En güzel çiçek

06 Haziran 2008 19:54 / 3900 kez okundu!

 

Zamanın birinde çok zengin bir padişah varmış. Bu padişahın da güzeller güzeli bir kızı varmış. Bir gün padişah kızını evlendirmeye karar vermiş. Bunun üzerine damat adaylarını eleyebilmek için de bir yarışma düzenlemiş. Bu yarışmaya göre en güzel çiçeğ



Yiğitlerden bir tanesi, tanrıların dağı olarak bilinen İda dağına tırmanmış. Dağın tepesinde kayalıklar arasında günlerce baharı beklemiş ve nisanın ilk haftasında açan, pembe renkli ilk dağ karanfilini yerinden çıkarmış ve bir kaba dikerek padişahın yanına gitmiş.




Bir başka yiğit, dağların en sarp yerlerini geçmiş. Yüksek bir platoya ulaşmış. Diğer çiçeklerin yetişemediği en zorlu ortamda bile çiçek açabilen mor renkli terslaleyi söküp bir saksıya dikmiş ve padişahın yanına gitmiş.




Üçüncü yiğit, yollara düşmüş. Tam 40 gün 40 gece uyumadan dolaşmış ve ülkede en güzel kokan çiçeği bulmak için çalışmış. 40. gecenin bitiminde şafak vaktinde tam ümidini yitirmişken yere eğilerek bir çam ağacının altına oturmuş. Ağaca tam sırtını yasladığı sırada denizden gelen meltemle burnuna öyle bir güzel koku gelmiş ki bir anda oturduğu yerden fırlamış. Çevresine bakarken ağacın diğer yanında boynunu bükmüş yere doğru bakan güzel bir çiçek görmüş. Yiğit delikanlı çiçeğe doğru eğilince kokusunun güzelliğinden onun sarı renkli nergis çiçeği olduğunu anlayarak, hemen onu sökerek çantasında taşıdığı saksıya dikmiş ve padişahın yanına gitmiş.




Son yiğitse en güzel çiçeği bulmak için dünyanın en yüksek noktasına gitmeye karar vermiş. Günlerce yol gittikten sonra ülkesinde yaşadığı bahar mevsimi kışa dönmüş. Binlerce metre yükseklikteki dağa çıkmış, dağa çıkarken parmakları donmasına rağmen o soğuğa hiç aldırış etmeden karların arasında çıkan ve masumiyetin simgesi olan beyaz renkli kardelen çiçeğini bulmuş. O da yanında getirdiği saksıya kardeleni dikerek ülkesine padişahın yanına dönmüş.




Padişahın en güzel çiçeği getirilmesi için verdiği süre dolmuş ve tüm yiğitler sarayın kapısının önüne toplanmışlar. Padişah, sözü üzerine en güzel çiçeği getireni kızıyla evlendirerek dillere destan bir düğün yapacakmış. Askerler çiçek getiren yiğitleri birer birer içeriye almış. Önce karanfil getiren yiğit huzura gelmiş. Padişah sormuş, bu çiçek nedir, nereden gelir. Yiğit cevap vermiş. "Bu tanrıların çiçeği karanfildir. İda dağından getirdim" demiş. Padişan çiçeği alıp bir kenara koymuş ve diğer yiğiti çağırmış. İkinci yiğit, mor renkli ters laleyi padişaha uzatmış. Padişah sorusunu tekrarlamış. Yiğit, "bu çiçek, çiçeklerin en asili ters laledir. Ülkenizin en yüksek platosundan gelir" demiş. Padişah onu da kenara koyarak diğer adayı huzuruna çağırmış. Üçüncü yiğitte 40 gün 40 gece sonunda ulaştığı ve bulduğu en güzel kokulu çiçeği, nergisi padişaha sunmuş. Padişah onu da alıp kenara koyarak diğer adayı çağırmış. Son aday getirdiği çiçeği padişaha sunarak, efendimiz "bu ülkenizde değil dünyanın en yüksek dağında yetişen, sadece karda çiçek açan ve çiçeklerin en beyazı, kardelendir" demiş. Padişah kardeleni de alıp başka aday olup olmadığını sormuş. Bunun üzerine sarayın kapısının önünden geçen fakir bir delikanlı kapının önündeki nöbetçilere kalabalığın nedenini sormuş. Nöbetçilerse padişahın düzenlediği yarışmayı anlatmış ve en güzel çiçeği getirene padişah, kızını vereceğini söylemişler. Bunun üzerine fakir delikanlı birden sarayın kapısından içeriye girerek padişahın huzuruna doğru yürümeye başlamış. Delikanlı huzura doğru yürürken sarayın bahçesinde açan kırmızı güllerden bir tanesini kopararak padişahın önüne gelmiş. Bu arada padişah da gelen çiçekler arasında karar vermek de zorlanırken fakir delikanlının kendisine doğru geldiğini görmüş ve şaşkınlık içerisinde yarışmanın bittiğini ve ne cüretle yanına yaklaştığını sormuş. Fakir delikanlı elindeki kırmızı gülü padişaha uzatarak, size dünyanın en güzel çiçeğini getirdim demiş. Bunun üzerine padişah, bire kafir, sen benimle alay mı ediyorsun demiş. Yarışmaya katılan yiğitler en güzel çiçekleri bulabilmek için günlerce yol gidip, binlerce emek harcadılar, biri en renkli çiçeği, biri en zarif çiçeği, biri en narin çiçeği bir diğeri de en güzel kokulu çiçeği getirdi. Ama sen benim bahçemdeki bir çiçeği mi bana veriyorsun demiş.




Bunun üzerine fakir delikanlı, "padişahım çiçeğin uzaktan gelmesi, onun güzelliğine güzellik katmaz. Bu çiçekler en güzel çiçekler olsaydı sizin gibi yüce bir padişah, onları daha önce buldurup bahçesine diktirmez miydi? Siz bahçenize bu kırmızı gülleri diktirdiyseniz bence dünyanın en güzel çiçekleri bu kırmızı güllerdir. Bu nedenle de bende size bahçenizden kopardığım bir kırmızı gülü veriyorum demiş. Padişah gencin verdiği bu cevap karşısında mahcup olmuş ve kırmızı güllerin, çiçeklerin en güzeli olduğunu anlayıp kızını bu fakir gence vererek tam kırk gün kırk gece düğün yapmış.



Çiçeklerin en güzeli sizce hangisidir. Nedense bizler çiçeklerde olduğu gibi güzel olan her şeyi hep uzaklarda ararız ve yakınımızda olan güzelliklerin de farkına varamayız. Hayal ettiğimiz güzelliklere ulaşmak için de umutsuzca bir koşuşturmaca içerisine gireriz. Bunun yanında her vardığımız noktadan ileride daha bir güzel olduğunu düşünürüz. Oysa güzeller bizim yanı başımızdadır. Ama ne yazık ki yaşamamızda meşgul olduğumuz uğraşılar, bize bu güzellikleri göstermemek için gözümüzün üzerinde ince bir tabaka gibi birikir ve biz bu perdenin arkasında gizli kalan güzellikleri göremeyiz. Bu nedenle de her zaman yaşamımızdan ve kendimizden uzaklaşmaya çabalarız. Sahip olduğumuz hırslar nedeniyle kendi koyduğumuz hedefleri daha yanına yaklaşmadan daha uzaklara öteleriz. Belki de bunu bilinçsizce öğreniriz. Örneğin daha bebekken annelerimiz biz hep "at ta" ya götürür. "Ta" Altay dilinde uzak anlamına gelir. İşte bizler çocukluğumuzdan beri hep uzaklara gitmeye alıştırılırız. Bundan dolayı erginleşince de güzelliklerin çevremizde olması yerine, ulaşılamayacak mekanlarda olduğunu düşünürüz. Oysa gerçekte güzelliklerin ve mutlulukların saklandığı Kaf dağı binlerce ışık yılı kadar uzakta değil bir arpa boyu kadar mesafededir.



Fakir gencin bize gösterdiği gibi en güzel çiçekler dünyanın en uzak, en zor ve en ulaşılmaz coğrafyalarında değil, bizim yanı başımızda ki bahçelerde yetişen kırmızı güllerdir.


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.