hurkus
|
Bugün Fatih Çekirge’nin köþesinde usta denizci Sadun Boro’nun uyarýsý var. Telefon açmýþ, diyor ki, “Fatih, bak þimdi Mandalya Körfezi’nin kuzeyindeyim. Fenerden sonra aþaðýsý Türkbükü... Burada denize bir þeyler olmuþ. 5 sene önce burasý pýrýl pýrýldý. Þimdi yeþil pis bir su. Dip görünmüyor. Sanki kimyasal, yeþil bir þey burada denizi kaplýyor. Garip bir yosun gibi...”
Fatih Çekirge’nin aklýna hemen balýk çiftlikleri geliyor.
Ama Sadun Boro “hayýr” diyor, “balýk çiftlikleri bu kadarýný yapamaz, bu baþka bir þey”.
Gerçekten de Ege’de bir þeyler oluyor.
Daha 5-6 yýl öncesine dek pýrýl pýrýl olan deniz þimdi bir tuhaf. Tüm Bodrum yarýmadasýný köpükler kaplamýþ. Deniz kötü kokuyor, rengi bulanýk.
Balýk çiftliklerinden mi yoksa baþka bir nedenden mi, belli deðil.
Belli olan þu ki, bu durumla ilgilenen yok. Ne yetkililer, ne turistler.
Ýnsanlar vur patlasýn çal oynasýn eðlenmeye devam ediyorlar.
Tüm Türkiye’de çevre felaketleri almýþ baþýný gidiyor.
Felaket tellallýðý yapmak hoþ bir þey deðil ama gerçeðe sýrt çevirmek de akýl iþi deðil.
Yanlýþ tarým politikalarý yüzünden bir sürü göl ve bataklýk arazi kurumuþ durumda. Bizzat DSÝ’nin yanlýþ politikalarý yüzünden.
Göllerin ve bataklýklarýn kurumasý demek, doða dengesinin alt üst olmasý demek.
Doðanýn denge halinde her þey birbiriyle uyumlu… Göller, göçmen kuþlar, kuþ cennetleri…
Ama göller kuruyunca kuþlar gelmez oluyor. Kuþlar gelmeyince keneler basýyor ortalýðý. Keneler basýnca dayýyorlar her tarafa kene ilaçlarýný. Zaten az zehirleniyorduk, biraz daha zehirleniyoruz.
Bir de þu “içme suyu” meselesi va.
Biliyorsunuz bu ülkede önüne gelen “içme suyu çýkartma ve satma” ruhsatý alabiliyor.
Milyonlarca damacana su var ortalýkta. Marka marka, çeþit çeþit.
Nerelerden çýkýyor bu sular? Hangi kaynaklardan? Ne kadar saðlýklý olduklarý meselesi bir yana, doðanýn dengesi korunuyor mu gözetiliyor mu?
Kim denetliyor bu iþleri?
Rusya’nýn geri çevirmesiyle ortaya çýkan zehirli domatesler, biberler meselesi var bir de. Sýr deðil, kimyasal ilaçlarla zehirleniyoruz uzun zamandýr.
Çünkü burada da bir denetim sorunu var.
Denetleyemeyen, kontrol edemeyen, insanýný koruyamayan yetkililerin ülkesi burasý.
Bakanlarýn, belediye baþkanlarýnýn siyanürlü sularý, radyasyonlu çaylarý bardak bardak götürdüðü bir ülke.
Bize bir þey olmazcýlarýn ülkesi.
Þimdi efendim… Böyle bir ülkeye nükleer santral kurmak istiyorlar.
Ucuz enerjiymiþ.
Hani bir laf var, ayraný yok içmeye tahtýrevanla gider þaapmaya diye…
Tam o hesap.
Sen daha düzgün tarým yapmayý bilmiyorsun…
Misal, bir trafik olayýný denetleyemiyorsun… Trafik kazasý deðil trafik katliamlarý oluyor ülkede…
Binalarý denetleyemiyorsun… Patýr patýr çöküyorlar.
Tüm sistemin dökülüyor.
Nükleer santralýn mý düzgün çalýþacak?
Çernobil belgeselini izlemiþtim ben bir ara. O gece uyku uyuyamadým.
Sorumsuzlarýn ve delilerin dünyasýnda hayatlarýmýzýn nasýl pamuk ipliðine baðlý olduðunu düþünmüþtüm.
Çevreciliðin boþ zamanla, dolu zamanla bir alakasý yok. Aylak adam da çevreci olabilir. Hatta çevrecinin hasý olur aylak adamdan.
Size bir þey söyleyeyim mi… Doða söz konusu olduðunda geriye kalan her þey hikaye.
Ýçecek su olmadýðýnda ne politika kalýr geriye ne politikacý, ne de entel çekiþmeler.
Doða ölmeye baþladýðýnda, beton bloklar, kuleler, otoyollar, para pul, iktidar, güç, pýrýltý, þatafat vs kurtaramaz insanlarý.
Çevrecilikten lale dikmeyi anlayanlarý, doðayý gerçekten sevmeye ve onu korumaya davet ediyorum.
25.08.2008
|