'Solcular neden hiç 'ordu ticaretten elini çek' kampanyaları düzenlemedi?'
30 Haziran 2009 17:32

Türkiye'de yeni bir darbe teşebbüsü adeta 'suçüstü' vaziyette açığa çıkarıldı. TSK içinde oluşturulmuş yeni cuntaların varlığını ya da 'emir-komuta zihniyetinin' tutumunu açığa çıkaran "İrtica Eylem Planı” Taraf Gazetesi tarafından ortaya çıkarıldı. Askerlere 'sivil yargı' yolunu açan yasa TBMM'den geçti. Türkiye'de meydana gelen bu yeni durumu, militarizm karşıtı, demokrat tutumu nedeniyle bedel ödemiş, tanınmış hak savunucusu Avukat Eren Keskin değerlendirdi. Eren Keskin, "arkasına 36 generali alarak basın toplantısı düzenleyen Başbuğ'un tutumu beni hiç şaşırtmadı" diyor. Keskin'i esas şaşırtan; "Genelkurmay başkanının karşısında 'süt dökmüş kedi gibi oturan' gazeteciler" olmuş... Eren Keskin, statükocu sola yönelik eleştirilerini de bu özel söyleşide peşpeşe sıraladı: "Solcular, yıllarca ABD mallarını boykot etti. Neden hiç OYAK malları boykot edilmedi? Neden ordu ticaretten elini çek!' denmedi?..."
Yazarımız ve Sesonline.net Yayın Yönetmeni Yalçın Ergündoğan'ın Av. Eren Keskin'le gerçekleştirdiği özel söyleşi şöyle:
» Genelkurmay başkanı İlker Başbuğ'un arkasına genarellerini dizip, "basın toplantısı" düzenlemesini ve bu görüntünün televizyon ekranlarına yansımasını bir hak savunucusu olarak nasıl yorumluyorsunuz? Topluma, sivil kurumlara, yargıya bir mesaj mı vermek istediler?
- Genelkurmay başkanının arkasına 36 generali alarak düzenlemiş olduğu basın toplantısı, yıllardır görmeye alıştığımız basın toplantılarından biri olduğu için beni hiç şaşırtmadı diyebilirim.
Bana göre asıl şaşırtıcı olan, onların karşışında adeta “süt dökmüş kendi gibi oturan” gazeteciler oldu. Genelkurmay başkanın parmağını sallayarak, kelimeleri heceleyerek, tehditkâr bir üslupla verdiği cevaplara karşı, bir gazeteci çıkıp ta “neden böyle davrandığını” soramadı.
Ben Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunun bir darbe biçimi olduğunu düşündüğümden ve Cumhuriyetin askeri kimliğinin son derece baskın olduğunu bildiğimden, o cenahtan gelen hiçbirşey beni şaşırtmıyor.
Soykırım suçlusu İttihat-i Terakki geleneğinin bir devamını oluşturan sözkonusu militarist zihniyet bugüne kadar tüm toplumu korkutarak yönetti. Kabul edelim ki bunu çok büyük oranda da başardı. Son basın toplantısının da amacı buydu. İlker Başbuğ, tüm topluma adeta “en büyük biziz, bizim sözümüz geçer” demek istedi.
» Sizin vurguladığınız gibi, topluma ve sivil kurumlara tehdit ve gözdağı içeren bu açıklamaların eskisi gibi toplumu sindremediğine tanıklık ediyoruz sanki. Herkesin sustuğu dönemlerde en aktif militarizm karşıtı, demokrat tutumu alan ve bu yönde eylemlilikler içinde bulunan, bedel ödeyen biri olarak, yaşanan değişim ve gelinen son durum sizi mutlu ediyor mu?
- Sorunuzda da vurguladığınız gibi, Genelkurmay’ın açıklamaları, bildirileri, basın toplantıları toplum üzerinde eskisi gibi büyük bir etki yapmıyor. Bu tabii ki sevindirici..
Ben bunun daha çok, uluslararası politikalardaki değişim ve Türkiye’ye yansımaları ile ilgili olduğunu düşünüyorum.
Geçtiğimiz günlerde Honduras’ta bir askeri darbe gerçekleşti. Honduras askeri darbeler nedeniyle bugüne kadar çok kez mağdur oldu. Bu darbelerin arkasında, ülkede ki solcu muhalefete karşı hep ABD vardı. Ancak yeni gerçekleşen darbeye en büyük karşı çıkışı ABD başkanı Barack Obama gösterdi. Eskiden ABD’nin “arka bahçesi” olarak görülen Latin Amerika ülkelerinin solcu liderleriyle-Obama aynı söylemde birleşti.
'Statükocu solcular' farklı düşünseler de ben artık dünyanın büyük emperyal güçleriyle, Türkiye’de yerleşik bu “militarist yapının” çeliştiğini düşünüyorum. İşte bu çelişki aslında özgürlük alanlarımızı genişletiyor.
Tabii ki üzerinde yaşadığımız topraklarda küçük bir azınlık da olsa militarizme karşı ses çıkarmaya çalışan kişi ve kurumlar var. Bunlardan biri olarak istediğimiz oranda olmasa da mücadelemizin sonuç vermeye başladığını görmek oldukça sevindirici.
"CUNTA HAZIRLIĞI YOK, HAZIRLIK EMİR KOMUTA ZİNCİRİ İÇİNDE..."
- Öncellikle belirtmek isterim ki, Ordu içinde bir “cunta hazırlığı” olduğuna inanmıyorum. Çeşitli belgelerle, andıçlarla ortaya çıkan zihniyetin, Ordunun en tepesindeki İlker Başbuğ’dan habersiz olabileceğine inanmıyorum., Bence, onları bu denli kızdıran da bu gerçeğin yavaş yavaş ortaya çıkıyor olmasıdır.
Albay Dursun Çiçek, eğer bir “irtica ile mücadele ve AKP’yi bitirme planı” hazırlaşmışsa, bunu Genelkurmay başkanına vermek üzere ve hatta onun talebi üzerine hazırlamıştır. Ben olaya böyle bakıyorum..
» Geçtiğimiz ay Sesonline.net'te yayınlanan "Mutluyuz, itaat etmiyoruz başlıklı yazınızda militarist politikaları ve bu politikaların somut uygulayıcısı TSK'yı ağır bir şekilde eleştirmiştiniz. Çok ilgi uyandıran yazınızda "Orduma laf söylettirmem" diyen ve ardından da Genelkurmay'ın tanığı sıfatı ile aleyhinizde ifade veren bir "sivil uzantı" profesörün tavrını yeniden hatırlatmıştınız. 'Cunta' ya da sizin 'emir komuta zinciri içinde' dediğiniz hazırlıkların ortaya çıktığı bu günlerde, (gerçek iktidar odağına muhalefet etmeyen sadece hükümeti eleştiriyormuş gibi yapanlara "muhalefet" denemez elbette ama) Türkiye'deki yerleşik adıyla "Muhalefet partileri" adıyla anılan partilerin tutumunu nasıl buluyorsunuz?
- “Muhalefet partileri"ne gelince; diğerlerini çok önemsemiyorum, ancak CHP’nin durumu gerçekten “çok komik” görünüyor bana... Onlar, “kraldan çok kralcı” tavırları ile bence artık Genelkurmay tarafından bile ciddiye alınmıyorlar.
"SAĞIN DA, SOLUN DA BÜYÜK ÖLÜMÜ İTTİHATÇI GELENEKTEN BESLENİYOR"
» Ergenekon soruşturmaları ve açılan davalar karşısında 'askeri vesayet rejimi'nin aktörlerinin ciddi bir direniş sergiledikleri de anlaşılıyor. Bu direnişi önemsemeyen, hafifseyen ve buna rağmen kendini "demokrasi mücadelecisi" gibi tanıtan (sol) siyasi yaklaşımlara ne diyorsunuz?
- Bazılarını kızdırmak pahasına söylemeliyim ki, ben Türkiye’de 'sağ’ın ve 'sol’un büyük bir bölümünün İttihatçı gelenekten beslendiğini düşünüyorum. Dünya değişiyor. Dünyayı, toplumu ve partileri artık “Leninist Parti” modeliyle yönetmenin mümkün olmadığına inanıyorum. Her şey, normal gidiyor, “yesinler birbirlerini” tavrının son derece tehlikeli olduğunu görüyorum.
"ENTELEKTÜEL KRİZ ÇÖZMEZ, KRİZ ÇIKARIR"
Hiç unutmayalım ki “normal” olanı iktidarlar belirler. Oysa entelektüel tavır, iktidara başkaldırmaktır. Edward Said’in dediği gibi “Entelektüel, kriz çözmez, kriz çıkarır!”
.
Bizde, kendilerini “sol mücadele” içinde tanımlayanlar sürekli sistemin krizini çözmeye çalışıyorlar. Oysa kriz çıkartmak gerekiyor. Örneğin, her 24 Nisan’da sokaklara çıkıp “1915’de neler oldu?” sorusunu yüksek sesle sormak gerekiyor.
Sol, hep ABD mallarını boykot etmeye çağırdı bu toplumu. Bir gün olsun "OYAK’a hayır!", "Ordu ticaretten elini çeksin" diyerek OYAK malları boykot edildi mi? Ya da coğrafyamızda süren savaşa karşı Türkiye işçi sınıfı bir gün olsun genel grev yapabildi mi? Veya “Türk askeri Kıbrıs’dan çekilmeli” diye bağırılabildi mi?
Soruları çoğaltmak mümkün. Ben 20 yıllık hak mücadelesi içinde şunu öğrendim. “Hepimiz egemenimize benziyoruz.” Hem “bireysel”, hem de “örgütsel” kimliklerimizi sorgulamalıyız.
'Bizler militer, erkek egemen, feodal değer yargılarından ne kadar kopabildik?' diye sorgulamalıyız kendimizi...
İşte bu sorunun cevabını bulduğumuzda, toplumsal muhalefetteki kırılma nedenleri de anlaşılacaktır...
Sesonline.net