DEVE YÜKÜ MASAL (Son)

27 Mayıs 2011 20:25 / 3084 kez okundu!

 


DEVASA PRESA (1)

Masal takvimi miladi 1900’ü vurunca, hareli ela göz susar. Masallar buraya kadar! Yasak zamanlardan saklı masallar... Masal ki, deve yükü hayal içre keçiboynuzu hakikat; masal ki, zerre hakikate hayat veren umman hayal. Ne ki masal, kervancı ruhuyla hayal edenler içindir. Hayal eden hakikate uzak kalmaz. Kale mazgallarında, Temaşalık taraçalarında, Beyler sokaklarında daha nice masallar saklı. O masalları bul! Haydi, son masala kulak ver ve bırak, gideyim…


İstim hem sevindirir, hem de ziyadesiyle insanı mağdur eder. Şehre giren cümle kervanların Payitaht namına haracını toplayan Uşşakizade nam ayan ü eşraf sülale de mağduru olur istimin. Deveden ve dahi deve yükünden tahsil edilen harac yekûnü pek düşer. Ancak eşraf zararını tazmin usuldendir ve Basmane’den Liman’a cümle nakliyat işleri Uşşakizade uhdesine verilir. Osmaniye Sokak’ta (2) eşek peşinde develer gün boyu gider gelir. Deve üstünde menziller arası nam salan kervancı, eşek sırtına oturunca deveci diye ünlenir olur. Trenden vapura, vapurdan trene deveci yük indir, deveci yük bindir, bütün iş bu. Aşikardır ki, Allah deve ile deveciye dur ya kulum, ayan ile eşrafa yürü ya kulum demiştir. Hele, ticaretle çoğalan sermayeyi istime yatırana durma koştur demiştir ki tutabilene aşk olsun. Devran çarkının en ziyade bir mağduru varsa, o da ustadır. Mevla, asır be asır fen ve hüneri erden ere ve elden ele geçirip getirmiş ustayı masalsızlığa mahkum etmiştir. Masal fen ile hünerin hem dilde, hem dîlde buluşmasıdır. Malum, fen bir kervancı yüküdür.

Masalsızlığa mahkum usta Demirciler Çarşısı’ndaki(3) dökümhanenin kepenklerini indirir. Bilir ki, masalsız tezgahtan iyi iş çıkmaz, bereket olmaz. Lakin usta elidir işlemeden duramaz. Eli işlemeyen ustanın aklı durur, gönlü körelir, dili tutulur. Taze peştamal kuşanmış kalfa ve tıfıl çıraklarıyla helalleşen usta, fen ve hüneriyle gider bir fabrikaya bağlanır. Arasta ahenginden, çarşının yaren muhabbetinden uzak kalmanın ızdırabı tarifsizdir. Çarşı, ki iki dilli bir çarşıdır, İzmir Rumcası ile İzmir Türkçesi konuşur, anlar. Binden ziyade kelimenin ortak olduğu bu iki dilli hale İzmirce demek daha yakışır. İzmirce sade çarşının dili değildir. Diana Hamamları’nda (4), Aya Triada ayazmalarında ve illa Meyhane Boğazı’nda geçen yarenlik günleri şarkılarının da bir hoş lisanıdır. O günlerde o günlerden kalma o iki dilli gençlik şarkısını hatırlayıp kızarır:

Ektes to vradi se st’oniro mu
Pos ikes ta malakya sou pigmena sto lemo mu (5)
Aman aman yanıyorum ben
Aman aman seviyorum ben
Ah ikitelli
Aman yallah çiftetelli.

Taslıçeşme’deki evden çıkan usta Dönertaş, Keçeciler, Mezarlıkbaşı üstünden Şadırvanaltı’na vurur her sabah. Gönlünden hep geçer, ama yüreği elvermez Demirciler Çarşısı’ndan geçmeye; Hırdavatçılar Sokak ve Şeytan Çarşısı (6) üstünden Fransız Gümrüğü’ne (7) varır. İlk tramvaya biner, son durak Punta Garı’nda iner. Ekseri Puntalı ahşap kalıp ustasını bekler bulur. Buca treninin saati yakındır. Beklerken katiyen oturmazlar. Peronlar, salonlar dolanılır ve her seferinde yeni bir şeyler takılır usta gözlere. Ahşap işlerine, demir döküm işlerine, dövme demir işlerine, vitraylı, kesmeli cam işlerine, kalemkarların tavan süslemelerine, altın varaklara bakarlar. Punta Garı İzmirli ustaların hüner sergisidir. Bucalı bıçakçı da tamam olunca, kuzey kapıdan Darağaç Sokak’a (8) çıkarlar. Darağaç İzmir’in istimli sanayi bölgesidir. Kemeraltı ile Hisar arası meslek nizamı çarşılarda hüner döktüren namlı ustalar, istimli sanayiye doğru zamanla Punta taraflarına yayılır. Nitekim Puntalı ve Bucalı buralardan istime geçer. Uzatmayalım, üç ahbap Büyük Ortodoks Mezarlığı’nı (9) geride bıraktıktan sonra cümlesi istimli un fabrikaları, zeytinyağı fabrikaları, dokuma fabrikaları, haddehaneler, dökümhaneler, mobilya fabrikaları arasından geçerek İsigonis’in demir döküm ve çelik fabrikasının kapısına varır. Yol boyu muhabbet o günün işi, Midilli adasının Mandamados (10) beldesinden sipariş edilen devasa presa üstünedir. Öyle devasa presa yaparlar ve öyle dayanıklı istimli kazani imal ederler ki, her bir yana buradan gider.

O devasa presa üç çift aklın birbirine geçmesiyle, üç çift elin hünerli raksı ile ve adalı ırgatis (11) taifenin gayretleri ile dökülür. İhmal edilmez, bir besmele, bir ıstavrozlu Panayamu, bir Be ezrat ya Shem (12) ile, veya emsal bir hayır söz ile başlanır işe ve söz orada biter, bir tek eller konuşur. Bir çift el, kum kalıp döküm ustasının elleri, bol karar kil ile az karar kumu harman eder. Kil ve kumun kaynağı da, miktarı da sadece ustaca malum olandır. Kumlu kil harcına usul usul ve elbet usta kararınca su katılır, karılıp hamur edilir. Hamurun tavı için sade havanın sühuneti, rutubeti değil, usta ellerin harareti dahi nazarı dikkate alınmak icabeder. Kuru düşen kıvam un olur dağılır, cıvık düşen kıvam damarlanır kırılır. Kıvamında hamur öyle seve okşaya karılır ki, içinde zerre hava kalmaz. Aksi takdirde havalı hamur iki bini mütecaviz hararette koyu şuruba dönmüş demiri görünce, habbeler patlar, patlaklar çapak yapar. Uzatmayalım, tava gelen hamur bir tezkereye dökülür. Ahşabın piri kalıp ustasının evvelce ayaklı tornalarda, şimdi fabrikaların istimli tornalarında çektiği ahşap kalıp kuma yatırılır. Ağacı kuytuda çelikleyip kıvama getirmek, suyunu sokrasını gözetmek ve bir derviş misali tezgahta döne döndüre talep edilen şekle sokmak ahşap kalıp ustasının sırrıdır. Üçüncü usta, pek ortada görünmeyen bıçakçı değme bir çelik ustasıdır. Öyle bıçaklar yapacaktır ki, tornada dönen ahşap en ufak bir sızı duymadan istenen şekle kavuşsun.

Bu asri şehir sade presa dökmez, kazani (13) yapmaz. Makineler yapar, makine yapan makineler yapar. Dişli kasnaklar, vargeller ve sair iş tezgahları yapar. Zamanı yakalama derdine düşeli uyku durak da bilmez, gözünü kırpmaz. Hele yassı ocak tuğlalı uzun yuvarlak bacalar hiç uyumaz. Punta’dan Konak’a yalı boyu uzanan raylar da hiç uyumaz. Aynı raylar üstünde tramvaylar gündüz insan, trenler gece yük taşır ve bu hal İzmir’e mahsustur. Vardiyaya biner şehirde hayat. Darağaç sokağın iki yanını dolduran kombina, fabrika, kumpanya nam istimli imalathanelerde yevmiye en az on iki saat çalışılır. Fabrika yakınlarına ırgatya evleri yapılır. Darağaç’ta fabrika aralarında, Aya Konstantin (14) mahallesinde, Hacı Muço’da (15) amele mahalleri çıkar ortaya. Şehrin mahalleleri değişir.

Kervan devrinde kervancı yükü olarak gelen misal, mesel ve hikemlerin yerine vapurlar şehre en asri fikirleri getirir. Liman’dan her yana, Amerika’ya bile düzenli vapur seferleri vardır. Dünya İzmir’e gelir, İzmir dünyaya gider. İstanbul ve Selanik istibdattan şikayet ederken, İzmir fikir zengini olur. Vapurlar istimli sanayi ile doğan amele sınıfının iştirakiyun fikrini ve sair fikirlerin türlü dilden kitaplarını şehre, ırgatis sınıfına taşır. Meşrutiyet ilanını beklemeden meşruiiyyetini kurmuş şehirdir İzmir. İştirakiyun fikri fabrikalarda, şömendifer kumpanyalarında, limanlarda, tramvay kumpanyalarında, amele mahallelerinde yayılır. İzmir demiryollarında, tramvaylarda, limanda grevler yaşayan şehirdir.

Akdeniz’in en önemli limanı olmak, istimli sanayi yarışında Avrupa’nın peşini bırakmamak, dünya şehri olmak kolay değildir. İstanbul ve Selanik bedesten sandıkları devrini yaşarken İzmir, bankalar şehridir. İhracatta birinci, ithalatta ikinci sıra Osmanlı şehridir. İzmir başka zamanlarda yaşamaktadır artık. O kadar ki, şehrin takvimi ve saati değişir. Rumi ve Miladi takvim, alaturka ve alafranga saat bir arada kullanılmaktadır. Hal böyle olunca, diğer Osmanlı şehirleriyle arasındaki makası hızla açar. İzmir makası açtıkça oklar döner üstüne. İstimli sanayide ileri, çok mektebli, çok kitaplı, çok gazeteli, çok tiyatrolu ve çok meyhaneli bir şehir parmakla gösterilir olur. İzmir’de olmayan millet, olmayan dil, olmayan din yoktur. Böyle şehri cümle alem beğenir, lakin mutlak hakimi olamadığından mıdır, kıskanır. Saraya verdiği onca vergiye rağmen, Saray da İzmir’i sevmez. Saray dediğin sade selamlık ile harem değil ki; zabiti, katibi, çelebisi, beyi ve efendisiyle Osmanlı’nın küllisi sevmez İzmir’i. Bilhassa Selanik İzmir hakkında hayırlı niyetler beslemez. Hele hele çiçeği burnunda hafi (16) İttihat ve Terakki Cemiyeti

Ben güzele güzel demem
Güzel benim olmayınca...

Karacaoğlan kalkmış gelmiş, sanki İzmir’i kıskananların hissini tercüme için etmiştir bu sözler! Sanayide Avrupa’ya rakip olması hoşa gitmez. Namlı ustalarıyla daha dayanıklı, daha güzel makinalar ve sair mallar imal etmesi, üstelik geniş bir pazara daha çabuk ve ucuz mal temin edebilmesi bir tehlike olarak görülür. Kasaba ve Aydın demiryolları İzmir Avrupa’nın hammadde limanı olsun diye yapılmıştır, İzmir sanayide alıp başını gitsin diye değil. İzmir her taraftan presa altındadır.

İzmir’in yeri, göğü, yalısı, kıyısı, günü, güneşi, rengi, ahengi değişir, fikri, takvimi ve saati değişir, gel gör ki kadim milleti pek değişmez. Yeni dünya en çok İzmir’in çok milletli halini sevmez. Yeni sanayi dünyası tek millet, pazarda milli hakimiyet ister. İzmir çok milletli ve dünyaya açık şehirdir. Kendi dininden, kendi dilinden olanlarla alışveriş et, diyenler çıkar ortaya. İzmir’in pazarı bozulur.

İşte o gün o güzel şehrin tarihi de talihi de dönmeye başlar.


(1) Devasa Presa: Çok büyük pres
(2) Osmaniye Sokak: Basmane’yi Hisarönü’ne bağlayan dere gibi kıvrılıp giden dar bir sokak düşünün.
(3) Demirciler Çarşısı: Kestane Pazarı Camii arkası.
(4) Diana Hamamları: Halkapınar mesiresi.
(5) Ta Spaso Kupes, (Kırılan Kupalar) İzmir Şarkısı:
Dün gece seni düşümde gördüm
Nasıl da hamamcı olup günaha girdim
(6) Hırdavatçılar Sokak ve Şeytan Çarşısı:
Şadırvan Camii’nin güney cephesinden Fevzipaşa’ya bağlanan birbirinin devamı iki sokak.
(7) Fransız Gümrüğü: Pier
(8) Darağaç Sokak: Alsancak Stadyumu önünden Halkapınar’a giden yol.
(9) Büyük Ortodoks Mezarlığı: Alsancak Stadyumu ve yanındaki eski
Güzel Sanatlar Fakültesi.
(10) Mandamados: Lesvos (Midilli) adasında bir belde. Bugün sergi salonu olarak kullanılan zeytinyağı fabrikasında bütün pres ve düzeneklerin üzerinde “1910 İzmir” plakasını okuyabilirsiniz. Ayrıca “Devleti Ali” nin imalat beratı da sergilenmektedir.
(11) Irgatis: yun. Ergatis, işçi.
(12) Be ezrat ya Shem: İsmin yardımıyla
(13) Kazani: yun. Kazan, buhar kazanı
(14) Aya Konstantin: Kemer İstasyonu civar.
(15) Hacı Muço: Bayraklı
(16) Hafi: Gizli


Talat Ulusoy

27.05.2011

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
02 Haziran 2011 16:44

güngör sezgün

Bre zalim masalcı,tam dilini öğreniyorken,lezzetle tanışmışken,nereye?Masal biter mi?Masalcı yorulur mu?Masalcıya güven olmaz mı demek istiyorsun?Hadi vre masalci,işlet hayalini,oynat kalemini...Unutulmaya yüz tutmuş masallarımızı çıkar günyüzüne..
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.