Nina'nın kedisi Badem
Nina'nın kedisi Badem
Eklenme Tarihi: 01.04.2009 00:35
Facebook'ta paylaş
0

BENİ AFFET!

Badem, canım kedim. Çirkinler çirkini, çipil gözlü, sinirsek, kaçık kedim. Kedi mi, vaşak mı olduğu belli değil kedicim. Geldi buldu beni bir eylül sabahı Fuarda. Tırmanıverdi omzuma ve o gün bu gündür tam 18 aydan bu yana, her fırsatta mırladı kucağımda. Minnacıktı, ufacık! Veteriner emin olamadı kaç aylık olduğuna; 1,5 dedi, 2 dedi, aniden boyu uzayıverdi, 3 dedi bilemedi. Her neyse küçücüktü kedi ve evimdeydi...

Çok minnet duydum ona. Çok sevdim, bayıldım varlığına. Her hareketine, her kımıltısına hayran oldum kedimin. Çirkindi biliyorum, sfenks kedilerini andırıyordu. Ama çirkin olması da iyiydi bir bakıma. Çünkü güzel, sarı, siyah, beyaz olduğu için eşya gibi ayırt etmeyi kaldıramazdım sokaktaki kedileri. Bunu da seçmemiştim zaten, gerçekten o gelip bulmuştu beni. Gayet kararlı bir şekilde kurulmuştu kucağıma. İndirmek için hamle yaptıysam da inmemişti. Eh, n’apalım, birbirimize kısmetmişiz diye düşünmüştüm. Bir kedim oldu diye bayram etmiştim. Bir çırpıda düzen kurmuştum ona…

Badem koydum adını, Akpaçık diye. Badem bayıldı eve. Uyudu her gün benimle. Oynadı, koştu, hopladı, zıpladı, atladı, kovaladı ecinnileri. Kaç vazo kırdı, cep telefonumu bozdu, bilgisayarımı mahvetti. Hemencecik kollarını uzatıp kucağıma çıktı eve her gelişimde. Açmadım telefonları, koşmadım tuvalete, kavuşma ritüeli sona ermeden ben de... 

Ama, aması var ki, o da çok değil azıcık palazlandığında eve hiç kimseyi sokmamaya başladı Badem. Bir hırlama, bir tıslama ki dostlara şenlik. Öyle abartılıydı ki şaka gibi geldi bana. Tırmalama, ısırma bini bir para! Travma dedik, kıskanıyor dedik, kızmayı denedik, sevmeyi tercih ettik. Olmadı, olmadı! Değme kedi dostları oturamaz oldular yanında. Neden minnacık kedim, neden böyle yapıyorsun diye çok sordum ona. Başını çevirdi cevap vermedi bana.

Gel zaman, git zaman eve kimse giremez oldu. Ellerimi, bileklerimi ayaklarımı görenler hayretle baktılar. Kuşku duydular benden. Ne yapabilirdim, en yumuşak yastıkların üzerinde güneşlenmeye alışan bu kediyi nasıl sokağa atabilirdim?

Sonra kapı çalındığında odaya kapatma faslı başladı. Evde konuk kalacak olsa feci bir köşe kapmaca yaşanıyordu. Bu hal ne kadar devam edebilirdi, bilmiyordum...

Ta ki Martın ilk günlerinden birinde, bu evden çıkmam gerektiği anlaşılana dek. Ne olduysa oldu, o başka bir konu, annemle ortak bir düzen kurmaya karar verdik. Yani en doğrusu bu idi. Pek çok pratik çözüme ve aynı zamanda benimle birlikte mezara kadar gelmesi muhtemel sorunların dünya gözü ile halledilmesi ihtimaline açık bir seçenek olarak duruyordu karşımda. Yeni bir yol açmıştı yaşam bana. Görmezden gelemezdim...

Peki Badem? Canım, bi tanem, kafadan özürlü Badem? Hiç kimse evine almazdı onu, mümkün değil. Bunca rahata alıştırdıktan sonra nasıl atardım onu sokaklara? Daha dün teşhis konulmuştu tiryakiliğime; ayrılık anksiyetesi diye! Ve aklıma ilk gelen Şila olmuştu ayrılmak zorunda kaldığım. Ve şimdi yeniden, Badem! Badem, tatlı, kaçık kedim! Neler gelmedi onun yüzünden başıma. Kol kırılır yen içinde kalır dedim, belli etmedim kimselere...

Orası, burası, neresi, derken aldım kucağıma, gittim fuara bir pazar sabahı. İki saat oturduysam bankta, o kadar saat inmedi kucağımdan.

Sımsıkı sarıldı bırakma der gibi. Veteriner dedi ki gel bırak bana, bahçemiz var, mama var, bakıyoruz kedilere. Bundan alası olamazdı. 31 Mart günü diyerek hedef koydum aklıma.

Son üç gün yanıma yaklaşmadı Badem. Hele bu sabah beni gördüğü her yerde kaçıp bir şeylerin arkasına saklandı. Anlattım ona. Aklını kullan deli kedi dedim, daha mutlu bile olursun belki orada. Seni annemle bir arada barındırmam mümkün değil. Annemi bırak, en hoşgörülü insanları bile tepelemektesin! Mecburuz, gidiyoruz, daha iyi bir yer de bulamazdık dedim. Kararlılığımı giyindim. Ben net davranmazsam onun daha fazla acı çekeceğini düşündüm. Ve aldım onu koydum box’un içine. Dün akşam yıkadığım sevgili yastığıyla birlikte. Mandalları kapatırken ellerimin kelepçelendiği o çaresiz anı hatırladım. Sonra oğlumu askere gönderirken hissettiğim çaresizliği anımsadım. Sapıtıyorum artık, biliyorum. Çantama bir kutu sakinleştirici atıp gittim oraya. Badem ses çıkarmadı. Biliyordu, anlamıştı ve artık yakalanmıştı! Yakalayan da bendim, şu kadere bakın.

Daha neler göreceğim bu dünyada. Daha kaç kez sert olacağım? Kaç kez daha sert olup kendimi kıracağım?

Ve oturduk bahçede. Badem tıslıyor, hırlıyor gelen geçene. Bana attı birkaç pençe. Görenlerin ağzı açık kaldı. Biz alışkınız nasılsa. Al götür geriye diyecekler diye korkuyorum. Birisine zarar verecek diye de korkuyorum. Ama başkası ona sert mukabele edecek de zarar verecek diye daha fazla korkuyorum...

Bakmadı arkamdan, gelmedi peşimden. Şimdi duyduğum her miyavı onun sesi zannediyorum. Bereket hava sıcak bugün. Kaç gündür meteoroloji raporlarına bakıyorum. Onu bırakacağım gün hemen yağmur altında kalmasın, sert rüzgarlar esmesin, şimşekler çakmasın diye dua ediyorum. Ah Badem, ne olurdu azcık birazcık daha az çılgın olsaydın da beni bu hallere sokmasaydın!

Bu gece Bademsiz ilk gecem nicedir. Özledim onu. Özlemek benim sorunum, o önemli değil. Kararı veren ben olduğuma göre payıma düşen bedeli ödemeliyim. Ama o? Dilerim, dilerim hayatından memnundur ya da çok yakında alışır ve daha mutlu olur. Badem beni affet! 

Nina Bencoya
31.03. 2009 

http://www.izmirizmir.net/bilesenler/koseyazilari/yazi.php?yazi_no=854

 

 

Yorumlar
02 Nisan 2009 02:11

bedia

ve lütfen kedinizi sık sık kontrol edin..çünkü kediler ve köpekler sahiplerinden ayrıldıktan sonra intihar edebiliyorlar
umarım badem o kadar duygusal bir kedi değildir.

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.