ForumBizi Biz Yapan Öykülerimiz  Yeni Konu 

Montaigne ve "Alışkanlık"

07 Eylül 2008

hurkus






Montaigne'le tanışmam sanırım yetmişli yıllara rastlar. Herhalde ondan okuduğum ilk ve son kitaptı "Denemeler". Sabahattin Eyuboğlu'nun o güzel çevirisiyle Cem Yayınları'ndan çıktığı zaman onu okumamış, ya da satın almamış olmak arkadaşlarımız arasında bir eksiklik sayılırdı. Şu sorularla karşı karşıya gelirdiniz hep: "Aaa, sen hâlâ okumadın mı?" "Kaçıncı baskısı çıktı, biliyor musun?Hâlâ mı almadın?" gibi...

Çünkü Montaigne'in "Denemeler"i pek çok yazar, usta, öğretmen, ağabeylerimize göre önemli bir yapıttı ve okunmalıydı, insanın yaşama bakış felsefesini değiştiren, düşüncelerinin olgunlaşıp şekillenmesinde büyük önemi olan bir başyapıt ve deneme türünün güzel örneklerinden biriydi bu kitap. "Denemelerine ve Montaigne'e yaşadığı çağdan baktığınızda da, yazdıklarıyla kişiliği daha da büyük bir önem kazanıyordu.

Yeni bir eğitim yılma girerken "alışkanlık" üzerine, ebeveynlere Montaigne'den bir alıntı yapmak ne kadar doğrudur, bilmiyorum. Bundan tam 475 yıl önce doğmuş bir düşünürün "çocuk yetiştirme" konusunda söyledikleri bugün için ne kadar geçerlidir, doğrusu bunu da düşünmedim. Ama ilginç bir öykü ve örnekleme olduğu için sizlere aktarmakta yarar gördüm. Neredeyse yarım yüz yıl önce yaşamış ve çağının insanlarına doğrulan anlatabilmek için kalemine sarılmış bir düşünürü; Montaigne'i günümüzün ebeveynleri ve çocuklarıyla da tanıştırmak istedim.

Yazıyı tümüyle alamayacağım için, size belli bölümlerinden alıntılar yapacağım: "Bir köylü kadın, bir danayı doğar doğmaz kucağına alıp sevmiş. Sonra da bunu alışkanlık haline getirmiş. Her gün danayı kucağına alıp taşırmış. Sonunda buna öylesine alışmış ki, dana büyüyüp koskoca öküz olduğu zaman bile onu yine kucağında taşıyabilmiş (taşımayı sürdürmüş).

"Montaigne diyor ki: "Bu öyküyü kim uydurduysa alışkanlığın ne etkili bir şey olduğunu çok iyi kavramış. Gerçekten alışkanlık, pek yaman bir öğretmendir ve hiç şakası yoktur. Yavaş yavaş sinsice içimize ilk adımını atar, başlangıçta kuzu gibi sevimli, alçak gönüllüdür, ama zamanla yerleşip kökleşti mi öyle azılı, öyle amansız bir yüz takınır ki, kendisine gözlerinizi bile kaldırmanıza izin vermez.

Montaigne sonra sözlerini şöyle sürdürüyor: "Bence en büyük kötülüklerimiz küçük yaşımızda belirmeye başlar. Yani asıl eğitimimiz bizi emzirip büyütenlerin elindedir. Çocuk bir tavuğun boynunu sıkar; kediyi, köpeği oyuncak edip yara bere içinde bırakır. Anası da ona bakınıp eğlenir. Kimi baba da, oğlu savunmasız bir köylüyü, bir uşağı öldüresiye dövdüğü zaman, bir arkadaşını kurnazlık edip aldattığında bunları bir yiğitlik belirtisi sayarak sevinir. Oysa bunlar zalimliğin, zorbalığın, dönekliğin asıl tohumları, kökleridir. Çocukta filizlenir, sonra da alışkanlığın kucağında alabildiğince büyür, gelişir."

"Bu kötü yönsemeleri, yaşın küçüklüğüne ve olayın önemsizliğine bakarak hoş görmek tehlikeli bir eğitim yoludur. Önce şu bakımdan ki, çocukta huy egemendir ve huy asıl yeni tomurcuk salarken katıksız ve gürbüzdür.

"Sonra farklı bir örnek veriyor: "Hırsızlığın çirkinliği çalınan şeye göre değişmez. Ha altın çalmışsın, ha bir iğne. 'İğne çaldı, ama altın çalmak aklına gelmez!’ diyenlere benim diyeceğim şudur," diyor Montaigne: "iğneyi çaldıktan sonra niçin altını da çalmasın?" Bazı dilcilerimiz karşı çıkacaktır ama ben yine de bu atasözümüzü yazımın sonunda kullanmayı doğru buldum: "Haydan gelen huya gider." Bu sözün, açıklamalı atasözleri kitaplarındaki karşılığının tersine, "haydan gelen"in, yani emek harcamadan kolayca kazanılanların huya gitmesi; boşa gitmesi anlamında değildir. "Huy"a gitmek, "Sizin huyunuzun bozulması, yeni bir huy edinmeniz," anlamındadır: Haydan gelen boşa değil, sizin huyunuza gider...


07.09.2008
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0