ForumYeni kitaplar  Yeni Konu 

Max, Karşıyaka ve Berivan...

29 Mart 2009

hurkus

Acılar da yanılabilirler.
-Elias Canetti

Birçok hayat başladığı günden itibaren nereye gideceğini kestiremeden öylece akar gider, çevrenin onun varlığıyla olan ilişkisinden nasibini alır. Ve evin atmosferi, bakışı çocuğa biçim verir, ilk adımın yönünü belirler. Max Jacob da o günleri anlatırken yaşadıklarından duyduğu sevinci tüm hayatı boyunca gözlerinde taşıdığından söz eder. Başka birinde de her zaman ilk dikkatini çeken şey gözlerin nereye baktığından çok nelerle yüklü olduğudur. Bir bakışta çocuklukların nasıl geçtiğini, evlerdeki yaşamları görür gibi olur. Ellerin kullanış biçimlerinden bile sezer her şeyi. Şiirlerle, resimlerle yaşar. En yakın dostları Picasso ve Appolllinaire’dir, ama Apollinaire’in zamansız ölümü onları perişan eder. Kendi de 1944’de Gestapo tarafından tutuklanıp kamplara gönderildiğinde, akibeti iki kardeşi gibi olacaktır. Hepsinden çok yaşayan Picasso da, iki dostunun yokluğunu hayatı boyunca derinden hisseder, hep eksik yaşadığını vurgular.

Atlas okyanusuna bakan küçük bir şehirdir Quimper. Birleşmiş nehirler anlamına gelir. Paris’te geçirdiği yıllarda aklı hep buradadır Max’ın. İnsan nereye giderse gitsin, çocukluğunun geçtiği bu şehri ve yirmi yılı hiç unutamadığını yazar. Quimper onun için bir neşe kaynağıdır her zaman. “Nereye gidersem gideyim Quimper’deki günlerimi hiç unutamadım” diye yazar.

***

Edip Cansever’in unutulmaz “Şairin Kanı” şiirinden:

Kanıdır şairin bu sevilmeyen yüz
Gözleri bir köpeğin, bırakmış köpeğini
Tanrısız, kimsesiz, her şeysiz biraz
Gözleri bir başına insanlar gibi
Kanıdır şairin ölümle kımıldamaz.

***

O gece sinemaya bilet almış eve dönmüştü, iki saati vardı. Kızkardeşi çocuklarının dersleriyle uğraşıyor, gözleriyle televizyondaki donmuş resme bakıyordu. İzmir’in Karşıyaka semtinin görüntüsü öylece duruyordu ekranda. Birden kızkardeşinin ağladığını hissetti. Çocuklar da kalemleri bir yana bırakmış annelerine sarılmışlardı. Küçük çocuğu da ağlamaya başlamıştı. Yirmi yaşında İstanbul’a yerleşmişti annesi, kardeşi yanına geldi, o da bir süre Karşıyaka görüntüsüne baktı, arıza giderilememişti hala. Birbirlerine baktılar, yaşadıklarının hikâyelerini, bahçelerindeki koşmalarını hatırladılar.

***

Berivan o gece yine yatma vakti geliyor diye huzursuzdu. Annesi o yatağa gittiğinde hemen uyumadığını çok iyi biliyordu, çünkü yeni yaşındaki Berivan ressam olmayı kafasına koymuş, ele avuca sığmaz bir boya tutkunuydu. Duygularını resimle anlatıyordu, bir şey söyleyeceği zaman hemen çizmeye koyuluyordu.

Bir gün bir rüyasını çizmişti, akşam yatağına girdiğinde annesi onu öpmek için odasına girdi. Gözlerini kâğıttan ayıramıyordu ama annesini de o kadar seviyordu ki, boyalarından bir an olsun ayrılmayı göze aldı. Annesine sarıldı ve “şu evin duvarını boyar boyamaz uyuyacağım, söz veriyorum anneciğim” dedi. Annesi resimlerini çok seviyordu Berivan’ın. Öptü kızını ve usulca çıkıverdi odadan.

***

O yazarken, kertenkelesi cebinden sıyrılıp tavanda eğleniyor. Kertenkele tepesinde oraya buraya seğirtirken, o da cümleler kaleme alıyor, kimi zaman kertenkeleye ıslık çalıyor, ya da bunun tersi oluyor.

İşi bitince, artık aklına hiçbir şey gelmeyince, kertenkele yeniden onun cebine süzülüyor.

Elias Canetti’nin “Saatin Gizli Yüreği” kitabından, Ahmet Cemal’in nefis çevirisiyle.

Mehmet Güreli
Taraf
29.03.2009

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0