Bir dil ölürse, ülke ölür

21 Eylül 2014 14:48 / 1222 kez okundu!

 

 

Dil insan yaşamında kendini ifade etme anlamında çok önemlidir. Dil salt bir iletişim aracı değil, aynı zamanda yaşamın gerçeklerine ulaşmada önemli bir aktarım aracıdır. Dil canlı bir varlık olduğu için kullanıldığı sürece yaygınlaşır ve gelişir. Yasaklanan ve kullanılmayan diller ise kaybolmaya mahkumdur. Dil ölürse bir kültür ölür, gelenek ölür, insan ölür nihayetinde yaşadıkları ülkede insanlık ölür. O ülkede insanlık adına yaşanacak bütün güzellikler ölür.

Dünyada gelişmiş ülkelerde İsveç, Almanya, Danimarka v.b. gibi ülkelerde sayısal çoğunluğa bakılmaksızın ana okulundan itibaren ana dil eğitimi verilmektedir. Ülkemizde ise 3 Mart 1924'te Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) kanunu ile birlikte çok dillicilikten, tek dilliciliğe geçilmiştir. Neredeyse 90 yıldır bu ülkede dil emperyalizmi yaşatılıyor...

21. yüz yıl Türkiye'sinde hala çok dilli bir eğitim ve ana dilde eğitim hayata geçmiş değildir. Kürt halkının ana dille ilgili, Amed'den başlayan bu direnişini Kürdistan halkları ve kaybolmakta olan bütün diller adına destekliyorum.

Başta ülkemizde ve tüm Orta Doğu'da bütün yasaklı dillerin ana dilde eğitim hakkı en temel insan hakkıdır.
Çünkü ana dil, ana sütü kadar helaldir.

Ana dilde eğitim evrensel bir haktır ve bu hak 20 Kasım 1989’da BM Çocuk Hakları Sözleşmesinde;

''Çocuğun “eğitim hakkı ve bu hakkın fırsat eşitliği temelinde gerçekleştirilmesi gerektiği’’ (madde 28) altı çizildikten sonra eğitimin amaçları arasında’’

Çocuğun anne-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı ve ya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygının geliştirilmesi” (madde/c)

Çocuğun anlayışı, barışı, hoşgörü, cinsler arası eşitlik, ister etnik, ister ulusal, ister dini guruplardan, isterse yerli halktan olsun, tüm insanlar arasında dostluk ruhu ile özgür bir toplumda, yaşantıyı, sorumlulukla üstlenecek şekilde hazırlanması (madde 29 /d) gibi amaçlara yer verilmiştir."

BM'ye üye olan ülkemizde ana dilde eğitim hakkı yıllardır keyfi olarak engellenmektedir. Oysa ki, çok dilli, çok kültürlü bir ülke olmak bizi geliştirir ve ileri ülkeler seviyesine götürür. Dil insan yaşamında kendini ifade etme anlamında çok önemlidir. Dil salt bir iletişim aracı değil, aynı zamanda yaşamın gerçeklerine ulaşmada önemli bir aktarım aracıdır. Dil canlı bir varlık olduğu için kullanıldığı sürece yaygınlaşır ve gelişir. Yasaklanan ve kullanılmayan diller ise kaybolmaya mahkumdur. Dil ölürse bir kültür ölür, gelenek ölür, insan ölür nihayetinde yaşadıkları ülkede insanlık ölür. O ülkede insanlık adına yaşanacak bütün güzellikler ölür.

Bugün eğitim sistemi; ana dilde eğitim hakkının olmayışının yanı sıra, daha büyük bir karanlığa da gitmektedir.

Okullarda zorunlu din dersleri akademik ve bilimsel öğretim bakımından demokrasi ile bağdaşmayan bir durumdur. Bu yetmezmiş gibi zorunlu İmam Hatip okulları, 4+4+4 eğitim sistemi ile bilimsel temellerden uzaklaştırılıp, dinselleştirme amaçlı siyasallaştırılıyor. Eğitim sistemimiz adeta bir kangrene dönüşmüş durumda. Eğitimi savunan aydınlanmanın öncüsü sayabileceğimiz Eğitimcilerin bu öğretim yılında payına, rotasyon ve sürgünler düştü.

Bugün hala İlk öğretim okulları 8. sınıflarda islam olmayan dinlerin (Misyonerlerin) yaptıkları çalışmaları, tehdit olarak gören zihniyetler körpecik beyinleri zehirlemektedir. 11. sınıflarda okutulan Tarih kitaplarında Süryaniler lehine 2014-2015 Eğitim ve Öğretim yılında kısmen iyileştirme yapılsa da hala Ermenileri hain ve düşman gören bir anlayış egemen. Bu bilinçle yetiştirilen bir nesil, çocuktan katil yaratmaktadır.

90 yıldır bu ülkede Sünni Türk olmayanların söz hakları neredeyse yok gibi. Eğitim sistemimiz de tüm resmi kurumlarda olduğu gibi Sünni Türk anlayışına hizmet etmektedir. Az sayıda kalan Azınlık okulları ise demoklesin kılıcı gibi Milli Eğitimin belirlediği kurallara göre faaliyet sürdürmektedirler. Bir zamanlar Egeden Kars'a, Antakya'dan Karadeniz'e kadar yayılmış olan her dört kişiden birinin Hristiyan olduğu bu toprakların en eski sahiplerinin sayılarının; soykırım, sürgün, politik ve sosyal baskılar sonucu 70 bine düşmesinin altında yatan bir diğer gerçekse ana dilde eğitimin ülkede karşılığını bulmamasından kaynaklıdır. Azınlık diye tabir edilen Ermeni ve Rum okulları ise neredeyse ülkemizde yok olmak üzere. Bu, başta bu ülkeyi yönetenlerin sonra da hepimizin ayıbıdır.

15 Eylül 2014 günü Diyarbakır/Bağlar'da Kürtçe eğitim vermek üzere açılan, ancak savcılık kararı doğrultusunda mühürlenen Dibistana Seretayî a Ferzad Kemangar-Ferzad Kemanger İlkokulu’nun mührünü, DBP il Eş Başkanı Zübeyde Zümrüt sökerek ''Mührünüzü tanımıyoruz. Ana dil hakkımızdır. Bu hakkı direnerek kazandık. Direnerek de okullarımızı kuracağız'' diyerek açmıştır. Bugün ülke genelinde Kürt halkının öncülük yaptığı ana dil ile ilgili direniş; yasaklanmış ve görmemezlikten gelinen bütün dilleri ilgilendiriyor. Çünkü, Kürt halkının kazanımı, bütün yasaklı dillerin kazanımıdır.

İnsanlık tarihinin Mezopotamya coğrafyasında en kadim halkı olan Süryaniler ise azınlık olmasına rağmen Türkiye'de ana dil eğitimleri, birkaç manastır dışında devlet bünyesinde  hiç okulları yok. Bu gün Mezopotamya coğrafyasında dünyanın ilk üniversitelerini kuran ((Antakya Akademisi, Edessa (Urfa) Akademisi, Nisibin (Nusaybin) Akademisi, Gundi- Şapur Akademileri )) Süryanilerin Ana vatanları olan Mezopotamya da ise ne yazık ki hiç okulları yok. 2014 Türkiye'sinde sadece İstanbul/ Yeşilköy'de bir ana okulu açma izni 86 yıl sonra verilebilmiştir. Bu, öğretim yılı içerisinde okullarına kavuşan Süryani Anaokulu, İstanbul metropolitliğinin büyük uğraşları sonucu verilmiştir. Süryanice, Sami dil ailesinden bir dildir.

Süryaniler tıpkı Ermeni, Rum ve Yahudiler gibi azınlık olmasına rağmen azınlık haklarından yararlandırılmayan tek halktır. 13 Haziran 2012 yılında medyada çıkan bir haberden, Deyrul Zafaran manastırı metropoliti sayın Saliba Özmen'nin de halkı adına Süryanilerin Mardin'de ana dilde eğitim istediklerini biliyoruz. Süryanilerin Azınlık haklarından doğan en temel evrensel hak olan ana dilde eğitim hakkı keyfi olarak bugüne dek engellenmiştir. Oysa ki ana dilde eğitim herkesin hakkıdır.

Ana dilde eğitimin özgürleşmesi için okulların açıldığı Türkiye geneli eylemlerin yapıldığı şu günlerde, bir gerçeği de sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim.

Osmanlı belgelerine göre Süryanilerin Mardin'de Kırklar kilisesi yüksek okulu 1799 yılından 1928'e zaman zaman kesintiye uğrasa da  açık olan resmi bir okulları vardı. 1920'lerde yeniden faaliyete geçen Süryani okulu müdür Tahincioğulları'nın bilinmeyen nedenlerden istifasından sonra 1.5 yıl boyunca Müdür İvannis Hanna'nın okulun müdürlüğünü yapmıştır. Daha sonra Müdür İvannis, Okulun kapanması için Diyarbakır Milli eğitim müdürlüğüne dilekçe vermiştir. Milli eğitim müdürü ''Dilekçeyi alıyorum fakat resmiyete geçirmeyeceğim.Çünkü ilerde pişman olabilirsiniz''der. Metropolit, Mardin Milli Eğitim Müdürlüğünden istediği cevabı alamayınca Milli Eğitim Bakanlığına bir yazı gönderir ve okulun kapanmasını ister. Metropolitin okulu kapattırmak istemesi tıpkı Lozan antlaşması sırasında Patrik İlyas Şakir III 'ün aldığı role benziyor biraz. Patrik İlyas Şakir III'ün bu tavrı ile Süryani halkının, Azınlık hakları bu güne değin görmemezlikten gelinmiştir.

Patrik İlyas Şakir ''Ben topluluğum namına ne böyle bir hak talebinde bulundum, ne bulunuyorum, ne de bulunacağım. Milli hakimiyetimiz kutsaldır. Topluluğuma mensup bütün görevlilerden sürekli aldığım mektuplarda Millî Hükûmetimiz'in adaletle yürüttüğü görevlerine karşı minnet ve şükran beyan ediliyor.
Yüce Türkiye Büyük Millet Meclisinin başarılarına gece gündüz dua etmekteyim. Milli hakimiyetimizi saygı ile takdis ederim.” 1

Ve Kırklar Kilisesi okulu 1928 yılında kapanır. 1928 yılında kapanan bu okul açık olduğu dönemde Mor Mihayel kilisesine taşınmıştır.

Dil bilimcilerin yaptığı araştırmalara göre ortalama her yıl on dil kaybolmaktadır. Egemen uluslar genellikle azınlıkların dillerini yok etmektedirler. Bu dillerle beraber halkların ait oldukları kimliklerini ve kültürlerini de yok etmektedir. Dünyada asimilasyon politikaları sonucu bir çok dil kaybolurken İngilizce, Çince gibi bazı diller de evrensellik kazanmaktadır. Dil bilimcileri; yirmi birinci yüzyılın sonuna kadar bu gün konuşulan dillerin % 95'inin yok olma tehlikesine dikkat çekmektedirler.

Baskın ulusun bir bireyi olarak ana dilde eğitimi ve çok dilli, çok kültürlü, akademik ve de  bilimsel  bir eğitimi öncelikle bizlerin savunması gerektiğine inanıyorum. Benim dilimin ve kültürümün özgür olması, Ezilen ve sömürgeleştirilen dillerin özgürlüğünden geçer. Ülkemizde halkların eşitliği için; Ermenice, Süryanice, Rumca, Kürtçe, Zazaca, Lazca, Çerkezce, Boşnakça ve yasaklı tüm dillerde, ana dilde eğitim için hep birlikte direnelim.

Selam olsun ana dil için direnenlere....

 

Zeynep TOZDUMAN

17.09.2014

 

Kaynakçalar:

Sait Çetinoğlu: (İsveç'te Suriye diplomatik misyon binasının Süryanilerce basılmasının düşündürdükleri)

 

Son Güncelleme Tarihi: 21 Eylül 2014 15:57

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.