hurkus
|
Taraf’ın marjinal bir gazete olduğunu söyledi sevdiğim arkadaşım. Ben itiraz edince de “Türkiye’nin ‘genel düşünce yapısına’ göre öyle” diye açıkladı...
Oradan anladım; buralarda demokrasi marjinal, demokratlık marjinallikti.
Doğrusu pek de şaşırmadım...
Dincisi, laiki, solcusu, sağcısı, ulusalcısı, birbirlerini ‘karşı cephede’ görseler de hepsinin birden tek ortak hasımları demokratlardı.
Biri diğeriyle kavga ederken, araya girip onları barıştırmaya çalışanlar çıkarsa, birlik olup, kavgayı durdurmaya yeltenenleri dövenlere benziyorlardı.
Sorsanız ayrı ayrı her biri demokrasi yanlısıydı; ‘dinci demokrat’, ‘laik demokrat’, ‘solcu demokrat’, ‘sağcı demokrat’, ‘ulusalcı demokrat’ derken aslında yalan söylemiyorlardı, çünkü her grup istisnasız “kendine demokrat”tı.
Bense zaten epeydir şüpheleniyordum marjinal olduğumdan...
Ve bu topraklarda kimlerin marjinal sayıldığını, nelere marjinal denildiğini tespit etmek eğlenceli bir uğraş olabilirdi.
Sonra da sıra kendi marjinal kaldığım durumları sıralamaya gelirdi.
Derken başbakan, “edepsiz” olduğumu ilan etti.
Önce çaktırmadan etrafa göz attım, “marjinallik yine bana mı düştü” endişesiyle...
Yükselen sesler böyle olmadığını gösterdi. Bu sefer, ‘edepsizler’ marjinal olamayacak kadar kalabalıktı.
Bu söze öfkelenen çok olmuştu gerçi ama ben onlardan değildim. Bana komik geldi, ne alındım, ne kızdım sadece güldüm geçtim.
Benim de hoşlanmadığım, kullanmadığım, gülünç bulduğum kelimeler vardı, mesela “bayan” sözcüğü bunlardan biriydi.
Öylesine olur olmaz sarf ediliyordu ki, hatta bir ara sırf bu yüzden “acaba marjinal sayılır mıyım” diye düşünmeye başlamıştım.
Sonra Vatan’da Mutlu Tönbekici bu konuda çok hoş bir yazı yazdı; ‘olay’ın ulaştığı boyutlara bakılırsa, eh, henüz ‘bayan’ demeyenler marjinallik sınırına varmadıysa da ramak kalmıştı.
Her nedense başbakan da, partisinin adının kısaltmasına reaksiyon gösteriyordu.
Ona, bizim aklımıza gelmeyen bir şeyin ima edildiğini düşündürüyordu AKP denilmesi herhalde.
Bunu açık etmekle risk almıştı...
Birisinin bir lakaba, bir söze kızdığını anlamaya görsün, mahallenin bütün çocukları arkasına takılıp durmadan tekrarlar ya o her neyse, başbakanın da peşini bırakmayabilirdi artık AKP kısaltması...
Marjinalliğimi test etmek için, bir de “sanatçı” kelimesinin kullanım sıklığını hesaplamam gerekiyordu.
Kendi kendilerini böyle adlandıran eğlence dünyasının isimleriyle, onlardan bahsederken “sanatçı” diyenleri ayrı ayrı mı sınıflandırmalıydım acaba, karar veremedim.
Ancak, işittiklerime bakarak değerlendirirsem bu açıdan da ‘marjinal’ kabul edileceğime neredeyse emindim.
Yıllar önce, bir televizyon programının sunucusu, Cher’e kendini daha çok oyuncu mu, şarkıcı mı hissettiğini sormuştu. Cher’in cevabı kısa ve netti: “Entertainer”. Yani eğlendirici.
Yok, “bayan” ya da “sanatçı” diyenlere sinirlenmek aklımdan geçmiyordu da yalnızca onlarla ‘yakın’ olmayacağımı biliyordum.
Bir de çok iyi yaratılmış bir tip olmasına rağmen, gittikçe abarttığı, bana kalırsa tahammül edilmez boyutlara vardırdığı oyunculuğuna hayran olunan Avrupa Yakası’nın Burhan’ı vardı. İyi bir oyucuydu fakat hiç de iyi bir oyunculuk sergilemiyordu bu dizide. Bu görüşümü dile getirdiğimde, çevremde bana hiç de hak vermeyen yadırgatıcı bakışların farkındaydım.
Gazetelerde, ‘reytinglerde birinci’ olduğu yazılan, övüle övüle bitirilemeyen, çocukların yarıştığı Bir Şarkısın Sen adlı programa rastladığımda da aynı duyguya kapılmıştım. Bunca insan böylesine beğeniyorsa “toplum dışı” olan ben olmalıydım. Birkaç dakikadan fazla izlemeye dayanamamıştım. Hem çocukların böyle rüküş kılıklara sokulmasına, hem de değil çocuk, genç olmaya zerre yakışmayan hallerde, tavırlarda söylenen şarkılara ve seçilen parçalara. Allahtan, bizim gazetede “telesiyej” köşesinde esaslı bir eleştirisini okudum da ‘şu hayatta’ o kadar da ‘yalnız’ olmadığımı gördüm.
Bu sıralarda bir de Profesör Yılmaz Esmer’in yaptığı “Radikallik ve Aşırılık Araştırması”nın sonuçları yayınlanınca iyiden iyiye meraklandım marjinalliğim hususunda.
Halkımız ateistlerle, başka dinden olanlarla, farklı dünya görüşüne sahip olanlarla, içki içenlerle komşu olmak istemiyordu.
Bir Allahın kulu da çıkıp dememişti, “ben tepemden halı silkenlerin, ortak kullanım alanlarını kirletenlerin, varsa bahçelerdeki ağaçları kesenlerin” komşuluğunu reddediyorum diye. Tabii sorular öyle sorulmamıştı da sorulsa ne çıkardı kestiremedim.
Ben çocukken yaşlı aile dostlarımızdan biri, “herkesin senin gibi olmasını beklersen kimseye temenna etmeyeceksin” derdi, bir başkası ise “herkes emsaliyle müşerref olur”.
Galiba en iyisi emsallerinle müşerref olup, diğerleriyle de temennayı kesmemekti.
Bu arada Obama, Kahire’de tarihî konuşmasını yaptı; e adam enikonu ‘marjinaldi’ hani.
Büsbütün şaşırdım: “Tanrım acaba ben marjinal miyim” sorusunu sordum önce, sonra “ne olur marjinalsem marjinal kalayım” diye dua ettim.
Kung Fu dizisinin tanınmış oyuncusu David Carradine’ın intihar haberi hatırlattı, bir de o yolu denedim:
“Ben marjinal miyim?”
“Yaşadığın ülkeye, topluma göre değişir çekirge!”
Taraf
|