masuralar, makaralar, bast çubuklar ve diðer aletler, köylünün kavalý, biluru, zurnasý, Ermeni duduðu, payton toplarý, tahta havanlar, býtým, ceviz ve fýndýk kýracaklarý, Dîyarbekir’in kavurucu yaz sýcaklarýndan nefes almak için damlara kurulan tahtlar onun iþi olur artýk. Arada bir Dîyarbekir tabiriyle cennah (baþý topuz görünümünde sokak kavgalarýnda kullanýlan sopa) da istenildiðinde yapar. Ama öldürücü darbeyi vuramayacak uzunlukta yapmak Xalê Niþo’nun mahareti olarak hâla söylenir. Namý, kaftan kafa hükmeder. Bitlis, Urfa, Mardin, Van, Erzurum, Yêrêvan, Kirmanþah, Baðdat, Rewanduz, Halep mýtrýplarý, Ermenistan’dan Irak’a kadar Niþan Usta’nýn kaval ve zurnalarýyla sanatlarýný icra ederler.

Duduðun, bilurun en iyi sesinin kayýsý ve erik aðacýndan yapýlanýn olduðunu bilir ve Diyarbekîr’de olduðu müddetçe Malatya’dan getirtir kayýsý aðacýný. Hiçbir müzik parçasýný üflemeyi ve çalmayý bilmez, sadece el yordamýyla kendiliðinden öðrendiði gam bilgisi vardýr. Bilurlarýn, zurnalarýn testini öyle yapar.

Sadece ahþap emektarý mýdýr Apê Niþo! Elbette deðil! Yaþadýklarýnýn da tanýðýdýr, ama suskun tanýðý. Oðlu Murat bir gün eve gelir ve "Okulumuz tamiratta, bir süre Ulu Cami’nin arkasýndaki Cahit Sýtký Tarancýlarýn evi olan yerde, okul olarak eðitimimiz devam edecek der. Hele kalk evlat bi gidip bakalým hangi evdir" der Niþan Usta. Oðlu Murat'la birlikte evin kapýsýna kadar giderler; "Tamam þimdi bildim, bu ev katliamda öldürülen Ermeni Garbis’in eviydi" der.

Kendi ifadesiyle Ardaþez Margos’a 1977 yýlýnda verdiði mülakatta der ki; “Dîyarbekir havalisinin en yanýk sesli kavallarý, en gür sesli zurnalarý ve en iyi dilli düdüklerini ben yaparým. Daðlar, hâla benim verdiðim perdelerde inler.”

Dîyarbekir’in eski marangozlar çarþýsýnda hangi marangoza Niþan Usta’nýn dükkânýný sorsanýz gösterirler. Oðlu Murat ile gittiðimizde eskiden kalan malzemeler ve o dükkânýn eski, döküntü hali Niþan Usta’nýn sahipsiz ve býrakýp gidiþinin hüznünü taþýyor gibiydi. 1970 yýlýnda þehirden ayrýlmýþ ve Ýstanbul’a göçmüþtü. Vefat tarihi olan 1998 yýlýna kadar Feriköy’de yaþamýþ. Ölünceye kadar evinin altýndaki atölyesinde ahþabý oyup da duduk, bilur, zurna yapmaktan vazgeçmemiþti.

Yýllar sonra Diyarbakýr Surp Giragos Ermeni Kilisesi'nin restorasyonu tamamlandýktan sonraki resepsiyonunda görüþtüm Niþan Ustanýn evlatlarý Murat, Ýbrahim ve Hayik ile. Bana sürpriz yapmýþ hayatýmýn en kýymetli armaðanlarýný getirmiþlerdi. Bir zurna, bir de bilur; üstelik Xalê Niþo’nun saðlýðýnda kendi yaptýklarýndan.

Tarihi kayýtlara baktýðýmýzda, çok uzak deðil; 1927’de yapýlan bir araþtýrmada Dîyarbekir ipekçiliði öylesine revaçta ve yüzde imiþ ki, bugün Türkiye’de ipekçiliðin baþat þehri Bursa ile yarýþýr hatta önde bir konumdaymýþ. Üstelik 1915 Büyük Felaketi’nin üzerinden onca ölüm, talan, yýkým ve sürgünlüðe raðmen. Seksen sene öncesinin eski bazalt taþlý evlerinin avlularýnda ve binler yýllýk sur diplerinde ipekçilik yapan Ermeni, Süryani az da olsa Kürt ustalardan kalan uyarlama bir “varoluþ”la 24 Nisan gününü anmanýn doðru olacaðýna inanýyorum.

“Dolaptan ipek iplik sarýlý makaralarý çýkarýnca, istenilen renge boyamak üzere boya kazanlarýna yollanýrdý. Bütün boyalar natürel, doðaldý. O zamanlar Diyarbekir’de hiç kimse nar kabuklarýný çöpe atmazdý. Nar kabuklarý toplanýr ve Meryemana Süryani Kadim Kilisesi'nin arkasýndaki deðirmene götürülüp satýlýrdý. Veya deðirmen sahibi nar kabuklarýný kiloyla bizzat kendisi evlerden toplayýp satýn alýrdý. Kurutulmuþ nar kabuklarý deðirmende dövülüp, öðütülürdü. Puþiciler iþte o deðirmene gidip ihtiyaçlarýna göre kurutulmuþ nar kabuðu veya dövülmüþ nar kabuðu kýrýntýsýný cüzi paralarla satýn alýr sonra da suya koyup kaynatýrlardý.

Balýkçýlarbaþýndaki demirciler çarþýsýndan, demircilerden demir tozu alýrlardý. Demir tozunu o kaynattýklarý nar kabuðu suyuna katarlardý. Bir de ayrýca zeytinyaðý ile kaynatýrlardý. Zeytinyaðý da mantin çarþafýn ipek gibi yumuþak ve kaygan olmasýný saðlardý. O boya kazanlarýndan çýkan ipek iplikler çatal direkler üzerinde silkelenirdi. Yüzümüz, gözümüz ‘Boroda’ dediðimiz o demir tozlarý ve nar kabuklarýndan oluþmuþ doðal kökboyanýn siyahlýðýna bürünürdü. Simsiyah, doðal bir kök boya ortaya çýkardý. Ýþte o bizim Diyarbekir kadýnlarýnýn kullandýklarý, sarmalandýklarý, örtündükleri ve 'Haram sudan atladým / Mantin çarþaf topladým / Muradým olur diye / Her derdine katlandým' dedikleri þarkýlara mal olan Mantin Çarþaflar; Hübre dediðimiz kapkara çarþaflar demir ve nar tozunun rengini verdiði o kök boyadan alýrlardý renklerini.

Hani Diyarbekir’in simsiyah parmak iriliðinde bir dut çeþidi var ya 'karahübür'dür adý, Mayýs sonunda çýkar, çýplak elle yediðinizde morumsu renginin parmak uçlarýnda izi kalan. Hübür, iþte ondan esinlenmedir.”*

Kim bilebilir ki; belki de kurutulmuþ nar kabuðu ve demir tozunun zeytinyaðýyla harmanlanýp kaynatýlarak oluþturduðu zil siyah kök boyadan oluþmuþ hübre, kara, zilsiyah mantin çarþaf, bugün Kürt kadýnlarýnýn örtünme giysisi olarak varlýk buluyorsa; belki de yüz yýl evvel bir kardeþ halkýn yaþanmýþ ebedi yokediliþ trajedisinin taziyesine delalettir.

Ve Dîyarbekir Ermenisi Býllurçî Niþan Usta’nýn evlatlarýndan bana yadigâr bilur’undan þimdilerde ses olmuþ bir naðmedir 24 Nisan’ýn tragedyasýnda Dîyarbekir Surp Giragos Ermeni Kilisesinin avlusunda havada asýlý kalan bakî seda…

Min te dîbû ser bedenê
Serê reþ dabû gerdenê
Hûn heft in wê ez bi tenê
Wa way lê, wa way lê malikwêran…


*Þeyhmus Diken, Ula Fýlle Hoþ Geldin. Sayfa 40 ve devamý. Ýletiþim Yayýnlarý. 1 ve 2. Baský 2012, Ýstanbul.

Not: “Türk Edebiyatýnda Kimlik Sorunu ve Ötekileþtirme” söyleþisinde Brüksel ve Londra’da olacaðým. Brüksel, Avenue des Arts 46 B-1000. 25 Nisan 2013 Perþembe Saat: 19.00

Londra, 10 Maple Street, London, W1T 5HA For Map, Click Here. 26 Nisan 2013 Cuma Saat: 18.30



Þeyhmus DÝKEN

20.04.2013

Son Güncelleme Tarihi: 21 Nisan 2013 22:57

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.