'Az Önce Burda Ne Oldu?'

05 Kasım 2009 08:03 / 1966 kez okundu!

 


Malum, gurbetteyiz…
Her ne kadar, etrafımız, dünyanın sayılı şef ve mutfaklarıyla dolu olsa da, arada kendi özümüze dönüp, Türk mutfağından yemek istiyoruz...
Ama öyle bir istiyoruz ki, resmen bütün menüyü baştan sona ısmarlayıp, mide fesadi geçirme tehlikesiyle kalkıyoruz masadan...

Zaten ağzımıza layık Türk Restoranı sayısı bir elin parmak sayısını geçmiyor, ne yazık ki…
Ama öyle bir tanesi var ki; sadece yemek yemek için gitmiyoruz, aynı zamanda içeride dönen show için de gidiyoruz… Nasıl anlatılır ki, bu restoranın içinde dönenler!.. Bir şef düşünün, aynı zamanda restoranın da sahibi… Herkesin dediği üzere, bu işi hatmetmiş bir şef/işletmeci.
Bu işi o kadar uzun zamandır yapıyor ki; neredeyse çoğu kişinin söylediği, Manhattan’da Türk mutfağını ilk başlatan isimlerden biri olduğu.
Yapılan bir araştırmaya göre, NewYork’da bir yıl içerisinde açılan restoranların , % 99’u kapanıyormuş. Yerlerine hemen yenileri açılıyormuş.
Restoran işinin böylesine agresif olduğu, Manhattan’da, bu işi uzun zaman yapabilmek, iyi bir şef olmanın yanı sıra, demir gibi bir sinir sistemi gerektiriyor...
Ve , ne yazık ki, benim bahsettiğim restoran sahibinin, sinirleri biraz gevşemis durumda…
Hata affetmeyen, hatayı gördü mü müşteri tanımadan, herkesin önünde hatalıyı azarlayan bir işletmeci düşünün.
Ama öylesine bir haşlama ki; neredeyse müşterilerin, “aman sorun çıkmasın” mantığıyla, susup oturduğu bir atmosfer hayal edin.
Diyelim ki; garsonlarından biri masayı tam olarak toplamadan, ana yemekleri servis etti…
Bunu da, işletmecimiz gördü diyelim (ki mutlaka görür) , iste o zaman ölümlerden ölüm beğensin garson kardeşim.
Yerinden firladığı gibi, müşterilerin önünde, sağlam bir giydirmeeee geliyor. Garson, sapsarı oluyor. Müsteriler şaşkınlık içerisinde, “garsonun, başını önüne eğip, işini tutmak için susmasını” beklerken, bir bakıyorlar ki, tam tersi oluyor. Garson, işletmecinin cevabını bir güzel veriyor. Verirken de servisini yapıyor.
Ee doğal olarak da kızdığı için, çatalları verirken, hafiften kafanıza atacakmış gibi fırlatıyor. Siz de “ammann sorun çıkmasın” diyerek, masanın diğer ucuna fırlamış çatalla bıçağı, hemen alıp önünüze koyuyorsunuz. Yeter kisorun çıkmasınn!.. Bütün bunlar öylesine bir doğallık kazanmış ki, herkes birbirinin ağzının payını verdikten sonra, işine geri dönüyor…
Herkes işine döndükten sonra da, yemeğe başlamadan, bir beş dakika olayı anlamaya çalışıyorsunuz... “Az önce burda, ne olduuu diyerek ???”
Herhalde zor bir gündü, kendilerini kaybettiler diye düşünürken, bir bakıyorsunuz, karşınızdaki masa, “peçete” istediğinde, yine aynı hararet başlıyor restoranda…
Nasıl olur da önceden peçete konmaz masalara diyerek başlayan bir kavgayla...
İşte o zaman anlıyorsunuz ki, restoranın politikası bu…
Kimse içinde tutmuyor, öfkesini.
Ne işletmecisi, ne garsonu…
Sadece müşterisi susuyor, masa-tabak-çatal uçuşmasın havada diye...
Aslında belki de, en ufak bir kıvılcımı bekliyor, bir patlama noktası yaşansın, herşey dağılsın ve kepenkleri kapatıp, bıraksın, kurtulsun bu işten diye...
Aslında, madem öfkesini tutamıyor, o zaman bu öfke patlamalarını ciddi anlamda, restoranın konsepti haline getirebilir.
Benim duyduğum, eskiden meşhur bir Manhattan restoranında, “küfür” konsepti varmış. Gelen müşterilere, garsonları servis yaparken, bir yandan da küfrediyorlarmış. Son derece de tutmuş bu konsept. Hem para verip , hem de bir güzel azar işitiyormuş müşteriler. Sonuç olarak burası NewYork, her türlü şeyin alıcısının bulunduğu bir tüketim diyarı.
İnanın bir sponsor bulsam, ilk yapacağım iş , bu restoranın içine kameraları sokup, reality show çekmek... Ne senaryo, ne bir şey... sadece “kaydet” tuşuna basacağım yeter.
Kimsenin yazacağı senaryo, bu adamın ağzından çıkanlardan, çıkmışlardan ve çıkacaklardan iyi olamaz…
Restoranın ismini bekleyenler, boşuna beklemesin, çünkü ben daha burdayım ve canım Türk mutfağı istedigi zaman, Şipşak gidip, İzmir köftemi yiyebilmek istiyorum.
Umarım şef bu yazıyı okumaz, olur da okursa, sağlam bir haşlama da bana gelir muhakkak!..
Gelin görün ki, her ne kadar kafasının ayarı tam olmasa da, elinin ayarı bir o kadar tam...
Nasıl anlatsam ki, bir ahtopot yapıyor, inanın insanın o ahtapota sarılası geliyor!!!


Ceyla Gökahmetoğlu Gülboy - NewYork
05.11.2009

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.