ForumGüncel Politika - İskender'in Düğümü  Yeni Konu 

Yeni bir siyasi dönemece girdik - Nabi Yağcı

15 Haziran 2009

hurkus

Herkesin bir takıntısı olabilir, kimi şeriat tehlikesine takar, kimi şeriat tehlikesine takanlara takar; kimi Kemalizm'e takar, kimi Kemalizm'e takanlara takar. Bunların hiç birini önemsiz görmüyorum ama benim takıntım, toplumların tarihsel değişim, dönüşüm macerasına dairdir.

Bu dünya Sultan Süleyman'a kalmamış, peygamberler, krallar, imparatorlar, generaller, kavimler, milletler gelip geçmiş, medeniyetler kurulup medeniyetler yıkılmış. Tarihin öğrettiği tek mutlak gerçek, değişmeyen tek şeyin değişim olduğu gerçeğidir. Fakat değişimler rastgele olmuyor, olmadığına dair benim için en sağlam referans Marx'tır. Toplumsal değişimlerin bir kesitini, bir parçasını Marx'tan çok daha iyi açıklayan düşünürler var kuşkusuz ve onların fikirleriyle çözüm literatürümüz zenginleşiyor ama bütünsel olarak tarihsel değişimi, teorisinin bütün eksikleri, yanlışları, çelişkileri içinde Marx'tan daha iyi açıklayan yok henüz.

Böylesi bir sağlam zemine basarak diyorum ki, Türkiye tarihle olan palamarlarını, zincirlerini çözüyor. Çözülme-yenilenme zamanındayız. Katı olan her şey buharlaşıyor. Bu çözülmenin önünde hiçbir devlet, hiçbir ordu, hiçbir genelkurmay, hiçbir derin devlet, hiçbir Ergenekon duramaz. Karşı durarak bizlere acı verebilirler, kişisel özgürlüklerimizi yok edebilir, daha da ileriye gidebilirler. Çözülmeyi geciktirebilir de ama durduramazlar. Durduramazlar çünkü onu yaratan bizler değiliz ki, tarihsel değişimin dinamiğidir.

Değişim akıntıları koskoca Sovyetler Birliği ve onunla birlikte Sosyalist Dünya Sistemi'ni yıktı. Şimdi gelip dünün dünya jandarması, bugünün tek kutbu ABD'nin kapısına dayandı. Okumadıysanız okuyun, Gorbacov son makalesinde bunu söylüyor. Biraz kendini beğenmişlik yapıp, Neşe Düzel ile son röportajımda çok önce bu gerçeği dile getirdiğimi söylemekten kendimi alamadım şimdi. Eh, ne de olsa Gorbacov ile geçmişten gelen bir kader bağımız var. Ayaküstü bir el sıkmanın kısacık anı içinde "Türkiye'ye döneceğinizi biliyorum, işiniz zor, başarı dilerim" demişti. Doğrusu onun işi bizimkinden daha kolay olmadı.

Bütün bu lafları etmeme neden olan şey, Tarafın, yalnızca resminden tanıdığım güler yüzlü genç gazetecisi Mehmet Baransu'nun Türkiye'nin gündemine lök taşı gibi düşürdüğü "Silahlı Kuvvetler'in Ergenekon Eylem Planı" haberidir. Ve bu haberi -haber diyorum, amma da saçma bir laf- manşet yapma cesaretini gösteren Taraf gazetesi. Tarafın açık taraf olduğu sivil demokrasi çizgisinin yanında olmak, 1987'de ülkeme dönerken duyduğum "iyi ve haklı bir şey yaptığım" duygusunu yeniden duyurdu bana.

Bugün İran'dan bahsedecektim ama hayır, o sonraya kalabilir; şimdi yeni bir durum içindeyiz. Bu "planın" ortaya çıkarılması ile çözülmenin gelip dayandığı yeri sanıyorum görüyoruz hepimiz?

Bizdeki devlet egemenliğinin dayandığı orijinal yapıyı çok önce "ikili iktidar" olarak tanımlamıştım. AKP iktidarına kadar bu siyasi rejim veşayetçi karakterini gizleyebiliyordu. AK Parti iktidarı şimdiye dek kendi içinde dengede olan devlet siyasasının bünyesine bir alerjen olarak girdi. Alerjik şok yarattı. O zaman bu bünyenin nelere karşı aşırı hassasiyetinin olduğunu, bünyenin neleri reddettiğini çıplak biçimde görmeye başladık. Kim ne derse desin derin çözülmeyi tetikleyen AK Parti iktidarı oldu, ama öyle olsun istediği için değil. "Tarih bazen bir doktrininin dümenine geçer, yanlışa doğru yaptırır" diyor Engels. Ne kadar da bizim duruma uygun düşüyor bu söz.

Fakat değişim dalgası AKP'yi de giderek duvara dayıyor. Değişemez ve değiştiremezşe değiştirilecek. Dün olabilirdi ama kanımca son deprem, yani "Silahlı Kuvvetler'in Ergenekon Eylem Planı" ile ortaya çıkan yeni durum artık küçük uzlaşma manevralarıyla alınabilecek yolu bitirdi, ikili iktidar durumu daha fazla gidemez. Ortaya çıkan bu planın gerçek olup olmadığı dahi ikincil bir mesele oldu. Bu tür haberler üstüne yazarken kullana geldiğimiz "eğer bu haber gerçekse" klişesi bu yeni durumda geçersiz. Genelkurmay, bu haber uydurma ise eğer, beş dakikada anlayabilirdi. Öyle olmadı, anında yalanlanmadı maalesef.

Bu durumda sözüm sivil iktidaradır; hükümete bir vatandaş olarak sormak istiyorum: Silahlı Kuvvetler'in Ergenekon Eylem Planının, askeri değil ülkemizi, ülke siyasetini, ülke demokrasisini ilgilendirdiği apaçık iken nasıl oluyor da askerî yargı "kamu yararı" adına yayın yasağı koyabiliyor? Asıl mesele bu işte.

Yani yargı erkinin demokratik ülkelerde olmayan iki parçalı yapışı. Bu durum ikili iktidarın açık göstergesi. Askerî yargı biz sivillerin yaşam alanlarına nasıl karışabilir? Karışıyorsa eğer bu ikili iktidara son vermek hükümetin sorumluluğunda değil midir? Bu problem zorunlu olarak anayasa değişikliğine kadar gider.

Böyle bir değişikliğe cesaret edebilecek misiniz? Edemeyecekseniz, bizleri, AB veya örneğin Kürt sorununun çözümü konusunda olduğu gibi boş hayallere sürüklemeyin.

Taraf
15.06.2009

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0