Her gün bayram olsa!..

18 Mayıs 2012 11:51 / 1689 kez okundu!

 


Bu memlekette her şeyin üstünde bir “en üst hukuk normu” var! Bu bir “kutsal norm”

Bu kutsal hukuk, her ne kadar “Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız” denilse de, yüz sene kadarlık bir tarihe ve İttihat Terakki zihniyetinin sürekliliğine dayanıyor. Tarihi çok daha gerilere giden ahlaki, manevi ve sair toplumsal hiçbir norm “Kutsal Norm” karşısında önemsiz kalıyor.

19 Mayıs kutlamaları hakkındaki genelgeyi iptal eden Danıştay kararı, yol açtığı tartışmalarla, bütün hukuk normları ve vesayet kurumlarının da üstündeki bu “Kutsal Norm”u gözümüze bir kez daha soktu: “Atatürk İlke ve İnkılapları” ve “Atatürk Kültü”.

Bu karar ve tartışmaları yeni anayasa çalışmaları açısından çok önemli. Çünkü, her konuda “Kutsal Norm”a uygun olmak zorunluysa, yeni anayasaya ne gerek var? Nasıl olsa kutsal norm, anayasanın da üstünde bir “babayasa”! Partilerin aralarında uzlaşma aramalarına ne gerek var? “Kutsal Norm” tarihsel uzlaşmayı sağlamış nasıl olsa!

“Kutsal Norm” egemenliğinin olduğu yerde, yeni anayasa hakkında sivil toplum kuruluşlarının görüş ve önerilerini almak anlamsız. En üst hukuk normuna uygun olmak bir hukuk emri olduğuna göre, en alttan görüş ve öneri istemek de nafile…

Bence yapılacak en akıllıca şey, “Atatürk İlke ve İnkılapları”na uygun olarak hazırlanmış bir metnin tez elden ve usulen toplumun oyuna sunulmasıdır. Bu anayasa metninin; “harbiye, mülkiye, talim-terbiye ve diyanet”in üst mensuplarından oluşturulacak bir “kurucu meclis” tarafından hazırlanması da “usul”e en uygun olanıdır. Yani bu güne kadar olduğu gibi “yukarıdan aşağıya” ve “hayır” oyu vermek yasaklanarak!

Artık şu durumu fark etmemiz lazım: Bu “Kutsal Norm” anlayışıyla, 1982 Anayasası’nın başlangıç bölümü ve değiştirilemez ilk üç maddesi kaldırılsa da sivil ve demokratik bir toplumun önü kolay kolay açılamaz. Yani, Darbe Anayasası’nın “Hiçbir faaliyetin .., Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları… karşısında korunma göremeyeceği” ifadesi yeni anayasada yer almasa da, Türkiye vesayetten kurtulmuş olamaz, hukuk devleti olamaz, demokrasiye kavuştu denilemez. Çünkü Türkiye’nin vesayet hukuku diyor ki; “istediğiniz kadar yönetmelikler, yasalar ve anayasalar yapın, ben hükmümü bütün bunların üzerinde bir kutsal hukuk normu olan Atatürk İlke ve İnkılapları’na göre veririm!”

Yani “egemenlik kayıtsız şartsız milletin değildir” diyor. “Egemenlik kutsal normundur” diyor! Vesayet hukukunun bu tahakkümüne şiddetle itiraz ediyorum! Reddediyorum! Çünkü doğal haklarımın, temel hak ve özgürlüklerim “kutsal norm”un tehdidi altında olduğunu görüyorum. Bu tehdit karşısında hiçbir yasa temel haklarımı güvence altına alamaz ve alamıyor. Bütün yasal haklarım “Kutsal Norm” karşısında bir hiç mertebesine indiriliyor.

Bence hazırladıkları “darbe oyunu”nu bir gecede sahneye koyarak insan haklarını askıya alanlar, hukuki dayanaklarını “İç Hizmet Kanunu”nda değil, işte bu “en üst hukuk normu”nda buluyorlar. Yani “darbeciler içerde, ama zihniyet ve normları dışarıda” oluyor, üstelik de en tepemizde!..

“Atatürk İlke ve İnkılapları” hukuk düzeninin sağlanması ve devletin korunması ihtiyaçlarını karşılıyor olabilir mi? Bizi bir arada tutan toplumsal tutkal olabilir mi? Sanmıyorum. “Kutsal Norm” sadece bütün vesayet kurumlarına “meşruiyet” sağlıyor. Üstelik bu normdan kuvvet alanlar, her istediklerinde hukuku “askı”ya alabildikleri için, toplumda hukuk dışılığı ve şiddeti de meşrulaştırıyorlar.

Bu çağda; zor ile bayram töreni, zor ile tek tip kıyafet, , zor ile din dersi, zor ile başını açmak, , zor ile “and içmek” ve daha çoğaltılabilecek her tür zorlamaya cüret etmenin esas kaynağı, Danıştay kararının da gösterdiği gibi, yasa ve yönetmelikler değil, “en üst hukuk normu” olan “Kutsal Norm”dur.

Sadece “zor ve yasaklar” değil söz konusu norma dayanan olgular. Sevgiler, saygılar, bağlılıklar da en üst normdan cesaretlenip temel hak ve özgürlüklerimiz için tehdit oluşturabiliyorlar. Mesela “vatan sevgisi”. “Mevzubahis olan vatansa, gerisi teferruattır” sözü, yaşama hakkımız dahil, her tür hak ve özgürlüklerimizi “hiç” mertebesine indirmiyor mu?

Darbeli ve iç savaşlı uzun yıllar sonunda “ordu millet” normu da en üst hukukumuza eklendi. Bu sayede “asker uğurlama törenleri”nde, sadece trafik kuralları değil, bütün hak ve kurallar “özgürce” çiğnenir hale geldi. “İstiklal Marşı” çalıp damarlardaki asil kanlar kaynatılmadan başlama vuruşu yapılamayan futbol maçları bittiğinde, terör estirmek de bu sayede “hak “ olabildi.

Yeni anayasa sadece bir adım. Girişinde hiçbir “zihniyet” egemenliğinin olmaması, değiştirilemez hiçbir maddesinin olmaması ve temel hak ve özgürlüklerin eksiksiz yer alması sağlanırsa çok önemli bir adım olacağına kuşkum yok. Ama o kadar. Bu toplum yüz yıllık zihniyet çarpıklığıyla yüzleşmedikçe, atılacak her anlamlı ve önemli adım boşluğa düşmeye mahkum görünüyor.

Siyasi hayatımızda ve toplumda maalesef hukuk üstün değildir! Üstün olan “en üst hukuk”tur. Türkiye Cumhuriyeti’nde “üstünlerin hukuku” gücünü, en üst hukuk normu olan “Kutsal Norm”dan alır. Yetmediği yerde “Atatürk kültü”nden alır. On Kasım “siren”, “tören” ve “matem”lerinden; Anıt Kabir ritüellerinden, bolca milli bayramlardan, büyük meydanlarda toplanmaktan, “göndere bayrak çekip günün mana ve ehemmiyeti nutukları atmaktan” ve benzerlerinden alır. Her eğitim kurumunun, her devlet dairesinin girişine yaldızı parlayan bir Atatürk başı niçin konulur sizce? Her sınıfta gençlere birinci vazifesini hatırlatan “Gençliğe Hitabe” ne zihniyette bir nesil yetiştirir? Bu resmiyle Türkiye bir “hukuk devleti” değil, “Kutsal Norm” devletidir! Bu “acayip” halin değişmesi lazım ve bence çok geciktik.

İyi de nasıl değişecek? Baksanıza mevcut Darbe Anayasası ikinci maddede ne diyor: “Türkiye Cumhuriyeti,.. Atatürk milliyetçiliğine bağlı,.. bir hukuk devletidir.” Bu yetmiyor, dördüncü maddede de sopayı gösteriyor: “Anayasanın .., ikinci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri… hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”

Kimse kusuruma bakmasın ama, ben değiştirilmesini teklif ediyorum.

Şöyle bir ilan vermek istiyorum gazetelere: “Cezai ehliyetimi kaybettim, hükümsüzdür!”

Satırlarıma son verirken, Aziz Milletimizin ve Yavru Vatan’daki soydaşlarımızın “19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor” bayramını tebrik ediyor ve hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum, efendim.

Yazdıklarımdan ötürü üzdüklerim olduysa beni bağışlasın ve anlayışla karşılasın lütfen. Çünkü, benim gibi gece-gündüz tüm ömrünü “Kutsal Norm” egemenliğinde geçiren birisi için “her gün bayram”!


Talat ULUSOY

18.05.2012


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.