ForumKutlu-Yorumlar!  Yeni Konu 

BABAMA DAİR

09 Haziran 2007

letitia

Ben köşe yazarıyken yazdığım bir yazıyı derleyip yazıyorum size, aranızda belki okuyup hatırlayanlarınız da olabilir ama çok ses getirmişti, ne yapayım :)

Çeşme mevsimi de geldi ya, çünkü Çeşme babamındı ya... Arazisi değil tabi ki arkadaşlar-deli diye bakmayın bana-havası, havası...

Bayılırdı Çeşme'nin havasına. O hava yüzünden şu koca evi koydu gitti bize.

Kızardı iki güncük Bodrum'a falan tatile gitmeye kalksak. "Delisiniz" derdi; "şu hava bırakılıp gidilir mi? Yanın bakalım oralarda."

Hasoş'um babam, sofrası çok bol bir adamdı. Çoğunlukla evde ya da restoranlarda devamlı birileri ağırlanırdı.

Bizim Güler(Hıdır-Oray) takılırdı hep; "Hasan Amca evdeki televizyon yüzyıllık oldu, bir kere eksik götür şunları yemeğe, bize yenisini al... Cevap: "Göstermiyor mu kızıım?"

Ama bir kere içki muhabbeti de girdi mi o sofralara, daha bir şenlenirdi ortalık. Biliyor musunuz ki, arkadaşlarını bırakın da, bizim yaşıtlarımız erkeği, kadını; kuzenler, arkadaşlar, arkadaşların arkadaşları can atarlardı onun sofrasında bulunabilmek için. Belki de-özellikle- her içki sofrasında O'nu anmam bu yüzdendir.

Sofra dedim de, babamın bi "kalmış gitmişleri getirin, bitirelim" lafı vardı. Nedir, yemek atılmayacak. E doğrusu da bu ama uygulayan çok az. Babacığım, -zannedersin evde yemek yok- minik kaselerdeki bütün yemekleri o yerdi, yeni pişenleri de torunlar, çocuklar ve diğer ev halkı... "Birisine bişeyi yap deme, yaptığını göster, yeter" diye düşünüyordu herhalde.

Kendimi bildim bileli ben de ona yürekten katılıyorum ve aynı felsefeyi uygulamaya dikkat ediyorum.

Babam can dostlarını birer birer çok erken yaşlarda kaybetti. En büyük kankasını 42 yaşındayken, ikincisini de hızlı şoförlük yıllarında bir trafik kazasında kaybetti ve hatta kendisi tesadüfen oradan geçerken teşhis etti. Sonra diğerleri... Derken birden çöktü. Biz de bu çöküşü kah sessizce kah çırpınarak seyrettik. "Uzatmaları oynuyorum ben artık" diyordu.

Çekirdekten yetişmiş, cingözlükte değil ama bilgide bir numara tütüncü(biz çocukken öyle denirdi) olan babamız, son belki yirmi senesini ağzına sigara koymadan geçirmesine rağmen, çok genç yaşlarından beri tütünle içiçe yaşamasının semeresini akciğerlerinden gördü.

Canım benim, doktordan, ameliyattan çok korkardı ama son dokuz gününü hastanede, az zamanda çok mücadele vererek geçirdi. Çok isyan etti, çok küfür etti, yoğun bakımda kapıdan duyardık. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, tanıma şansı olanlar bilirler, çok tatlı küfürbazdı. Küfür etmediği zaman "Hasan hasta mı?" diye sorarlardı. Ama yoğun bakımdaki küfürlerinin hiç tadı kalmamıştı artık biliyor musunuz?

Biz ne yaptık? Ablam, kuzenlerim, O'na bayılan 2 can kız arkadaşım, dokuz gece onu uğurladık. Her gece hastaneden eve döndüğümüzde, kurardık çilingir sofrasını, önce O'nun yoğun bakımdaki haline ağlaşır, sonra çocukluğumuzdan itibaren anılarımızı tazelerdik ve çoğunlukla gülerdik inanır mısınız? Çünkü O'nun siniri bile hoştu, komikti ve en önemlisi saman alevi gibiydi.

Yaşam felsefesinde kin, nefret, öç alma, hırs, kıskançlık gibi kelimelerin geçmediği bir adam yahu! Son günlerinde bilinci gayet açık, gitmeye hazırdı. Kendisine söylemeye fırsatım olmadı ama çok şaka kaldıran bir adam olduğu için O'nun bilinç altına bir mesaj yolladım sonradan. "Bak yine Allah'ın sevgili kulusun; doktordan hastaneden hep korktun. Ama O da sana hızlandırılmış bir tıp gösterisi yaptı, uzatmadı" dedim.

Babamı uğurlarken kırmızı süet blazer ceketimi giydim, çünkü aynı kıyafeti ilk günlerde bir gün hastaneye giderken giymiştim; "Adeş(yeğenim Onur'un bebekken beni çağırdığı isim) kırmızılar pek yakışmış yahu" demişti. Kimbilir; bazıları o gün için o rengi yadırgamış olabilirler ama bu bizim aramızda bir parolaydı. Ve "uğurlar olsun" diyerek gönderdim O'nu yeni hayatına ki en sevdiği laftı...

Sonradan bio-enerji uzmanı arkadaşım Tayfun Minareci, duru görüsüyle, babamı hiç tanımadan ve Çeşme'ye olan düşkünlüğünü bilmeden, kendisinin o senelerde 8 yaşlarında, çilli-milli, sarışın, tatlı mı tatlı bir erkek çocuğu olduğunu söyledi. Hem de nerde???Çeşme'de tabi ki. Reenkarnasyona inanan bir insan olarak buna çok sevindim, havalara uçtum diyebilirim...

Sizi belki biraz üzdüm ama napiim o tatlı adamı azıcık ta olsa tanıyın istedim.

Hadi sizi biraz daha güldürerek bitireyim yazımı...

Bu kez olaya tanık olan kişi yeğenim Onur'un bir arkadaşı, Çeşme'de bizde misafir olarak kalacak. Annem İzmir'de, babam Çeşme'de ve annem telefonla babama talimatları veriyor. Hangi oda açılacak, hangi yatak yapılacak, akşama şu yemek yapılsın falan gibi. Babam da "Tamam Sevim, tamam... tamam... Sevimcim tamam... tamam... tamam Sevim...(bu böyle uzayıp gidiyor daha, abartmıyorum) derken kızcağız da istemeden bunlara kulak misafiri oluyor. Annem o kadar mükemmeliyetçi bir kadındır ki, hayatta herkes kendi gibi olsun ister ve hep yanılır maalesef. Ve hep isyanlarda, Allah başımızdan eksik etmesin... Arada bu bilgiyi de verdikten sonra hikayeyi bitireyim kaldığım yerden; "...tamam Sevim... tamam... (Şimdi keşke bunu size canlı anlatabilsem!) SEEEVİM HANIIIM, SEVİM HANIIIIIM, GÜLE GÜLEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEE! Çattt...
Bu da telefonun kapanma sesi oluyor anlayacağınız üzre :lol:
09 Haziran 2007

sultan

8O Letitia' m sıcak, merhametli, doğal ve içtenlik dolu paylaşımın çok etkileyici. Hasoş'u tanımak bana çok iyi geldi. Onun anısını böyle aşkla anımsamak ve ifadelendirmek çok sana has ve elbette çok özel. Sen bence en çok babansın. Sofrası bol ve herkese açık. Bonkörlük ve mertlik bunlar senin özelliklerin. Babacığının toprağı bol olsun. Seni var ettiği için ruhu şad olsun. Ellerine, ruhuna sağlık. Sevgiler.
pervin
15 Haziran 2007

editor

reenkarnasyon sorumlusu kimse, her babaya böyle evlat nasip etsin. ellerine sağlık sevgili letitia. yazılarını zevkle izliyorum. sevgiler.
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0