Bir hobi olarak eylem

14 Mayıs 2012 14:48 / 1919 kez okundu!

 


Normalde, Cumhuriyet tarihi içerisinde tiyatro-devlet ilişkisinden bahsedecektim ama gündem fikrimi değiştirdi. Bu yazının zamanlamasının önemli olduğunu düşündüm.

Pazartesi günü birkaç arkadaşımın ödül alması vesilesiyle 17. Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Ödülleri’ne gittim. Açıkçası muhafazakar sanat ve tiyatro tartışmalarından sonra oyuncu ahalisinde nabızlar ne durumda, onu da merak ediyordum. Az çok atmosfer hakkında tahminlerim vardı ama umduğumdan çok daha “fazla”sını buldum diyebilirim.

Ödülünü almak için sahneye çıkan her oyuncu, mikrofondan “özgür tiyatro” konulu muhalif bir cümle etmeden inmedi. Görünüşe ve söylenenlere bakılırsa kimse tiyatroların özelleştirilmesine izin vermeyecekti. Bunun için herkes sonuna kadar savaşacaktı. Hatta bir ara öyle bir gaza gelindi ki Sermiyan Midyat kahramanca bir edayla “Belki birçoğumuz yetmez ama evet dedik ama artık yeter!” bile dedi. Salondan öyle bir alkış aldı ki sormayın. Islık çalan bile oldu, o derece. Sonra ödül alan kadın oyunculardan biri, tiyatroyla ilgili süreci şaşkınlıkla izlediğini, böyle bir şeyin nasıl olduğuna anlam veremediğini söyledi. Başka bir kadın oyuncu, 9 Mayıs’ta Muhsin Ertuğrul Sahnesi önünde yapılması planlanan “sessiz eylem”i duyurdu ve ekledi “Eylemimiz sessiz ama sanılmasın ki sessiz kalacağız.”

Muhalifliği kendinden menkul bu kadar oyuncu arasında, ödül törenine arkadaşlarımla sadece bir buçuk saat tahammül edebildik. Neden mi?

Oyuncuların neredeyse hepsi, kendilerini muhalifliğin dayanılmaz hafifliğine kaptırmış. O hafiflik rüzgarına kapılmış, bütün sözlerini coşa coşa oraya buraya savuruyorlar. Yanlış anlaşılmasın, ben coşmayın demiyorum, hobi olarak yine coşun. Coşku mücadelenin belkemiğidir. Onsuz olmaz. Lakin gözden kaçan o kadar çok nokta var ki oyuncu arkadaşlarıma birkaç tanesinden naçizane bahsetmek isterim.

Sevgili oyuncu arkadaşım;

Birincisi, eğer iktidara karşı mücadele verdiğini iddia ediyorsan halkı arkana almadan bu iş olmaz. O yüzden senin düşmen için kurulan kamplaşma tuzağına, “sol”cu görüneceğim diye düşmeyeceksin. Yani, “yetmez ama evet” diyenlere laf çakmayacaksın. Yok illa lafımı söyleyeceğim diyorsan “O zaman nerde tiyatronun, sanatın kapsayıcılığı?” diye sorulduğunda ne diyeceğini hesap edeceksin. İkincisi, bu olup bitenleri bu kadar şaşırarak izliyorsun ya hani... Bence şaşırma: Uludere’de 34 kişi bundan 136 gün önce devlet tarafından katledildi. Sorumluları hala ortada yok. Hrant Dink’in katilleri elini kolunu sallayarak aramızda dolaşıyor. Sivas Davası zaman aşımına uğruyor. Güneydoğu’da gencecik çocuklar terör diye canlarından oluyor. Pozantı’da çocuk mahkumlara tecavüz ediliyor. Çok pardon da bütün bunların olmasına göz yuman bir devletin, sana yaptıkları seni neden bu kadar şaşırtıyor?

Üçüncüsü ve bence en önemlisi…

Taksim’de eylem örgütleyip yürüyüş yapıyorsun, iyi. Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin önüne hepimizi davet ediyorsun, tamam. E be güzel kardeşim, bir kere bile olsun desen ya kendine “Acaba ben niye hep aynı yede toplanıyorum? Niye insanları hep aynı yere çağırıyorum?” diye. İstanbul’da 9 tane Şehir Tiyatrosu sahnesi, 8 tane de devlet tiyatrosu sahnesi var. Hani eylemleri kitlelere yaymak istiyorsun ya, mesela neden bu sahnelerin önünde eş zamanlı protestolar düzenlemiyorsun? Bir de bu işin bölge tiyatroları kısmı var. Diğer kentlerdeki sahneleri neden bu protesto işine entegre ederek bu tepkiyi büyütmenin yollarına bakmıyorsun?

Ödül töreninde kükrüyorsunuz. Sen de dahil neredeyse hepinizi, bu ülkenin yüzde sekseni tanıyor. Ünlüsün, şöhretlisin. Bas el ilanlarını, aç standlarını kentin dört bir yanına… Standların başında durup dağıt bakalım o el ilanlarını, insanlarla iki kelam et. Sokaktaki insan bu konuyla ilgili ne düşünüyor, bir zahmet öğreniver. Bir sıcaklık bir temas olsun kitleyle aranda. Çok mu zor? Sadece sosyal medyadan insanları örgütlemeye, harekete geçirmeye çalışmak da neyin nesi? İnsan sıcaklığının ne olduğunu, sahneye her çıkışında seyircinle birlikte tadan bir oyuncu olarak, birebir iletişimin ne kadar önemli olduğunun farkında değil misin?

Yoksa sana benzeyenlerin çoğunlukta olduğu bir ödül töreninde, kendini kanıtlama heveslisi misin?

Eğer derdin “Körler sağırlar birbirini ağırlar” tadında devam edip “Bu hayatta bir hobim var, o da eylem yapmak! Eylem yapmadan, duramıyorum yau!” cümlesini sarfetmekse doğru yoldasın devam et derim. Ama yok, amacın yaşam alanına sahip çıkıp direnmekse o zaman dön de gerçeğinle bir yüzleş.


Ezgi ÖZCAN

12.05.2012

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
19 Haziran 2012 17:58

İSMAİL HAKKI ATILGAN

Ezgi kızım aferim sana. Yazdıklarının tamamına imzami atarım, eleştirilerin az bile olmuş. Bu eylem devlet tiyatrolarının özelleşmesine dönük bir eylemdi. Benim anlayamadığım sanki Türkiye'de özel tiyatro yok. Hem ilerici demokrat olacağız hem de (devlet baba) anlayışını sürdüreceğiz. Yani (ey halk ben seni tiyatro ile eğitip bilinclendireceğim, sen de beni devlet eliyle besle, ben hep doğruları söylerim, benim doğrularımı uygula) diyorlar sanat yaparak. Onun için neden kalkıp da halkla sıcak temas yapsınlar ki? Acaba o tiyatroya on iki saat çalıştıktan sonra evine ertesi günkü ekmek parasını götüren mi gidiyor, yoksa gardrobundan ne giyeceğini düşünen hanımefendi ile BMV'sine binip park için görevliye fazlaca bahşiş veren beyefendi mi gidiyor. Neyin mücadelesi bu? Eminim o eylemciler eylem sonrası restoranda buzlu rakılarıyla bir daha kurtarmışlardır emekci halkı. Konuya realist bir bakış getirip, yorumladığın için teşekkür ederim.
15 Mayıs 2012 18:12

sultan özcan

sadece sanat ve sanatçılara atfedilmemiş bence. üstümüze alınmak icap eder. şahsen alındım :)
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.