ForumGüncel Politika - İskender'in Düğümü  Yeni Konu 

Medyadan sonra bankalar - Erol Katırcıoğlu/Taraf

17 Mayıs 2009

hurkus

Geçenlerde Hürriyet gazetesi Oya Baydar’ın Taraf’tan ayrılışını manşetten verdi. Bir haberin manşete çıkarılması, haberin geniş bir kitleyi ilgilendiriyor olmasıyla ilgili olmalı. En azından habercilik mesleği böyle söylüyor. Peki ama bu haber böyle bir haber miydi? Doğrusu buna evet demek zor. Tabii ki Oya Baydar’ın Taraf’tan ayrılması önemsizdir demek istemiyorum. Aksine Oya Baydar’ın sesinin ve sözünün ülkenin özgürlük ve demokrasi mücadelesinde önemli olduğunu düşünenlerdenim ben de. Ama yine de Hürriyet’in bu haberi manşete taşımasının doğrudan habercilikle bir ilgisi olduğunu söylemek de zor.

Zor, çünkü bu ülkede ülkeyi yöneten elitler arasında bir zamandan beri sürmekte olan bir çekişmenin varlığı ortada. Çekişme diyorum ama savaş gibi bir sözcüğü kullanmamak için diyorum. Yoksa bu çekişmenin toplumun dip akıntılarında neye tekabül ettiği bir yana yüzeyinde özellikle medyada büyük bir çatışma biçiminde sürdüğü açık. İşte Hürriyet’in bu haberi manşete taşımasının da nedeni bu. Taraf’ın bugüne dek bir gazete olarak konu ettiklerini “karşı taraf” olarak okuyan Hürriyet, böyle yaparak kendince rakip takıma gol atmak istiyor.

Türkiye’de bir zamandan beri yaşanan bu çekişme toplumun derinliklerinde yükselen yeni bir sınıfın eski sınıflarla mücadelesinden başka bir şey değil. Bu değişimin dinamiği Özal zamanına kadar gidiyor. Özal’ın uyguladığı politikalar, dünya konjonktürüyle de birleşerek yeni, yerel ve çokluk Anadolulu yeni iş dünyası aktörleri yarattı. Gördüğümüz çekişme ise güneşin altında yerini isteyen bu sermaye kesimlerinin yürüttüğü bir çekişme.

Bu çekişme içinde bankaların yeri önemliydi. Daha doğrusu eski sermaye sınıfının örgütlenme biçimi her birinin kendi bankasının da olduğu holding formatındaydı. Bu özellikle tasarruf oranları düşük ve derinliği olmayan finans piyasalarının olduğu bir ekonomide başarılı olmanın yegâne yolu olarak bulunmuş bir formattı. Büyük firma gurupları kendi bankaları aracılığı ile topladıkları mevduatları çokluk yine kendilerine ait firmalara kullandırarak piyasalarda güçlü olabilmeyi başarabiliyorlardı.

Peki, bankaları olmayan ya da bankalara ulaşabilmek, onlardan kendi projelerine fon bulmak için çalışan küçük ve orta boy işletmeler ne yapıyorlardı? Basitçe ya fon bulamıyorlardı ya da bulabildikleri fonlara da yüksek faiz ödemek zorunda kalıyorlardı. Ya da siyasallaşıp Refah, Fazilet gibi siyasi partiler üzerinden devlete yönelip devlet kaynaklarını kullanmaya çalışıyorlardı.

Bu kavga bitmedi. Daha doğrusu dün “şeriatçılık” kavramı etrafında, Cumhurbaşkanı seçimi sürecinde, 367 kararında, AKP’nin kapatılması davasında ve bugün de Ergenekon davası etrafındaki tartışmaların arka planında bence bu mücadelenin payı büyük.

Şimdi bu çerçeveden bakınca Erdoğan’ın bankalarla girdiği polemik daha bir anlam kazanmıyor mu? Başbakan Erdoğan bankaları kriz fırsatçılığı yaptıklarıyla eleştirirken bence önemli bir cümle daha söylüyor. “Verdiğimiz kararlar hangi kurumun içinde olursa olsun ideolojilerden uzak, milli birlik ve beraberliğimize destek veren bir anlayışla desteklememiz lazım”. Yani aslında bankaların ideolojik olarak ayrımcı davranmamaları gerektiğini söylerken Başbakan aslında bugün bankaların ideolojik davrandıklarını söylemiş olmuyor mu? 

Peki, böyle bir şey mümkün mü? Doğrusu yerim azaldığından ayrıntıya giremeyeceğim ama şunları söylemem gerekir ki yukarıda altını çizmeye çalıştığım kavga nasıl ki “Oya Baydar” haberinin manşete taşınması biçimini alabiliyorsa, bankalarında bu kavgaya uygun biçimde AKP hükümetini zora düşürmek yönünde bir biçime bürünmesi de mümkün. Nitekim bankaların, topladıkları mevduatları krediye dönüştürme yeteneklerini gösteren “kredi/mevduat” oranlarının 2008’in ekim ayından bu yana düşüyor olması böyle bir tavrın bir göstergesi olarak da okunabilir.

Her ne kadar kendi grup firmalarıyla bağları büyük ölçüde kesilmişse de bankalarımızın rekabet durumlarının pek de parlak olmadığı biliniyor. Toplam mevduatlar ya da krediler içindeki paylarından giderek bankalararası rekabeti ölçtüğümüzde bizim sektörümüzün oldukça yoğunlaşmış olduğu, yani bankalarımızın müşterileri (tüketici ya da kredi almak isteyenler olarak) karşısında oldukça güçlü oldukları görülüyor.

Bütün bunlardan şuraya varmak istiyorum. Açıktır ki bugün AKP hükümeti ile siyasette ve ekonomide etkili olan bazı kesimler arasında bir güç mücadelesi var. Bu anlaşılabilen ve bütün toplumlarda görülebilen bir durumdur. Ama bu mücadelenin yolları meşru olmadıkça kazanılması da zordur. O nedenle de nasıl ki devlet gücünü dolayımlayarak rakibini sıkıştırmak meşru bir yol değilse aynı şekilde bugün medyanın da bankaların da güçlerine dayanarak rakip gördüklerini hırpalamaya çalışmaları da aynı derecede meşru değildir. Meşruiyet ise sorunlara toplumun dahliyle mümkün. 

16.05.2009
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0