ForumDuyurular  Yeni Konu 

Haytap: Hayvanlar İçin Bir Umut Serüveni...

12 Haziran 2008

hurkus



Bazen gökyüzünden dünyaya uzanan bir göz olurum, alırım kendimi evrenin dışına, seyrederim aşağıda olanları; hızla akıp giden hayatı...

İnsanları karıncalara benzetirim, sürekli hareket eden, koşuşturan, kıpır kıpır ... Bazen düşünürüm acaba üçüncü bir göz dışardan dünyamıza bakıyor olsaydı, biz insanlar için ne düşünürdü diye? Benim gibi insanların ne kadar karıncalara benzediğini mi?..

Evrenin sonsuzluğunda küçücük bir varlık olan insan, kendinden kat kat büyüklükte, binlerce ton ağırlığında, metrelerce uzunlukta binalar, yapılar yapabiliyor; dünyanın büyük bir kısmını yok edebilecek silahlar icat edebiliyor; demirleri, çelikleri, saçları, araçlara, otomobillere, tanklara çevirebiliyor, hareket ettirebiliyor; gökyüzünde uçurabiliyor; denizin altında yüzdürebiliyordu; kablolardan sesler, görüntüler geçirebiliyor; kısacası küçücük beyniyle dünyaya hükmedebiliyordu.

Doğa ve insan birbirinden etkilenen ve birbirini dönüştürebilen olgulardı... Doğa koşullarını dayatıyor insanı değişime zorluyordu; avlanmaya, yüzmeye, toprağı kazımaya, madeni işlemeye, ateşi yakmaya, yerleşik yaşama geçmeye, göç etmeye, fırtınalarla boğuşmaya, depremlere dayanıklı binalar yapmaya, dağlar, tepeler, okyanuslar aşmaya, hep mücadele etmeye ve sürekli gelişmeye yöneltiyordu insanı...

Evet İnsanoğlu doğaya hükmetmek zorundaydı... Doğaya müdahale etmek, onu kendisi için elverişli hale getirmek, ondan en ekin, en verimli şekilde faydalanmak; çünkü doğadaki güçlük ve tehlikeler onu buna zorluyordu... Küçük filikalardan dev gemilere, at arabasından otomobillere, minibüsten otobüslere; tramvaydan metroya, uçaktan trene her türlü vasıtayı icat ederek dünyanın her karışına ulaşıyor, böylece dünyada keşfedilmemiş yer bırakmıyordu...

Toprağı işlemek için traktörlere, metaları üretmek için fabrikalara, enerji üretmek için barajlara, elektrik üretmek için santrallere ihtiyacı vardı; kayaları geçmek için tüneller, denizleri, ırmakları aşmak için köprüler, uzayı keşfetmek için roketler inşa etmek durumundaydı...

Bütün bu dev yapıtların, akıl almaz icatların sahibi evrenin sonsuzluğunda bir nokta kadar küçük kalan insandı... İnsanın üretme, değiştirme, dönüştürme gücünün sonu yoktu...

Ama insan bu mucizevi gücünü her zaman iyiye kullanmıyordu... ekolojik dengeyi bozacak şekilde, doğaya, çevreye zarar verecek şekilde kullanıyor, görüntü, gürültü kirliliği yaratıyordu; ağaçları kesiyor, yeşillikleri katlediyor betonlaşmış ruhsuz, çorak, gri bir dünya yaratıyordu...

Bununla da yetinmiyordu insan, kanalizasyonlarını denize akıtıyordu; fabrika atıklarını göllere, ırmaklara sızdırıyordu; kimyasallar kullanarak insana nimet olarak en güzel şekliyle sunulmuş meyveleri, sebzeleri hormonlu, öldürücü zehirlere dönüştürüyor, böylece kendi kendisinin yaşam koşullarını yok ediyordu...

Çıkarlarına bu derece düşkün ama aynı zamanda kendisine bu derece zarar verebilen bir canlı daha yoktu dünyada...

Oysa insanın iyiyi üretme, güzeli oluşturma gücü de sınırsızdı... Yeter ki enerjisini iyi amaçlar için kullanmak istesindi; vicdanını dinlesin, bencillikten uzak dursundu...

Gücü tüm canlıları, tüm doğayı, yaşamı korumaya yeterdi insanın...

Zaman zaman bu konuda umudumu yitirdiğim oluyordu... Kötümserliğe kapıldığım... karamsarlığa düştüğüm ... Ama her ne zaman insan olmanın mucizevi gücünü hatırladığımda umudum yeniden yeşeriyordu ve yeniden asılmaya başlıyordum yaşama...

Evet biliyordum dünyada küçücük çocuklara tecavüz edecek kadar aşağılık, canavar ruhlu insanlar vardı; masum bir bebeği süngüsüyle delik deşik edecek kadar vahşi, barbar, kana susamış caniler; gözlerini kırpmadan ölüm senaryoları üretebilecek kadar sevgisiz, hastalıklı beyinler; toplu halde hayvanları katledecek, onları diri diri toprağa gömecek kadar vicdansız yürekler vardı...

Ama iyiler de vardı diğer yandan; güzel insanlar da vardı ve onlardan umudu böyle kolay kesmemeliydi...

Uzun bir giriş oldu biliyorum, ama beni anlamak isteyenler, yüreğimdeki tüm kaygıları paylaşmak isteyenler yazımı sonuna kadar okuyacaklardır eminim...

Şimdiye kadar ölü-sevicileri, meta-tapıcılarını, savaş çığırtkanlarını, kan emicilerini, sömürücüleri, kardeşlik düşmanlarını hep yazdım, deşifre etmeye çalıştım... Bunlara karşı taraf olduğumu kalemimin en yüksek sesiyle haykırdım yeri geldikçe... Bu konuda yazılacak, yapılacak daha çok şey olduğunu biliyorum ve devam edeceğim de...

Ama bugün hayvanlar için olacak sözlerim; Bu konuda çok önemli bir oluşumdan bahsetmek istiyorum, HAYTAP (Hayvan Hakları Türkiye Aktif Güç Birliği Platformu)’dan.

Yaşam alanlarını daralttığımız; barınaklarda, kötü koşullarda, esaret ve acı içinde yaşamak zorunda bıraktığımız; çöpteki bozulmuş, mikroplu gıdaları yiyerek zehirlenen, değişik sebeplerden, hastalıktan, virüsten kenarda köşede ilgisizlik içinde can veren; yaz sıcağında içleri susuzluktan kavrularak acı çeken, kış soğuğunda titreyerek açlıktan bitap halde caddelerde donarak ölen sokak hayvanlarına yönelik umut verici bir girişim olduğunu düşünüyorum HAYTAP’ın.

Bu platform bu günlerde ciddi bir kurumsallaşma içinde...

Daha önceki hayvan katliamları ve son Antalya’daki toplu köpek mezarları karşısında birazcık insafı olan her insanın vicdanının sızladığından eminim... Kamuoyu pek bilmese de bu olayın medyada duyurulması aslında HAYTAP tarafından gerçekleştirilmiştir. Olayın görüntülerini ilk gördüğümde BİRİ ARTIK BİR ŞEY YAPSIN, BU KATLİAMI DURDURSUN diyerek yüksek sesle haykırmak istediğimi hatırlıyorum... Ama o an için bir şey yapamamıştım...

Şuna inanıyorum ki dostlar, biz bir şeyler yapmadıkça kimse bir şey yapmayacaktır, bundan emin olun... Öyleyse artık sorumluluk almaya başlayın ve en azından www.haytap.org’yi ziyaret ederek bu platformun kurumsallaşmasına siz de katkıda bulunun...

Bu güne kadar ben şahsi çabalarımla aç gördüğüm hayvanları beslemeye, yaralı bulduğum hayvanların yaralarını sarmaya; üşüdüklerini gördüğüm hayvanları ısıtmaya, korunmasız gördüğüm hayvanlara barınak sağlamaya çalıştım; Çok acil durumlarda müdahale edebilmek için iğne yapmayı, serum takmayı, ilaçları doğru dozlarda kullanmayı öğrendim; ölenlerin ardından ağladım; doğanları bir mucize gibi izledim; ama zamanla bu tek tek kurtarma çabalarımın bir işe yaramadığını anladım...

Onların sessiz acı çekişleri, açım, susadım diyemeyişleri, bu konuda yalvaran gözlerle gözlerinize bakmaktan başka bir şey yapamayışları -ki o da görmesini bilenlerin fark edebileceği bir bakıştır zaten- yarası kanasa, karnı ağrısa, ayağı kırılsa, patisindeki yaralar mikroptan kurtlarla dolsa bile bunu anlatamayışları, çektikleri acıyı ifade edemeyişleri ve öylece kaderlerine razı olup eziyet içinde yaşama devam etmeleri öylesine dokunuyordu ki insan olana...

Ama dediğim gibi birini ya da ikisini kurtaracak çözümlerin bir anlamı yoktu bu noktada... Önemli olan kişisel insiyatifler değil örgütlü ve kurumsal mücadeleydi. Uzun zamandır böyle bir girişimde bulunmanın yollarını arıyordum ama nerden başlayacağımı, nasıl başlayacağımı bilmiyordum....

Bu konuda yurt dışında da tam bir çözüm üretilemediğini biliyordum. En azından çoğu ülkede durum böyleydi... İyi şeyler yapıldığı gibi fazlasıyla kötü uygulamalar da vardı; Sokak hayvanlarının iğneyle uyutulması (öldürülmesi) bu uygulamaların en acımasızlarından biriydi... Örneğin ABD bu uygulamaya sık sık başvurmaktaydı...

Sonunda, yakın bir zamanda HAYTAP Genel Koordinatörü Tülay Diker sayesinde HAYTAP’ı tanıdım. HAYTAP yeni bir oluşum değildi ama her geçen gün güçlenen ciddi bir örgütlenmeydi... Destekleyicileri günden güne çoğalıyordu.

Daha önce bu konuda bireysel çabalarda bulunmuş ama çözümsüzlükler ve çevreden aldıkları düşmanca tepkiler yüzünden yılmış, tükenmiş insanlar şimdi umutla HAYTAP bünyesinde birleşiyorlardı. Bu konuda başarılmış pilot projeler vardı, ilerde uygulanması amaçlanan bir çok tasarım ve hayata geçirilebilirse sokak hayvanlarının yaşamında büyük iyileşmeler sağlayacak planlar vardı HAYTAP’ın perspektifinde.

En önemlisi HAYTAP hayvanların yaşama hakkının, insanların yaşam hakları kadar kutsal olduğuna inanıyordu; bu hak için kendileri talepte bulunamasa bile sistemin onlara bu hakkı tanıması, onlar için koruması, kollaması gerekiyordu;

Evet onların yaşama haklarının korunması, kollanması ve onlara zarar vermenin, eziyet etmenin bir yaptırımının olması gerekliydi ve bu da ancak devlet güvencesiyle ve yasalarla sağlanabilirdi...

Hayvan hakları da insan hakları gibi kutsal bir haktı ve bu yüzden kurumsallaşmalıydı... Bu güne kadar bazı düzenlemeler yapılmışsa da çok yetersizdi ve geliştirilmeliydi...

Türkiye hayvanlar için bir cehennem olmaktan çıkıp, cennete dönüşmese bile yaşanılabilir bir yer haline gelmeliydi...

Bir hayvan dostu olarak HAYTAP beni umutlandırdı. Bu konuda elimden geleni yapmaya karar verdim...

Tek tek bireysel çabaların birleşmesinin, daha önce örgütlenmekte yetersiz olmuş oluşumların HAYTAP bünyesinde yer almasının, boşa gidecek enerjilerin tek bir kanalda toplanıp yapılabilecekler için daha büyük bir enerji ve sinerji kaynağı oluşturulmasının önemli ve anlamlı bir çaba olduğuna inanıyorum...

Başarılan her umut girişimi daha çok umutlanmak için aralanan yeni bir kapı olacaktır...

Yukarıda da bahsettiğim gibi www.haytap.org’ yi ziyaret ederek oluşum hakkında bilgi edinebilir, katkılarınızı sunabilirsiniz. Ayrıca bu girişimden dostlarınızı, arkadaşlarınızı haberdar ederek, bu yazının mümkün olduğunca çok insana ulaşımını sağlayarak, ya da bu köşeden yorumlarınızla bir kampanya başlatarak bu katkıyı çoğaltabilirsiniz...

Mesele HAYTAP platformu ile tanışmak ve anlamlı bir eylemde bulunmak için hemen önümüzdeki Cumartesi günü düzenlenen anma gününe gelebilirsiniz... Başlangıç olur bu sizler için...





Dilleri olmasa da bizimle anlaşmanın yollarını bulabilen, sevgilerini bizlere koşulsuz sunabilen, en kötü muameleyi görseler bile insanlara güvenmekten hiç vazgeçmeyen havyan dostlarımız için şimdi parmak oynatmanın tam zamanıdır...




cigdem@acikgazete.com
http://www.acikgazete.com/?action=journalist&aid=3678
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0