ForumKoşulsuz Sevgi  Yeni Konu 

Bektaşi fıkrasındaki sofudan al ibreti! - Ramazan Rasim

11 Ağustos 2011

hurkus

Bektaşi fıkrasındaki sofudan al ibreti!

Ramazan Rasim/Taraf (10.08.2011)


Derviş Ahmet adında bir Bektaşi yaza denk gelen Ramazan’da susuzluktan çok bunalmış, dili damağına yapışmış. Tam o sırada şakır şakır akan bir çeşmenin önünden geçiyormuş. Dayanamamış. Avuçlarıyla kana kana içmeye başlamış.

Bunu gören biri: “Ne yapıyorsun baba? Utanmıyor musun? Ramazan on iki ayda bir geliyor” diye çıkışınca Bektaşi isyan etmiş: “O mübarek her yıl gelir. Ama Derviş Mehmet dünyaya bir kere gelir.”

Şimdi bu fıkrayı niye anlattım. Tabii ki çok susadım da ondan.

Hazır anlattım bari bu meselden bir nasihat çıkaralım.

Söyleyin bakalım ey ümmet-i Muhammed.. Bu fıkrada Ramazan’da gündüz vakti su içene “utanmıyor musun” diye çıkışan adamı mı daha çok sevdiniz, yoksa susayınca orucunu açan Bektaşi’yi mi?

Anladım.

Hâlbuki asırlardır bu fıkra anlatıldıkça herkesin Bektaşi tarafından pek güzel benzetilmesine gülünen adamcağız da kendince Kuran’ın Müslümanlara emri olan “Emri bil maruf nehyi anil münker”e göre hareket etmekteydi. Yani iyiliği emredip kötülüğü men ettiğini düşünmekteydi. Peki, hiç Allah’ın emrini yerine getiren bir adam asırlık bir fıkraya meze olur mu? Allah’ın emri kulun kaba sabalığına kurban gitmiş olmasın?

Hem siz hiç bitince Bektaşi’nin değil, sofunun insanda sempati hisleri uyandırdığı bir Ramazan fıkrası duydunuz mu?

O yüzden de Hayrettin Karaman’ın “Tahammül mü hoş görmek mi?” yazısını okuyunca hiç endişelenmedim ben.


“İmkân bulduğunda, şartlar müsait olduğunda, düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında, daha büyük sakınca doğurmadığında her Müslüman, aleni (açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, âdâba aykırı bir davranışa –engellemek veya ıslah etmek maksadıyla– müdahale etmekle yükümlüdür” diyor hocamız.

Anlıyor çünkü o da bu Bektaşi fıkralarındaki sofu adamın halinden.

O yüzden bu önleyici pro-aktif Müslümanlığın, bir gün imkân bulunsa da, şartlar müsait olsa da, düzelteyim derken bozmadan, daha büyük sakınca doğurmadan yapılamayacağının farkında.

“Eşcinselinden sarhoşuna, nikâhsız birlikte yaşayanından (zina edenlerden) kumarcısına, Müslümanları sevmeyenlerden düşmanına, sokakta sevişenden çıplağına” kadar "onların aykırı filleri için özel mekânlar ihdas edilmek gibi” tedbirler düşünülmesinin imkânsız olduğunun da farkında. Sokakları bin yıldır sarhoş narasız kalmamış bir topluma İslami getto hayatı dayatmak, Romanları TOKİ evlerinde oturtmaktan farksızdır.

Zaten hocamızın bulabildiği en sert tedbir de “tebessümü kesme”.

Çölde susuz kalmış bir köpeğe kuyudan su vermeye tenezzül etmeyen bir âlimin cehenneme, ayakkabısıyla su veren hayat kadınının cennete gittiğinin en ibretlik menkıbe olarak camilerinde anlatıldığı bir toplumda başkası ne mümkün.

Dünyayı günahsız gül bahçesine çevirmek Allah’la yarışa girmek olur. “Emri bil maruf nehyi anil münker” demek de “vur kır parçala cenneti kazan” demek değildir. “Yaradılanı yaradandan ötürü sevmek” düsturu Yunus Emre tarafından Diyarbakır mitinglerinde Kürtlerin gönlünü almak için uydurulmadı. Ve tabii ki Allah kullarını site site, getto getto, devlet devlet hesaba çekmeyecek.

Bu dinin peygamberi “Ben güzel ahlakı tamamlamaya geldim” demişti, “Ben fıkhı tamamlamaya geldim” değil. (Abdülkerim Suruş’a selam olsun.)

“Hoş görmem tahammül ederim” diyor hocamız. Aynısını biz de hocamıza yaparsak hiçbir sorun kalmaz...


ramazanrasimtaraf@gmail.com

***

>> Hayrettin Karaman'ın “Tahammül mü, hoş görmek mi” yazısına bir başka yanıt:

Müslümanca yaşamak üzerine düşünmek... - Ayşe Sözen


Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0