ForumDuyurular  Yeni Konu 

21. yüzyıl bizim için de hayvan çağı olabilecek mi?

12 Ekim 2008

hurkus





Son zamanlarda, dünyanın duyarlı insanları Türkiye için yeni bir dosya daha açtılar. Bu dosya yine haklarla ilgili; ama insan değil, hayvanla ilgili bu defa.

Türkiye Cumhuriyeti, hayvanları esas olarak birer üretim ve tüketim aracı olarak gördüğünden hayvanlarla ilgili bir çağdaş kültür oluşturmamış, ayrıca onlara eziyet edilmesine de göz yummuş. Ne var ki, bu iletişim çağında her şey kolaylıkla bilindiği için, Türkiye’nin hayvan hakları ihlalleri haberleri de ışık hızıyla anında yayılıyor dünyaya.

Dün, çeşitli ülkelerde Türkiye’deki yoğun hayvan hakları ihlallerini protesto etmek amacıyla, elçiliklerimizin önünde hayvan hakları örgütleri toplandı ve Türkiye erkine hayvanlarla ilgili koşullar düzelmediği takdirde dünya çapında Türkiye aleyhine bir kampanya başlatacaklarını bildirdiler.

Türkiye aleyhine bu uluslararası protestonun 4 Ekim Dünya Hayvanlar Günü’ne rastlatılması da manidar tabii.

Bu arada dünyanın en büyük hayvan hakları örgütlerinden biri olan PETA’nın da, Fransa’da gerçekleştirdiği geniş çaplı gösterinin bir numaralı gündemi de Türkiye’nin sokak köpeklerine kötü davranmasıydı.

Türkiye’de ise hayvan hakları savunucuları, dün Kadıköy iskele meydanında toplanıp yürüyüş yaptılar. Bu arada Halit Refiğ’in Köpekler Adası filmi hayvan haklarına destek olmak amacıyla, 9 Ekim’de Beyoğlu Sineması’nda gösterilecek ve yönetmenine Hayvan Hakları Federasyonu tarafından bir teşekkür şilti verilecek.

Hayvan hakları konusunda Cumhuriyetimizin durumu bu.

Avrupa Birliği sayesinde yarım yamalak da olsa çıkarttığımız bir Hayvan Hakları Yasası var ama, uygulamak hiç işimize gelmiyor nedense.

Oysa eleştirdiğimiz son Osmanlı dönemi yönetimi bile, 1856’da yayınladığı bir fermanla, yük hayvanlarına fazla yük yüklenmemesini, mutlaka haftada bir gün izin verilmesini, yani çalıştırılmamalarını emretmiş ve bu izin günü içinde binek olarak kullanılmalarını da yasaklamış. Ve bu fermanın uygulanması için esnaf sıkı bir denetim altında tutulmuş.

Hayvan Hakları, hayvan sevgisiyle birebir ilişkilidir.

Hayvan sevgisi ise doğa sevgisiyle birebir ilişkilidir.

Doğa sevgisi içinde insan sevgisi de yer alır tabiatıyla. Ve bu zincir, döngüsel karakterdedir.

Yani insan sevmeyen hayvan da sevmez.

Hayvan sevmeyen, doğayı da sevmez.

Doğayı sevmeyen, korumayan ise ne kendini ne de en yakın dostu olan hayvanı sever.

Hayvanlarla yaşamak, insanın ruhunu da zihnini de yaratıcılığını da zenginleştiriyor oysa. İnsanlık tarihi içinde sık rastladığımız düşünür, yazar ve sanatçıların en yakın dostlarının hayvanlar olması da bundandır zaten.

İnsan, örneğin bir köpekle birlikte yaşadığında, bu hayvanın çevresinde yaşadığı ve gördüğü eşitsizliklere nasıl bir tepki gösterdiğini öğreniyor.

Bilim, köpeklerin sahip olduğu adalet duygusu diyor buna. Köpekler yine kimi durumlarda insanlardan da öte, yanlışı ayırt edebilme duygusuna sahipmişler. Örneğin mutluluk ve mutsuzluğu ayırt edebiliyorlarmış. Köpeklerin, resim (görüntü) algılamaları eğitilebiliyormuş; resmi gösterilen bir oyuncağı bulup getirebiliyorlarmış kolayca.

Ağustos ayında Budapeşte’de toplanan iki yüzden fazla uzmanın katılıp bildiri sunduğu dünyanın ilk köpek bilim forumu, bunlar ve bunlar gibi bir sürü şeyi saptamış.

Macar Bilim Akademisi’nden Joszef Topal, köpeklerin, insanların sahip olduğu iletişimsel davranışları bebeklere benzer biçimde algıladıklarını söylüyor.

Özellikle her yaratıcı insanın; yazarından bilim adamına, inovatif kişiden lider kişiye, eğitimcisinden siyasetçisine kadar bir ya da birkaç hayvanla birlikte yaşamaları sonucu dünya belki biraz daha çekilebilir hale gelebilir diye düşünüyorum.

Hayvanların, örneğin bir yazarı daha da yazar hale getireceğine, hatta onu evrensel bir yazar konumuna bile ulaştırabileceğine inanıyorum çünkü.

Türkiye’de hayvan hakları savunucuları, nüfusumuza göre son derece az sayıda. Gönül ister ki, başta bütün sanatçılarımız, yazarlarımız ve diğer aydınlarımız olmak üzere, doğa ve hayvan duyarlılığına sahip herkesin, hayvan hakları konusunda bireysel ya da örgütsel, birer misyoner olmalarıdır.

Ancak bu şekilde seçilmiş ve atanmışlarımıza karşı bir hak cephesi oluşturulabilir bana göre. Ve bilgi çağı olarak nitelendirilen 21. yüzyıl, ancak o takdirde bir hayvan çağı da olabilir aynı zamanda bizim için.

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0