ForumGüncel Politika - İskender'in Düğümü  Yeni Konu 

Pozitif ve negatif laiklik

22 Eylül 2008

hurkus





Kavramları mutlaka tanımlamak gerekir; kavram tanımlamaya birilerinin karşı çıkışını da anlamakta zorlanıyorum.

Bir kavramın tanımının yapılmasını istememek demek bu kavramı keyfi biçimde, işimize geldiği gibi kullanmak istiyorum demekle eşanlamlıdır.

Ülkemizde çok daha sarih bir tanımlanmaya muhtaç kavramların başında da hiç kuşkusuz laiklik kavramı gelmektedir.

Anayasamızın 24. maddesinde konuya ilişkin bir gayret görülmektedir ama bu gayretin çok ileriye gittiği ve bir anayasa diline dahi uyum göstermeyen ifadelerin maddede yer aldığı görülmektedir.

24. maddenin beşinci paragrafının başlangıcı daha evrensel bir laiklik tanımı ile başlar gibi gözükmekte, ‘Kimse, Devletin, sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, kimse din kurallarına dayandıramaz’ DEMEK İSTEMEKTE (?), ama arkadan bir hukuk metnine yakışmayan anlamsız ifadeler gelmektedir.

Konuya girmeden önce 24. maddenin içerdiği vahim türkçe ya da mantık hatalarına da dikkat çekmek istiyorum; bir Anayasa’nın böyle sadece ideolojik anlamda değil, özensizlik, devletin resmi dil ya da mantık hatalarıyla böyle dolu olduğunun bir örneği herhalde başka bir çağdaş ülke anayasasında asla görülemez.

Halbuki, 24. madde anlamsız hamasi ifadeler kullanmak yerine doğrudan ‘Kimse, Devletin, sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandıramaz’ deyip maddeye nokta koysa mesele çok daha netleşecek ve tartışmalar daha anlamlı hale gelebilecektir.

Yukarıda ‘demek istemekte’ diye kendi ifademi büyük harflerle yazdım çünkü bizim muhteşem Anayasa aslında bunu da demiyor, sadece bu amaçla kutsal dini duyguların istismar edilemeyeceği gibi kanımca hukuk dışı bir ifadeyi tercih ederek Anayasa’nın ihtişamına ihtişam katıyor ve Sayın Baykal da bu Anayasa’nın virgülüne dokundurmamayı solculuk zannediyor.

Neyse, biz başlıkta belirtmeye çalıştığım kavrama ve bize yansımalarına dönelim.

Geçtiğimiz hafta Papa 16. Benoit Fransa’yı ziyaret etti ve bu ziyaret esnasında Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy de bir süredir kullanageldiği bir kavramı ve üstelik bu kez Papa’nın da desteğiyle yeniden gündeme getirme olanağı buldu.

Sarkozy’nin öne çıkardığı bu kavram ‘pozitif laiklik’ biçiminde özetleniyor.

Bilindiği gibi bu kavram özellikle 19. yüzyıl Fransa’sı için yabancı bir kavram değil ama ünlü 1905 yasasıyla devlet-kilise ayırımı çok güçlü bir biçimde şekillendiriliyor ve bizde temelsiz, gerçeğe uymayan bir biçimde öğretilen, isterseniz yalan da diyebilirsiniz çünkü bunu söyleyenlerin gerçeği bilmemesi düşünülemez, ‘din devlete, devlet dine karışamaz’ ilkesi, bir bölge dışında yaşama geçiriliyor.

Yüz küsur sene sonra Sarkozy bu klasik, bence doğru ilkeyi sorguluyor ve bizdeki Diyanet İşleri Başkanlığı benzeri (model doğal olarak aynı hiç değil) bir uygulamayı Fransa’ya taşımak, devletin dini örgütlenmelere düzenleyici anlamında müdahil olmasını istiyor.

Özellikle Papa’nın ziyaretinden sonra ‘pozitif laiklik’ konusu ABD kökenli kriz kadar Fransa’da moda bir konu.

Ben meseleye Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı ve özgürlük kavramını ciddiye alan bir kişi olarak doğrusu çok temkinli bakıyorum.

Klasik laiklik ilkesinin yani din-devlet ayrışmasının her ülke için ve özellikle de bizim için çok önemli olduğunu, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumun temel hak ve özgürlüklere, din ve vicdan hürriyetine taban tabana zıt olduğunu düşünüyorum.

Devlet ideolojisine normal koşullarda mesafeli olması beklenen inançlı kesimin de büyük bir bölümünün, belki de tarihsel belirlenmelerin bir sonucu olarak, din gibi bir kurumun devlet eliyle şekillendirilmesine, yönetilmesine itiraz etmemelerini de oldum olası şaşkınlıkla ve biraz da sevimsiz duygularla izliyorum.

Din gibi tanım gereği ulusal sınırlar tanımaması gereken bir kurumun bir ulus-devlet kurumuyla yönetilmesine yani bir anlamda devletleştirilmesine inançlı kesimin rızasını özgürlükçü bir mantıkla anlamak kolay değil; aynen aynı inançlı kesimin alkol servisi yapılmayan lokantaların, kafelerin işletilmesini de belediyelerden yani yine devletten beklemeleri gibi.

Laiklik uygulamada Anayasa’nın, yasaların, tüzük ve yönetmeliklerin, kamu kurumlarının (DİB?) dinsel referanslı olmaması demektir; devlet dışı alanlar ise özgürlük alanıdır, mesele bu kadar basittir ama bu noktaya gelinmesi hala kolay görünmüyor.

İşin özeti, ben ‘negatif laiklik’ ilkesinden yani devletin din kurumuna hiç bir biçimde karışmaması ve devlete de dini karıştırmaması ilkesinden yanayım.

22.09.2008
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0