ForumYeni kitaplar  Yeni Konu 

Maalouf’un gözünden Atatürk

30 Mayıs 2009

hurkus

Ferhat Uludere/Taraf

Amin Maalouf, Çivisi Çıkmış Dünya adlı yeni kitabında Atatürk ve Türkiye üzerine saptamalar yaparken alternatif bir siyasi model bulunmadığı takdirde dünyanın sonunun yaklaştığını söylüyor 

Her şeye baştan başlamak gerekiyor, başka ideolojiler, başka dünyalar ve başka hayatlar kurulmalı. Çünkü içinde yaşadığımız dünyanın çivisi çoktan çıktı.

Geçen yüzyılın başında Avrupa’da dolaşan hayaletten medet ummuştu herkes, ama ivedi bir telaşla bir yüzyılı bile dolduramadan bu hayalet ruhlar âleminin dehlizlerinde yok olup gitti.

İkinci Dünya Savaşı Avrupa’nın üzerinden geçerken geride hiçbir hayat belirtisi bırakmak istememişti ama hayatta kalan birkaç kişi Avrupa’yı yeniden inşa etti.

Amerika Vietnam’a saldırdı... Amerikan halkı bir anda sırt döndü devletine. İsrail ve Filistin birbiriyle hiç anlaşamazken, körfezdeki savaş hiç bitmeyecek gibi devam ediyordu.

Sosyalizme inanç kalmamış, faşizm insanların felakete sürüklüyordu ve dünyanın çivisi çoktan çıkmıştı. Yeni ideolojiler olmadı, çünkü insanlar anlamıştı artık, tüm ideolojilerin insanların hayatlarını zorlaştırmaktan başka işe yaramadığını...

Yerinden oynamış, yıkılmış inançlarıyla yaşamaya çalışan bu dünyayı, romanları dünya da büyük satış rakamlarına ulaşan Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf Çivisi Çıkmış Dünya adlı kitabında analiz ediyor.

Dünya için yeni bir ekonomik ve siyasal model bulunmazsa, tepe taklak giden kürenin yakın bir zamanda da yok olacağının ön görüsünde bulunuyor. Maalouf kitabında bunların yanı sıra Atatürk ve Türkiye hakkında geniş analizlerde bulunuyor.

Maalouf önce Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki bilindik tarihsel sürece yorumluyor ve şöyle devam ediyor.

“Batılı güçler duygusuz biçimde insanlara ve topraklara sahip olurken, Osmanlı ordusunun bu subayı galiplere hayır deme cesareti göstermiştir. Birçokları karşılaştıkları haksızlıklardan yakınırken, Mustafa Kemal Paşa silaha sarılmış, ülkesini işgal eden yabancı birlikleri kovmuş ve diğer güçleri tasarılarını gözden geçirmek zorunda bırakmıştır...”

Bir söyleşisinde Atatürk hayranlığının büyükbabasından geldiğini, hatta teyzesinin adının Kemal olduğunu belirten Maalouf, Türkiye’nin şu anda en çok tartışılan konularından biri olan Kemalizm ve Atatürk’ün Türkiye üzerindeki sosyal ve psikolojik etkisini şöyle yorumluyor;

“Atatürk’ün elde ettiği meşruiyet onun ölümünden sonra da devam etmiştir ve bugün de Türkiye onun adına yönetilmektedir. Onun düşüncelerini paylaşmayanlar bile ona belli bir bağlılık sergilemek zorunda hissederler kendilerini.

Buna karşın, Avrupa korkuya kapılmışken, yükselmekte olan dinsel köktencilik karşısında yapının daha ne kadar dayanabileceği sorgulanabilir. Kemalistler halklarını Avrupalılar onlara günde üç kez, Avrupalı olmadıklarını ve aralarında yerlerinin olmadığı söylerken, nasıl Avrupalılaşmaya ikna edebilirler.” 


Lübnan asıllı olmasına karşın Fransa’da yaşayan ve Afrikalı Leo’dan Semerkant’a kadar birçok romanında doğu topraklarının gizemini anlatmaya çalışan Maalouf, Doğu’dan Atatürk’ün görünüşünü de şöyle açıklıyor:

“Afganistan’da 26 yaşındaki gencecik Kral Emannullah 1919’ta tahta geçti ve Atatürk’ün izinden gitmek istedi. Ordusunu işgalci İngiliz birlikleri üzerine sürdü ve ülkesinin bağımsızlığının tanınmasını sağladı.

Bu şekilde kazandığı saygınlıktan güç alıp, iddialo reformlara girişti, çokeşliliği ve peçeyi yasakladı. Erkek ve kız çocukları için modern okullar açtı, özgür basının ortaya çıkmasını destekledi...”

Bu örnek sadece Kral Emannullah ile de kalmıyor. İranlı Rıza Şah’ın uyguladığı modeli de Atatürk’e benzetiyor Amin Maalouf...

Atatürk’e hayran bir kişi ve tıpkı onun gibi subay olan Rıza şah kendi ülkesinde aynı modernleştirici deneyimi gerçekleştirmek istiyordu; ama en sonunda gerçek bir kopma sağlamayı başaramayıp Avrupa tarzı bir cumhuriyet yerine yeni bir hanedanı, Pehlevi Hanedanı’nı kurmayı yeğledi ve bir bağımsızlık çizgisi izlemek yerine güçler arası çelişkilerden yararlanmaya çalıştı.

Kuşkusuz model aldığı kişiyle aynı yeteneklere sahip değildi ama hakkını da yememek için şunu da belirtmek de yarar var, petrolün bulunmasından sonra Batılı güçlerin İran’ı kendi haline bırakması pek de olası değildi.

Hanedan iktidarı korumak için İngilizlerle, ardında da Amerikalılarla, yani İran halkının refah ve onurunun düşmanı olarak gördüğü ülkelerle ittifak yaptı...”

28.05.2009

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0