Forum7. Sanat-İzmirSinema  Yeni Konu 

ULUSLARARASI-Clive Owen/Naomi Watts/DVD

06 Temmuz 2009

deepblueeagle


THE INTERNATIONAL-Tom Tykwer


Gerilim/Suç/Polisiye/Casus

Clive Owen/Naomi Watts/Armin-Mueller Stahl/Haluk Bilginer

Kurgu mantıklı olmak zorundadır
Gerçek öyle değildir
Gerçek sizin inandığınızdır

Franka Potente’nin film boyunca koştuğu, deneysel, öncü, sinemayı sanat yapan filmlerden müthiş Koş Lola Koş’un (Run Lola Run) yönetmeni Alman Tom Tykwer’dan başarılı bir gerilim filmi. Bir uluslar arası suç, polisiye macera filmi.

Film Berlin’de başlıyor, New York, Milano, Lüksemburg, Lyon’da bir koşturmaca ile devam ediyor ve İstanbul’da ezan sesi esnasında son noktasına geliyor.

Bir çıkış yolu yoksa işin içine daha çok mu girersiniz, yoksa dışarıda kalıp kendi yolunuzda mı gidersiniz. Adalet bir hayal midir. Adaleti yerine getirmek için adalet sisteminin içinde mi yer almak gerekir, adaletin dışına mı çıkmak. Yoksa, vazgeçip dünyanın düzenini kabul mu etmeliyiz. Sistem devam edecek olsa da biz doğru bildiğimizi yapıp ufak bir fark yaratmalı mıyız. Sistem denen olgunun içinde herkes var mıdır. Ne zaman hangi köprüyü yıkacağımıza, hangi köprüyü geçeceğimize karar verdiğimiz an bizi biz yapan an mıdır.

Dünyayı kimler yönetiyor. Hükümetler, darbeciler, silah üreticileri, suç kartelleri, organize suç mafyası, terör örgütleri, istihbarat teşkilatları, çok uluslu şirketler, çok uluslu bankalar, polis teşkilatları. Film, bunların bir şekilde birlikte çalıştığını ve birbirlerini koruduğunu iddia ediyor. Kişiler değişebiliyor ama düzen değişmiyor. 

Filmde, Türk savunma sanayisi (Ahmet Sunay rolünde Haluk Bilginer), örneğin, İsrail’e silah satıyor, sonra, İran’a, Suriye’ye füze satanlarla ortak çalışıyor, sonra da İsrail’e, füzeleri etkisiz hale getirecek (yönünü saptıracak) karşı silah satıyor yine. Ve alışverişler uluslararası bir banka önderliğinde gerçekleşiyor. Ama herkesin bir miktar çıkarı var. Amaç, üçüncü dünya ülkelerinde savaşlar, darbeler çıkarmak değil aslında. Savaş için satılacak silahlar sayesinde ülkeleri borçlandırmak. Borçlanmaları kontrol eden zaten savaşları da kontrol ediyor, diyor film. Saldırı, savunma, karşı saldırı, karşı savunma sistemleri ile bütün ülkeler, darbeciler borçlanıyor.

Ama her zaman böyle gitmeyebiliyor haliyle. Dünya hali bu. Bazen asi, burnunun dikine giden bir Don Kişot çıkıyor, genellikle bir Amerikalı polis veya gizli servis elemanı oluyor bu. Veya bazen İngiliz. İnandıklarının peşinde gidiyor ve sonuca ulaşıyor. Birileri ölüyor, birileri intikam alıyor bu arada düzenin içindekiler arasında. Yine de doğal akış bir süre için bozulmuş oluyor. 

Filmde, üçüncü dünyadaki savaşları, darbeleri, silah dağılımını, illegal (kanun dışı) para hareketlerini kontrol eden uluslararası bir banka var. Ve Interpol ajanı Clive Owen ile New York’dan Bölge Savcı yardımcısı Naomi Watts bu bankanın ve bankanın iş yaptığı silah tüccarlarının ve bu karmaşık düzenin içine dalıyorlar. Herkes işin içinde ve tepedekiler onları ne pahasına olursa olsun-hatta New York’taki Guggenheim müzesindeki eserlerin ve ziyaretçilerin ölmesi pahasına-durdurmaya çalışıyorlar.

Ama Clive Owen’ı durdurmak mümkün olmuyor. Clive Owen filmi tek başına götürüyor. Zaten daha çok yakın çekimden yüzü ile oynuyor filmde. Ve iyi oynuyor. 

Clive Owen tam Bond’a yakışacak bir oyuncu. Tipi, tavırları ile Bay Öp ve Öldür olabilir. Zaten 2.Bond George Lazenby’yi andırıyor. Yakışıklı değil orantısız suratlı ama kameranın sevdiklerinden. Karizmatik değil, sıradan ama bir şey var işte ve o şey nedeniyle başrolde. Owen, hem İngiliz hem de 45 yaşının üzerinde, uzun boylu. Bond için ideal yani. Daniel Craig olmasaydı. Çünkü Craig de müthiş bir Bond. Sean Connery ve Pierce Brosnan’dan daha sert. Roger Moore çok mizah katmıştı. Timothy Dalton ise çok teatral ve entelektüel duruyordu. Ama 6 oyuncu da bizce çok iyi Bond’lardı. Hepsinde o “votka martini. çalkalanmış olsun. karıştırılmış değil” havası vardı. Zaten Bond imajı, oyuncudan önde gider. Sonuçta o, her erkeğin olmak istediği, her kadının da birlikte olmak istediği erkek değil midir. Craig, Bond’u alıp Fleming’in niyetlendiği o ilk haline taşıdı. Bond romanlarını (2000’lerde Raymond Benson ile Sebastian Faulks yazdılar) ve filmlerini yakından izleyenler Bond’sal varlığı severler. Bond asla hoşçakal demeyecek bize. 

Clive Owen, Matt Damon ile Jason Bourne’da oynadı. Sonra Kral Arthur oldu. Denzel Washington’la İçerideki Adam’da (Inside Man), Julia Roberts, Jude Law, Natalie Portman ile Daha Yaklaş’da (Closer), Cate Blanchett’le Elizabeth’de oynadı. Başrollere yeni yeni çıkıyor.

Naomi Watts ise King Kong’un sevgilisi. Halka (The Ring) ve 21 Gram’dan hatırlarsınız.

Armin-Mueller Stahl da filmin bonusu. 


gökhan özgen
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0